31 Ekim 2014 Cuma

Gece Ders Çalışma Faslından Sonra...


1 aydır başlayacağım deyip gerçekleştirmeye fırsat bulamadığım gece ders çalışmalarıma başladım nihayet. Dün gece devam ettirdiğim ders çalışma hallerimin, bugünkü devamında 1 ünite daha bitirebildim. Daha bitmesi gereken çok ünitem olsa da, şimdiden yarılamış gibi hissediyorum diyebilirim. Asıl iş, bir süreklilik haline getirebilmekle başlıyor ders konusunda bence...

Velhasıl bugün İstatistik'e de giriş yaptım iyiden iyiye. Saat 2'yi bulalı biraz oldu şimdi, benim dersim de o sıralarda yeni bitti... Şu 2 gündür gündemdeki üzücü ve yürek yakan haberlerin etkisinde yazacak halim yoktu. Yatmadan önce, bir not şeklinde yazmak istedim bu yazıyı. Aöf İkinci Üniversite Kapsamında okuduğum Sosyoloji bölümümde durumlar bu dönem biraz karışıksa da; bu son karışıklık inşallah diyerek, derslerime güzel çalışmalarda bulunduğumu ve yine kendime güvendiğimi not etmek istedim.

Dediğim gibi, bugünlerde canımı en çok sıkan ülke gündemimizdeki karışıklık. İhmaller, Cinayetler, Saldırılar, Savaşlar, Kavga-Gürültüler... Allah sonumuzu hayır etsin, bol sabır ile gönlümüzün ferahlığa çıktığı günleri görmeyi nasip etsin...

Benim gibi henüz uyumamışlara ve yeni uyuyacaklara Allah rahatlık versin. Uyumuş olanlara da, tatlı rüyalar olsun... Gündem karışık, bari rüyalarımızdaki gündemler güzel olsun. Yine görüşmek üzere, Sevgilerimle... :)

Not; Annem, Babam ve Kağan'ım uykuya dalalı çok oldu. Bana beni yatırması için annemi kaldırmak düşüyor, e malum rahatsızlığımdan ötürü yardıma ihtiyaç duyuyorum. :) O değil de annemi uykusundan edecek olmak zor geliyor en çok. Sırf ben ve benim gibiler için, ışınlanmayı bulmalı bilim adamları. Gece kafasından sevgiler... :)

28 Ekim 2014 Salı

Kışa Doğru Yaklaştık...


"Kışa doğru yaklaştık, kış modunu kuşandık..." Aynen bu cümlemdeki modumdayım 2 gündür iyice, soğukta kalmak pek benim harcım değil çünkü. Ve dünden itibaren havalar yukarıdaki gibi... Kendi kendime nasıl bir yoldan çıkıp, bu sıralar neler yaptığımdan ve neden toparlanamadığımdan bahsetmek isterken, bu yazıyı yazarken buldum kendimi... :)

Bu sıra kendimi daha çok yazar ve daha çok da kafamda birşeyler kurarken buluyorum. Soğukların kaslarımı kontrol etme çabasına girdiği bu günlerde, ağrılarımdan ötürü bıraktığım egzersizlerime yeniden dönüş için de çaba gösteriyorum aynı zamanda... Yani dün yağmurla artan ve öncesinde de hakim olmaya başlayan soğuk hava dalgası beni sardı sarmaladı resmen. 2 hafta öncesine kadar "Bu sene kaslarım pek etkilenmedi soğuktan" derken, kendi şom ağzımın etkisiyle dediğime tutuldum işte bu ara. Ah benim şom ağzım sağolsun...

Kol kaslarımda şişmelerden ötürü ağrılarım oluyor çoğunlukla bu sıra. Sanırım bu sıralar ders çalışmalarıma başlamam da kaslarımdaki olumsuzlukları harekete geçiriyor iyice. Malum yazarak çalıştığım için, kaslarımı bir de bu açıdan zorluyorum ister istemez. Ama yine de bir şeyler için çabalamayı sürdürme uğraşımdayım... Kendi kendime yazmalarıma geri döndüm, kendimi geliştirmeye uğraşıyorum; derken günlerim geçiyor işte...

