4 Ağustos 2018 Cumartesi

Dalyan Tekne Turumuz - 08.07.2018


Marmaris'ten dönmeden iki gün önce, 8 Temmuz 2018'de Dalyan Tekne Turumuz ile yaz tatilimizin son gezisini yapmıştık. Benim hiç beklemediğim şekilde, üçüncü tekne gezim oldu  Dalyan Tekne Turu böylece... :)

Aslında bu tekne turuna, bir günlerini ayırıp sadece Ayşe teyzem ile annem gidecekti başlangıçta. Sonra, bir gün denizden döndüklerinde babam, iki gün sonra Dalyan'a gidiyoruz biz de diye geldi. "E hani sadece annemler gidecekti, biz otelde kalacaktık?" dedim ve "Biz de gidelim dedim." dedi babam. Bizim için çok daha iyi oldu, hem de annemin de gözü arkada kalmadan epey eğlenceli bir tur daha oldu... :)


Bir önceki gezi yazılarımdan ilki, "Marmaris Tekne Turumuz" idi, orta boy diyebileceğim bir büyüklükte uzunlamasına bir tekne idi ve tüm geziyi o tekne ile başlayıp bitirmiştik. Ama Dalyan Tekne Turumuz'da; sabah 9.30 civarı büyük gezi gemimize bindik ve 2 saat kadar yol gittik. Önce ufak bir yerde durdu tekne, bir yüzme molası verildi; sonrasında da deniz ortasında bir küçük limana yanaşıp küçük teknelere bindirildik, bu tekneler bizi "Isuzu plajına, Kral Mezarlığına ve Çamur banyosuna" götürdü...

Dalyan Turumuzdaki gemimizle, Marmaris Koyları Turumuz arasında ilk karşılaştırmamı yapacak olursam; Dalyan Tekne turumuzdaki öğle yemeği daha güzel idi bana göre, ama Marmaris Koyları Tekne Turumuz da daha rahat idi tekne sanki... 

Dalyan'a gitmek üzere teknelere bindirildiğimiz deniz üstü set halinde kurulmuş limanlara baktığımda görebildim; Dalyan'a gittiğimiz gemimizin adı, "Barkas Sunset Beach" idi....

Isuzu Plajı Veya İztuzu Plajı...


Marmaris Koyları arasında, koylar arası yakınlıklar kadar değildi bu seferki rotalarımızın yakınlığı... 2,5 saat kadar yol gelip, küçük teknelere bindirilmek üzere durduğumuz limana gelmeden önce öğle yemeklerimizi yedik ve bindiğimiz tekneler ile önce Isuzu plajına geldik. Rehberimizin de, küçük teknemizin kaptanı ve yardımcılarının söylediği isim de Isuzu plajı idi ama turistlerin gelenlerin gidenlerin söyleye söyleye bir isim daha ortaya çıkmış, o da İztuzu plajı... Büyük gemiye geri dönerken öğrendim tüm netliğiyle tekrar bu bilgiyi rehberimizden öğrendim ve ben en başından beri söylenen bu ismini; "Isuzu plajı" ismini daha orjinal ve kendine has buldum. :)

Isuzu Plajı, kaplumbağa plajı olarak da anılıyormuş bu arada. Her sene Caretta Caretta'ların yumurtalarını bıraktığı bir kumsalı da bulunan Isuzu Plajı; tuzlu su ve tatlı suyun birbirinden ayrıldığı yer de aynı zamanda. Bu plaja geldiğinizde başlıyor bu ayrım ve de birleşim... Her sene caretta caretta'lar yumurtalarını bırakırmış bu plaja ve belediye ile beraber gönüllü olarak yumurtalar koruma altına alınırmış. Kaplumbağa Plajı, dünyaca bilinen adı ile Isuzu Plajı veya İztuzu Plajı; Dünyanın en güzel ikinci plajı ilan edilmiş... :) Dereceli bir plaj da yani...


