11 Ağustos 2018 Cumartesi

Yapmayın Bunu! - 08.08.2018


Aslında bu yazımın başlığı, "Anlam Veremiyorum" olacaktı. Ama daha sonra "Yapmayın Bunu!" bir ünlem cümlesi olarak bir başlık olmaya daha uygun geldi. Yine de bilin ki, anlam veremediklerimi ve de bazılarının nasıl böyle cümleleri içine sindirebildiklerini anlayamamalarımı okuyacaksınız bugün. Biraz iç dökme, biraz da tavsiye işte. İyi okumalar... :)


Bu Çarşamba, haftada iki gün fizik tedavi aldığım rehabilitasyonumuzun yeni binasının açılışı vardı, öğlen oraya gittik öncelikle; annem ve babamla beraber... Açılış güzeldi, sadeydi ve evet kendilerine yakışır bir tören yaptılar; fazlasıyla mütevazi ve de ilgiliydiler yine. Dilerim yolları açık olur, hizmetlerini hep kaliteli bir biçimde vermeyi sürdürürler... :)

Yeni açılan yerlerinin, tepelik bir bölgede olması açısından başta anlam veremedim ama dilerim çalıştırdıkları yardımcıları ile bu sorunu sorun olmaktan çıkarabilirler. Ama Umurbey'de bulunan bilindik bir çay bahçesinin oradan giden bir yokuşun üstünde ve içi çok güzel ve özel olmasına rağmen, bir rehabilitasyon olması açısından bence çok yüksekte. Sonuçta bunun kışı da var, oraya gidip gelmesi daha zor olacaktır ama başta da dediğim gibi mütevazilikleri ve hizmet kaliteleriyle bu sorunu, sorun olmaktan öteye iyi yerlere getirebileceklerdir. Umarım...


Eğitim aldığım rehabilitasyonumu tenzih ederim ki, birçok sosyal alanda çok yerimiz yok ne yazık ki... Ben daha çok bu durumları kabul edebiliyor oluşlarımızı garipsiyorum artık. Tamam, rehabilitasyon ayrı mevzu, belli ki MEB bu durumu büyük sorun görmemiş. Çalışanları bu eksikliği giderecek görünüyor bence de, ama aslında ülkemizde engellilerin yerinin azlığı gerekçesiyle; bunun dışında birçok yerdeki engellere itiraz edilebilmeli. Bir yere gittiğimde, girişinden çıkışına kadar kendime yer bulamadığım her firmayı afişe edebilmek istiyorum doğrusu. Hani şu sokakları geçtim, artık çoğu cafe ve restoranların gözünde de müşteri portföylerinde değiliz. Buna anlam veremiyorum, oysa hepimiz bu ülkede yaşıyor ve yaşamınıza en az günde birimiz olsun dokunuyoruz. Siz de sosyal alanlarınıza dokunun ve daha çok konuşun istiyoruz.

Diyeceğim o ki; rehabilitasyon mevzuusu apayrı, onlar kendi önlemlerini en azından alabilen kişiler bunu biliyorum. Ama günlük hayatta o kadar çok kişinin karşısına çıkıyoruz da, bir o kadar görmez veya yaşamaz hissettiriliyoruz ki... Kendinize bir şey olmadan empati kurun, her şeyin o zaman anlamı var oluyor aslında, empati duymaya hassas yaşadıkça...

Zaten benim anlam veremediğim ve esas olarak "Yapmayın Bunu!" demek istediğim nokta da burada ortaya çıkıyor;


Türkiye'de o kadar çok yokuz ki sosyal alanlarda, bir alana girdiğimizde bizimle muhabbete girmek üzere atılan laflar çok fütursuz. Geldiği gibi, düşünülmeden söyleniyor çoğu. Sizler havada kalmıyor sanıyorsunuz ama aslında o laflar bizleri derinden yaralıyor. Kaş yapayım derken göz çıkarmak! diye güzel bir deyimimiz var, aynı o duruma düşüyor kimisi...