Bu sıralar bloğa biraz daha az yazar oldum ama telafi edeceğim yeniden inşallah. Bu sıralar böyleyim işte. Kendimi bir an ağrılarımla uğraşırken buluyorum, bir an da ders çalışırken buluyorum. sık sık da Kağan'ımla oynarken buluyorum kendimi... Ama beni zorlayan geceleri uykumdan ağrılarımdan dolayı gördüğüm sıkıntılı rüyalarımdan uyanmam oluyor. Bakalım, yazarak çalışmalarıma yeniden alışırım da toparlanırım bir an önce inşallah... :)


İşte haftaya da bu şartlar altında devam ederek başladık, şükür uğraşıp gidiyoruz işte... Dün Kağan'ım ile takılırken, birden şapka takıp geldi kuzum. Canımın içi kuzum, hayretler arasında ona şapkanın nasıl yakıştığına bakıp duruyorum şimdi fotoğraflardan maşallah. :) Şapka takmayan kuzumun kafasında bu kış şapka ve bereleri daha sık göreceğiz gibime geliyor...


Bende dün taktım Kağan'ımdan sonra şapkayı ama bana yakışmadı kuzum gibi. Beraber fotoğraf çekelim bari dedim ama dikkati çabuk dağıldı kuzumun bu seferde. Ama ikimizde gülüyoruz yine kuzumla. :) Yani mutlu ama biraz yoğunum ağrılardan ötürü bu sıra. Ama iyiyiz yine de, soğuklara alıştıkça iyice toparlanacağım. Hastalıklardan ve ağrılardan uzak mutlu günler bizlerin olsun inşallah. 

Sevgilerimle... :)

27 Ekim 2014 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #69

Fotoğraflarla 1 Haftam, her biten haftayı değerlendirmeye çalıştığım bir yazı dizisi. Bu yazı dizisi kimi zaman o haftayı nasıl geçirdiğimi düşünmemi sağlıyor, çoğu zaman da resimlerle sakladığım anılara dönüp baktığımda yazdıklarımla yeniden geri dönüyorum bu yazı dizisi sayesinde...

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya,

Daha fazla fotoğraf için de İnstagram hesabım burada... :)


Geride bıraktığımız haftayı verimli ve şükür güzel geçirdik. Bakalım neler olmuş... :)


Haftaya Kurban Bayramında başladığım kitabımı bitirerek başladım. Rita Hunter ile tanışma kitabım oldu Ruhun Ateşi, ileride diğer kitaplarını da okumak isterim. Okudum yazısını da yazdım bu hafta geciktirmeden; o da burada...


Bulutlardan anlamlar çıkarmayı ve kendimce yorum katmayı seviyorum. Bu hafta da aynısı oldu. Çoğunlukla benim çabamdan değil de, öyle olduğuna yani mesaj içerdiğine de inanıyorum. Gökyüzünü seviyorum, izlemeyi, anlamlandırmayı ve de dahasını. Gökyüzü rahatlatıyor beni... 

Mesela, üstteki resimde yaşlı bir insan ifadesi değil mi? Sanki tadı tuzu yok gibi. :)


Bu hafta kuzumla, masal kitaplarına bakmaya başlar olduk iyice. Kalın karton kitapları haricinde, ilk defa böyle bir masal kitabı ile ilgilenmeye başladı bu hafta da. Küçük bir masal kitabıydı baktığımız, dergi inceliğinde. Henüz tamamen okumama izin vermese de yazıları, masalları bildiğim kadarıyla ona resimleri göstererek anlatmaya çalışıyorum. Resimde gözüken masal, Alaaddin'in Sihirli Lambası idi mesela...