Bu plajda 1 saatlik bulunma izni verildiğinde ve de verilmeden önce, bize söylenen; Kaplumbağaların her 6-8 dakikada bir nefes almak için su yüzüne çıktığı ve denize girseniz de girmeseniz de bu şöleni izlemeyi ihmal etmemiz gerektiği. Ben yine teknelerden inmediğim için, bu görsel şöleni yani kaplumbağaların doğasını izleme fırsatı buldum. Çift halinde gelmediler ilk, ilk tek olarak gördüğüme şaşırdı gemi kaptanıımızda; zira hep çift gezerlermiş normalde. Sonra çift olarak da geldiler ve yüzerken birbirlerine yaptıkları danslarını da izledim. O kadar sevimli, o kadar güzel ve o kadar büyüktüler ki! :)

Isuzu Plajında bulunduğumuz esnada, Kaplumbağaların verdiği pozların yanı sıra; babam ve Kağanım da pozlar verdi bana ve en güzel pozlarını da bence burada çektim, hem güneş ışığı hem de kaplumbağaların plajında çok tatlıydı ikisi de... :) 

Kaplumbağaların nefes alması nasıl derseniz, üst tarafta teknemizde bulunan bir çiftin çektiği fotoğraf da var. Ben onlar su yüzüne çıkarken kameramı hazır bulunduramadığımdan sebep, izlemekten çekemedim o sırada. Ama bu özel anı çeken çift, bu anların resimlerini ve videosunu whatsapp üzerinden gönderdiler sağolsunlar bana.... (:

Kral Mezarlığı...



Kral mezarlığına Doğru Sazlıkların arasından geçiyoruz. Küçük kanallardan geçebilmemiz için teknelere binmemiz gerekiyor dediklerinde, her birimiz küçük burun şeklinde geçiş yerleri düşünmüştük. Hani şu, boğaz tarzı olan yerler. Sazlıkların oluşturduğu yollar da hemen hemen böyle idi ama açılan yollar izlenmeye değer. Videoya çekse idim keşke diyorum şimdi ama oranın keyfi bizzat giderek yaşanırmış aslında. 

Tatil grubumuzla arkamızda sarı-yeşil sazlıklar bulunurken çekindiğimiz resimler, oranın doğal güzelliği ve doğal ışığı ile bana göre tam bir fotoğrafçının elinden çıkma oldu. En uzun soluklu olarak, içinde en çok tarih ve de doğaya dair doğallık içeren tekne turumuz Dalyan oldu böylece... :)



Kral Mezarlığı'na geldik sonra; yaklaşık 45 dakika yol gitmişizdir, ya da bana öyle geldi bilmiyorum... :) O sazlıkların içinden baya yol gittik ve Kral Mezarlarının bulunduğu yere geldik; üzerinde bir Türk bayrağı ve de bir tarafından görülen kale surları bulunuyordu ve bu üzerinde bulunanlar kendi tarihini gözler önüne süren Kral Mezarlığı'nın kendisini oluşturuyordu...

Rehberimizin anlattığı bilgilere göre; 8 mezar varmış burada, Kral Thanus'un kendisi eşi ve 3 kız çoğu ile 2 oğlunun mezarları ve bir de en büyük kralın mezarı varmış. Bir de o dönemin sayılı zenginlerinin böyle mezarları olurmuş... En yüksekteki mezarlık 120 metre yükseklikte imiş! Bir insan nasıl böyle bir yapı yapabilir diye düşünüyor insan, oraları izlerken. :)

Rehberimiz bize oraların tarihini anlatırken, birisi "inip oraları göremiyor muyuz?" diye sordu. Rehberimiz de gülerek, "Güzel soru, aslında eskiden inilip gezilebiliyordu ama artık yasak. Çünkü bizim insanımız "Ahmet Ayşe'yi seviyor diye yazıyor her gördüğü tarihi taşa toprağa. Tamam iyi de tarih ne yapsın bunu? Böyle olunca yasaklandı tabi." dedi ve güldü. O an da şu an da düşündüğüm, güleriz ağlanacak halimize! Değer bilmediğimiz zaman kaybediyoruz, oysa başka medeniyetler kadar değer versek biz de; "sadece bir taş parçası değil, eski medeniyetlerce gelen hikayeler onlar!" diyebilsek  ve dokunmasak her birimiz. O zaman kendi topraklarımızda, bizden bir şeyler saklamak durumunda kalmazlar...