Üstteki kolajda da göründüğü gibi, annemle o kadar güzel pozlar çekindik ki o gün, ki dün İnstagram'da da paylaştım... Bu yazıyı ertelediğimden, çünkü anlatıp anlatmamakta kararsız kaldığımdan bahsettim. Yani o gün güzel bir gündü hepimiz için, keyfimiz yerinde idi yine. Hayata karışmaktan mutlu, anlam veremediğimiz şeyler olsa bile birbirimizle hoş sohbet içinde geçirdiğimiz ailecek bir günümüzdü. Çok şükür ki... :)


O gün açılışta bulunduktan sonraki bir diğer işimiz, fotoğrafçıya gidip kimliklerimiz için fotoğraf çektirmek idi... Açılış bittikten sonra arabamıza binip, çarşıya indik geri ve girişi düz olan bir fotoğrafçı aradık Gemlik'te. Ki zaten böylelerini bulabilmek zor çoğunlukla. Neyse ki 3 tane bulabildik; biri yol üstünde küçük idi ve duramadan geçtik, birine gittik öğlen ortasında kapalı çıktı ve geri dönüp bir başka yol üstünde gördüğümüz düz girişli bir yere geri döndük ve girdik.

Biz kimliklerimizi yenilemek için biyometrik fotoğraf ve bir de bana artı olarak vesikalık çektirmeye gitmiştik. Bizden önce bir yaşlı amca ile oğlu vardı, onlar da bizim gibi düz giriş arıyordu ve son iki dükkandır karşılaşıyorduk. Onlardan sonra girdiğimizde, babam beni sırtında getirip oturtunca, kibarca; "Abicim söyleseydiniz yardım etseydik, ederdik yani." dedi bize yaşlı amcanın oğlu. Çok sağolsun, yerinde bir tepki idi. Biz de teşekkür ettiğimizi, yardım ihtiyacı olduğu zaman istediğimizi belirttik ve teknik açısından sağlığım için böylesinin daha bize uygun olduğunu anlattık. Sonrasında da anlayışla karşılandık ve sohbete başladık.

Derken onların işi bitti ve gittiler, biz resimlerimizin çıkartılmasını bekledik. O sırada annemlerin eski bir ahbapları girdi içeri torunuyla, tanıştırıldım ben de ve onların da resim almaya geldiklerini öğrendik. Tesadüf diye bir şey yoktur aslında bazen dünya üzerinde, Allah tarafından o gün bazı anlar yaşanmalı ve bence benim bu yazıyı yazmam gerekiyordu işte! 

Oturduk ve başka bir sohbet başladı annemlerle. Çok dinlemedim o arada, ama annemin sorduğu sorular üzere bizden bahsettiklerini duydum;, ablamdan konuştular, beni sordu ve annem de "Bu küçük kızım hasta benim, rahatsız. Okulu bitirdi evde, şimdi de iş arıyor." dedi, döndüm güldüm. Okulu bitirdiğime hala mutluyum çünkü. Dua etti hanım teyze de sağolsun, "dua edin siz de" dedi. Olabilir, dedim. İçinden gelmiştir ve sonuçta bizi tanımıyor yardımcı olmaya çalışıyor sonuçta, neyse dedim dinlemedim. Vesikalık resmimi seçmeye odaklandım, fotoğrafçı abinin bilgisayar ekranına doğru dönüp...

Sonra bir ara teyze kalktı, "resimlerime bak evladım." dedi fotoğrafçıya. Resimlerini aldı oturup bakmadan önce de, anneme dönüp; "Öyle her yerde hasta demeyin ama kızınıza." dedi. Ben acaba beni duymuyor mu sanıyor, kısık mı söyledi ki? diye düşünürken, orada dikkatim tam geldi işte. Teyze gayet sesli konuşuyordu ve ara sıra da bana bakıp konuşuyordu. Bir ara dumur oldum. İçimden "Yapma be teyzecim, ne olur tahmin ettiğim şeyleri söyleme." demek geldi. Annem-babam "Neden?" dedi hemen ardından, anlamadılar haliyle. Ama en önemlisi ben bir öne doğru yeltendim, "Neden teyze?" dedim. "Demeyin öyle, üzülür kız. Üzülürsün kızım, söylemeyin kimseye." dedi.


Annem babam benden önce itiraz etti zaten bu söze, iyi ki benim ailemin tüm bireyleri, benim ailem! "Didem'in üzüleceği bir şey yok, biz o sorunları çoktan atlattık! Çok şükür kızımız dirayetli, biz de öyleyiz!" dediler ama duyuramadık sesimizi...


Ben şok oldum ve bu vesileyle herkese söylemek istedim bunu; ne olur yapmayın bunu! Ben oradayım, duyuyorum, görüyorum ve anlıyorum sizi! Ama siz benim yanımda bilmediğiniz şeyler hakkında fikir sunduğunuzda üzülüyorum aslında! Ne ayıbım ne kusurum var bunda, hasta isem hastayım işte. Bu zihniyet topluma kazandırılmamıza engel oluyor bizlerin işte.