Resimlerde gördükleriyle falan alakadar oluyor baya gittikçe kuzum. Soruyor sorguluyor göstererek falan. İlgisi günden güne artıyor, gittikçe daha da ilgili olacağını düşünüyorum zamanla. Canım yeğenim, inşallah kitap okuma alışkanlığını kazanır, büyüdükçe de güzel bir okur olur o da. Daha zaman varsa da, düşlemeden edemiyorum çok çabuk büyüyor sonuçta... :)
  

Cuma günü anne babası Kağan'ımı aldı götürdü bu hafta, bende haftasonu ders çalışabilme fırsatını yakaladım böylece. Ancak dün gece en verimli şekilde çalışabildim. Çalışma masamda ders çalışmalarıma başladım nihayet. Ders çalışırken, müzik dinleyerek veya çoğunlukla bir ses arayarak çalışanlardanım ben. Sizlerde öyle misiniz? Müzik dinleyerek çalışmak tam bana göre, veya ses olmadan çalıştığım zamanlar azdır diyenlerden? 

Velhasıl, bir süredir düşünüyordum yeniden geceleri ders çalışmalarıma başlamayı. Bundan sonra geceleri ders çalışma hallerim sürer gider diye düşünüyorum yine. Gündüzlerim Kağan'ımın, gecelerim ise ders çalışma vakitlerimin artık yeniden... Evde oyuncu yeğenim varken, gündüz çalışmak zor yani onunla oyun oynamak varken. :) Sağlık olsun da, geceleri çalışmak benim için daha verimli ne de olsa... 

Böyle geçti bu hafta işte benim için, gayet verimli ve mutlu bir haftaydı şükür. Bu hafta da, sağlıkla ve mutlulukla geçsin inşallah hepimiz için. Sevgilerimle... :) 

26 Ekim 2014 Pazar

Not Aldım Veya Not Ettim - #20 - #TelefonNotlarımdan

Not Almak Veya Not Etmek... Bu yazı dizisinde hayatımın içinden not aldıklarımı, sevdiğim veya hoşlanmadığım şeylerden not ettiklerimi, düşüncelerimi ve kaydetmek istediklerimi göreceksiniz... :)

Daha önceki "Not Aldım Veya Not Ettim" yazısı altında notlarımı okumak isterseniz buraya tık tık... :)


Daha önce de söylediğim gibi; gezerken, otururken, birşeyler izlerken veya seyahat ederken gördüklerimi merak ederek veya beğenerek not almayı seviyorum. Not aldıklarımı daha sonradan okudukça, geçmişte bıraktığımız anıları daha net hatırlıyorum...

Bir süredir yazdım yazamadım derken, telefon notlarım birikti. Gezdikçe, kaldıkça yanımda bulunan telefonuma veya yanımda taşıdığım not defterlerime yazarım genelde. Bugün telefonuma not ettiklerimden birkaçını paylaşmak istiyorum, Eylül ve Ekim ayından notlarımdan gözüme çarpanlar diyeyim... :)


You And Me Against The World


İngilizce'min iyi olduğuna inanıyordum bir zamanlar, tabii aktif ingilizce dersi alamayalı 2 seneyi geçti. Sürekli ilgilenmeye çalışıyorum ama yine de. Bir cümle karşıma çıkıyor bazen yorumlamaya ve çevirmeye çalışıyorum mesela. Çoğunlukla bu cümle içinde bulunduğu gibi, bir kelimenin anlamını bilemeyince olmuyor. Kimin tişörtünde idi hatırlayamıyorum şimdi, ama sanırım fizyoterapistim Tamara ablamın tişörtünde görmüştüm bu cümleyi. İngilizce'ye, İtalyanca'ya ve diğer tüm dillere; bir de son zamanlarda Tamara ablamın Gürcü olmasından ötürü Gürcüce'ye merakım var. Dilleri ve kültürleri seviyorum. Bir değil, birkaç dilim olsun istiyorum mesela...