Gelelim Kral Mezarlığı'nın efsanesine... Böyle bir tarih olur da; efsanesi, hele hele bir aşk efsanesi olmaz mı? :) Rehberimizin anlattığına göre (Ki o da "anlatması bizden, inanmak veya inanmamak da sizden" demişti!), bu efsane şöyle imiş;

Kral Khanus ve kız kardeşi Byblis zamanında aşk yaşamış. Tabii ki bu yasak aşka kimsenin evet denmeyeceği biliniyormuş ama duyulunca kız kardeş ülkeyi terk etmek durumunda kalmış. Birkaç sene sonra aşkına dayanamayıp döndüğünde, Kral Khanus'un evlenip 3 kız 2 oğlan çocuğu olduğunu görmüş. Gördüğü durum karşısında da ağlayarak kendisini bu tepeden atarak intihar etmiş... Efsaneye göre, Byblis'in intihar etmesi ile ülke böylece lanetlenmiş; Byblis'in gözyaşlarından bu tatlı su, saçlarından da sazlıklar oluşuvermiş. Sazlıkların oluşturduğu labirent şeklindeki geçiş yolları da, bu efsane ile oluşmuş yani... :) 

İnanırsak rehberimizin anlattığı efsane böyle idi... Ve adı efsane olduktan sonra, inanmak bana çok garip de gelmiyor. Sonuçta gerçekleşmiş olması da muhtemel demektir benim için, gerçekleşmemiş olması büyük ihtimal olsa bile. Efsane dinlemeyi seven birileri varsa benim gibi, ben bu efsaneyi çok sevdim ve de o eski zamanlara dair inandırıcı buldum... 

Tabii internete bakılınca, bu ikiz kardeşlerden Byblis'in aşkının platonik olduğu gerekçesi ile tiksinmesi üzerine Kral Khanus'un ülkeyi terk ettiği gibi anlatılan bir efsane de var,  Khanus'un kız kardeşini sevmesi üzerine büyük kralın oğlu Khanus'u ülkeden kovduğu ve Kral Khanus'u sevenlerin ülkeden ayrılıp bu bölgeye krallığı kurduğu da... Bu diğer ihtimaller dizisi bu efsanelerin sonucunda da; Byblis'in dışlanması sonucunda çok ağladığı ve kendini intihar ettiği, sonucunda da bu bölgeleri onun gözyaşlarının oluşturduğu sazlıkları da saçlarının oluşturduğu yazıyor... Valla bilemiyorum bu sazlıklar meselesi nasıl oluşmuş ama o bölgede Sazlıklar arasından geçerek gittiğimiz bölgeler çok ama çok huzur verici cinstendi... :)

Sazlıklar...



Sazlıkların bir kısmında geçiş noktaları da vardı, öyle her tekneyi geçirmediklerinin ispatıdır da diyebiliriz... Otopark'taki dişliler nasıl ise, deniz üzerine öyle kısmen dişli kapanlar kurulmuş ve o kapıdan geçmeden önce oradaki güvenlik görevlisi açıyordu o geçiş kapılarını... Yaklaşık 8-9 tekne olarak ayrıldık gemimizden, her teknede 31 kişi bulunabiliyormuş kaptan ile beraber; aksi olduğu takdirde cezası da oluyormuş denetlemeler sırasında... :)

Dalyan'a geldiğimizde garip hissetmiştim kendimi; küçük bir ada şeklinde gördüğümüz yerin, bir yarımada olduğunu ve arabalarla da gelinebilecek bir bağlantısı olduğunu anlamış oldum. Üzerinde; Caretta Caretta heykeli ve dalyan yazısının da bulunduğu bir parkı, birçok restaurant'ı ve de pansiyonları bulunmakta. Bu bölgenin turisti o kadar bolmuş ki, internette yazılana göre 90'lara kadar mudavim bir çevresi olan yer, en çok turist çeken Türk bölgelerinden biri haline gelmiş sonrasında. Kesinlikle doğa aşıklarının gidip görmesi gerektiğini düşündüğüm bir bölge. Doğa aşıkları dünya üzerinde kimbilir nereleri gördü gezdiler ama hem tatlı suyu hem de denizi bulunan ve doğa tarafından sarıp sarmalanmış bu bölgeyi de seveceklerini umuyorum... 