O gün orada, "Teyze ben herşeyin farkındayım, saklanılacak bir ayıbı kusuru yok hastalığımın." dedim ama teyzem o kadar yok görüyordu ki belli ki beni...

"Dua etmeye gidin, Emir Sultan'a falan. Kızımızı da götür o da dua etsin." dedi annemlere. Dönüp bana da "Dua et kızım, her şey Allahtan!" dedi.

Benim orada sinirlerim epey bozulsa da, yine sustum. Saygısızlık yapardım susmasa idim. O an yine de yapılmaması gerekendi...

"Merak etmeyin teyzecim, elbet dua ediyoruz. Ama ben hastalığımla barışığım, yaşamayı seviyorum. Annemlerin söyleyip söylememesi ile üzüleceğim bir durum değil bu, ben senelerdir bu hastalıkla uğraşıyorum. Sorunum yok şükür." dedim ama üzüldüm bambaşka görüldüğüme daha fazla. Oradan biraz teyze anlar diye umuyordum ama olmadı;

"Her şey Allahtan tabi, Allah cümlemizi korusun. Yarın bizim ne olacağımız belli değil, Allah inşallah sana sağlık versin. Kimsenin başına da vermesin." Diye diye aklına geleni söyledi. Sağolsun dualarını kabul ettim ama böyle yok sayılarak yapılması canımı acıttı. O gün akşama dek hep aklıma o cümleler geldi!

Bu teyze sadece küçük bir örnek! Ama ben; ne o teyzenin ne de sizlerin, kendi vicdanları ve de sevapları arasında bir araç değilim. Ben bir insanım, Türkiye'de insan içinde bulunduğumda bazılarınız kabul etmese de. Benim de duygularım oluyor ve hayatı birçoğundan daha dolu dolu yaşamaya çalışıyorum. Ben bir insanım, ayıp nedir çok net biliyor ve saklayacağım şeylerin utanılacak bir şey yaptığımda olması gerektiğini biliyorum.

Kızgın mıyım, hayır. Kırgınım çokça sadece. Çünkü bu zihniyet hepimizin evlerinde var ne yazık ki. Ben bir tek kişi beni anladığında ve davranması gereken hassasiyette davrandığında, üzerimden vicdanını konuşturmadığında eve nasıl mutlu döndüğümü biliyorum! Yapmayın bunu, bana ve benim gibilere. Sosyal yaşamda bulunmayı bu kadar zorlaştırmayın bize. Hayır empati kurmak çok zor değil ya! Olmamalı işte...


SİZDEN RİCA EDİYORUM!

Bir engelli gördüğünüzde; ona dua etmesini söylemeyin, ona hastalığını sorsanız da tedavisini sorsanız da (ki bunları size söylemek için dışarı çıkmıyor ama!), ötesini sorgulayıp irdelemeyin lütfen. En acısı da, gördüğünüz engelli üzerinden sesli şükürünüzü duanızı yönlendirmeyin. Sessiz edilen dua da her zaman evladır!

Bir hadis var Kur'an'dan; "Bir şeyi bilmek, onun cahili olmaktan evladır (*Daha iyidir)." Yani bilin, öğrenin ve daha iyisi olun. Ama ne olursunuz, bizim kalp kırıklıklarımız olmayın, yanımızdaki sevdiklerimizi üzen ya da toplum içinde yaşıyor kabul etmediğinizi belirten kişi olmayın. Ne olur kendi içinizde kalsın bir şeyler, böylesi hepsinden güzel!

Sevgiler...


Not; Diyebilirsiniz ki, bu seni yıldırdı mı şimdi? 

-Hayır bu olay beni yıldırmadı, yıldırmayacak. Toplumdan kaçmayacağım, taşlanmadığım surette. Ama gel gelin bir taştan daha ağır olabiliyor cümleleriniz bazen. 20 senedir bu hastalıkla beraber yaşıyorum hayatı, ben en başında kabul ettim de; hayatı boyunca sizler bizleri görmeyi kabul edemiyorsunuz toplum içinde. Buna çok kırılıyorum. Birileri bizimle nasıl konuşulmaz bilmiyor, buna çok üzülüyorum. Ben dışarıya hastalığımdan nasıl kurtulabilirim, diye çıkmıyorum; hastalığımın adını söylemek, ya da tedavim var mı? dile getirmek için çıkmıyorum. Ben yaşadığım için dışarı çıkıyorum ama her seferinde aksiyle karşılaştırılıyorum, bunlara çok kırılıyorum... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)