(Not; tanıtım yapmıyorum vallahi, içimden gelen bunlar. Ne sponsor aldım, ne de tanıtmam istendi buraları. Ama olsa iyi olurdu vallahi! :D)

Çamur Banyosu, Kaplıcalar Ve Gemiye Dönüş Yolu...



Kral Mezarlığından sonra Çamur Banyolarının olduğu yarım adaya ilerledik, dediğim gibi o yol üzerinde de Dalyan Belediyesinin bulunduğu kısmı gördük. Yeşillerle kaplı ve teknede bulunduğum taraftan tam olarak görüntüleyemediğim için çekemedim ama gördüklerim çok güzeldi. Sizlere link vermek istiyorum, Dalyan Beldesi araması altında Google'da bir sürü görsel var. Ancak ben seçip, gördüğüm ve en çok beğendiğim görselliği sizin için ekledim buraya... :)

Çamur Banyosu kısmından fotoğraflarımız yok, mesafe uzak olduğu için ben oraya da gidemedim ama annemler birkaç adet çamur havuzlarının bulunduğunu ve bir de duş bölgelerinin bulunduğunu söylediler. Fotoğraflar bize saklı, onları yayınlamamamı istedi annemler, ben de saygı duyarak yayınlamıyorum tabii ki. :) 

Çamur banyosundan sonra, annemler ciltlerindeki gerginlik ve de nemden hoşnut idiler; söylenene göre, belirli bir süre sonra bu çamurun cilt güzelliğine etkisi varmış. Söylenenler, cilt hastalıklarına o bölgenin çamurunun iyi geldiğinden yana ama diğer hastalıklara bir etkisinin olduğunu orada çalışanlar da yalanlıyor. Ama cilt hastalıklarında etkili imiş. Bu da o bölgede yaşayan, çalışan ve gidip gelenlerin bilgileri... (:



Üstteki resimde ise sol üst taraftaki resim Dalyan beldesinin denizden görünen kıyısı. Diğer iki resim, benim omzumun üstünde de gördüğünüz ada ise, Delikli Kaya diye adlandırılan bir adacık. Bizim gemimizden inip teknelere bindirildiğimiz adacık kendisi... 

Rehberimize dönüş esnasında Kaya'nın üzerinde dörtgen şeklinde gördüğüm delik'in üzerine bu adanın adını sordum, Delikli Kaya olduğunu söyledi. "Vaktimiz olduğu zaman, hele ki gemide kaldığım zamanlar burada da denize gireriz, bu koy da çok güzeldir." dedi bana. Güneşin veya ayın ışığının değişik açılarla o delikten denize doğru yansıma anlarında bulunmak ve orayı deneyimlemek de güzel olurdu doğrusu diye düşündüm. O delik'li tarafı çekemedim, gemimizin demirlediği alanın hemen yanında idi ama açı denk gelmedi işte... Ama burada görebilirsiniz o anlattığım kısmı da... :)



Kaplumbağa koyundan, Yani Isuzu Plajı'ndan ayrıldığımızda, bize teknelerde rehberimizin not aldığı üzere, Mavi Yengeç tatmayı isteyip istemediğimiz sorulmuştu. İsimler ve kaç tane istediğimiz soruldu ve belli bir miktar karşılığında, ki biz o miktara bu kadar küçük yengecin geleceğini beklemiyorduk. Esas gemimize tekrar binince, ısmarladığımız üzere iki adet Mavi Yengeç tutulmuş-pişirilmiş halde geldi önümüze. İsteyen kişiler için, balık, burger ve de patates gibi yemekler de yine mevcuttu teknede; elbette ki ek ücretler ile... 

O saatten sonra, yanımızda getirdiğimiz meyveleri yedik, Kağana Ayşe teyzesi burger aldı, o çok acıkmıştı ve karnını doyurdu. Biz ise Mavi Yengeç'i tattık. Ama o kadar küçük o kadar az etli bir şeydi ki; bir video izlemiştik, bıçak sallayan yengeç diye. Oradaki yengecin seslendirilmiş haliyle dediği kadar var: "Benim neremi yiyeceksiniz, gidin davar alın, balık alın, tavuk kesin tavuk yiyin!" :D Zaten biraz tadına baktından sonra, geri kalanı babam yedi iki yengecin de. Ama onun da dediği, hayvanın öldürülmesine yazık... 

En nihayetinde merakımızı giderdik, deneyimledik. Evet, bir kez daha böyle bir tekne turu yapsak ve bize ister misiniz diye sorulursa artık "hayır" deriz. Çünkü deneyimledik ve biliyoruz, Mavi Yengeç nedir! =)) Bilmiyoruz, belki de bu yengeç küçüktü diyeceğim ama diyemiyorum da. O zamana kadar denemediğimiz üzere, o günden sonra bir kez daha deneyimlemeyi düşünmeyiz diye düşünüyorum. Balığı bazı göl balıkları hariç her türlü yiyorum ama bu kabuklu deniz ürünlerine karşı nedense yenilmemeliymiş gibime geliyor benim hep... :) Tabii hiç hesapta yoktu da, o gün bir anda deneyelim dedik teknede; ne yaşayacağımızı bilemiyoruz, bazen sadece anı yaşıyoruz işte... 

Böyle geçti bitti işte, Dalyan Tekne Turumuz da... (:


Gemide oyun oynadı Kağan, babam; Kağanın keyfi öyle yerinde idi ki, bir ara dans bile etti. Gemi yolculuğu çok ama çok iyiydi ama anladım ki 5-6 saatin üstü çok yorucu oluyormuş. Dönüş yolculuğumuzun da bitmesi ile ve Armutalan kıyısına tekrar geldiğimizde, gemiden indiğimiz gibi sallanmamın hala sürdüğünü anladım. 

Öyle bir sallanma ki; o akşam otele geldik ve direkt akşam yemeğimizi yedik, duş almak üzere odalarımıza çıkıp daha sonra tekrar aşağı indik. Otelde sondan ikinci akşamımızın animasyon etkinliğine katıldık, oturduk ve Ayşe Teyzemin otobüs saatine kadar sohbet ettik. Sonra da yeğenimle biz odaya çıktık ve yattık. Yatağa yattığımızda bile sürdü o sallantı. Ta ki ertesi sabaha uyandık ve o zaman geçti sallanmamız. Demek ki neredeyse 12 saate yakın deniz üstünde bulunmak, aşırı yorucu olabiliyormuş. O sallanma beni daha çok yordu, yoksa denizde gezer iken gemide bulunmak o kadar sarsıcı değildi; kıyıya inene dek imiş meğer... :)



Dalyan Tekne Turu gezimizin yazısı da bu kadardı işte. Dalyan bizim için gezilmesi en zevkli ve bir o kadar da şaşırtıcı bir gezi programı ile dolu idi. Bir önceki Datça gezi yazımıza göre, bu gezimizin yazısını tamamlamak daha uzun sürdü benim için; çünkü resimleri de, anlatılacakları da daha çoktu. 

Bir başka gezi yazısında görüşmek üzere, diyorum şimdilik yine. Ve Marmaris tatilimizin son gezi yazısını da yazmış ve yayınlamış olmaktan dolayı gurur duyuyorum kendimle. Ama sanmayın ki Marmaris'ten bahsetmeyeceğim daha. Çünkü güzeldi ve güzeldik yine orada da... (: Sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)