Diyeceğim şu ki, İngilizce'yi aktif ders alarak öğrenmeyeli 2 sene oldu. Ama yine de karşıma çıktıkça cümle ve kelimeler anlamlarını öğrenmeye ve aklımda yer etmesine çalışıyorum. "You and me against the world", Yani "Sen ve ben dünyaya karşı" demekmiş. Karşı kelimesinin anlamını unutmam, not almamı sağladı. Not alayım ki unutmayım madem dedim sonradan da, köşeye not aldım düzenlerken. Unutmam artık... :) 

Ne kadar iddialı ve ne kadar özel anlamlar barındıran bir cümle değil mi; "You and me against the world"


Aşuk İle Maşuk


Bir film izliyordum, Bayramda Gelibolu'da iken. Annemler bayram gezmesine çıkmışlardı, ablam ve görümcesi Berrin ablam da ev süpürüyorlardı. Yalnızdım odada, karşıma bir dizi oyuncusu Aşuk ile Maşuk gibi dedi. Ne sahneyi hatırlıyorum şimdi, ne de dizinin hangisi olduğunu...

Düşündüm de duyduğumda, Aşuk'un seven kişi, Maşuk'un da sevilen kişi olmasından başka bir şey bilmiyorum. Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun gibi bir hikayesi var mı acaba dedim. Not aldım kenara araştırmak için. Araştırdığımda gördüğüm, şu yukarıdaki dansa konu olan orta oyunu gösterisi karakterleri idi. Bilmiyordum bu ikiliye Aşuk ile Maşuk denildiğini. Siz biliyor muydunuz? 

Araştırdım Tasavvuf Edebiyatında, Seven ve sevilen kişilere verilen isimler olduğunu. Ancak bir hikayesi olduğuna dair pek bir şey bulamadım. Oysa ben başka düşünmüştüm. Ancak şöyle deniliyor. "Tasavvuf Edebiyatında, Aşuk: aşık olan, Maşuk ise kendisine aşık olunandır.. Bir de Rakib var deniliyor, aşuk ile maşuk'un kavuşmasını engelleyen 3. şahıs. Tasavvuf edebiyatında Maşuk'tan kasıt Allah'mış. Aşuk ise, kendini Allah sevgisine adamış olandır."

İnternette araştırdığım kadarıyla, anlatabilmeye çalıştım. Görmeseydim duymasaydım, üstteki resimde bulunan dans kıyafetlerine bürünen kişilere verilen isimlerin de Aşuk ile Maşuk mazmunlarından geldiğini bilemeyecektim sanırım... Ayrıca, annem ve babama da sordum dün akşam öğrendiklerimi anlatmadan önce. Üstteki orta oyunu sahneleyen dansçılara verilen ismin Aşuk ile Maşuk olduğunu. Öğrendiklerimi onlara da anlattım, ailecek öğrenmiş bulunduk. Not almak bundan ötürü faydalı oluyor işte... :)

Buradan, buradan ve buradan okuduklarımdan yola çıkarak yazdım üsttekileri... 

“Kimi âşık görecek olursan, bil ki o maşuktur. Çünkü o, âşık olmakla birlikte maşuk tarafından sevildiği için aynı zamanda maşuktur da,” diyor Yüce Mevlâna. (İşte şimdi anladım bu cümleyi de)

Mein Schiff Yolcu Gemisi


Gelibolu'daki bayramımızın 3.günündeki şehitlik gezimizin yazısı gelemedi bir türlü. İnşallah haftaya diyeyim. Seyit Onbaşı'nın heykelinin bulunduğu köşede durduğumuzda, yol boyunca ilerlerken gördüğümüz yolcu gemisinin resmini çektik babamla o gün. Geminin adını, ancak fotoğrafla çekip yakınlaştırınca okuyabildik; Mein Schiff. Uzaktan görünüşü bile görkemli idi. 

Ablamlar bizim arabada annemlerle beraberdi, ben de babam ve Enver Amca ile beraber Enver amcanın arabadaydık. Yolcu gemilerine merakım ve ilgim var, deniz yolculuğu hoş bir durum gibime geliyor hep. İndiğimizde Seyit Onbaşının heykelinin orada, ablamın ilk söylediği şey "Didem gördün mü yolcu gemisini?" oldu. O da benim gibi meraklı yolcu gemilerine. Bir gün bir Dünya denizlerini yolcu gemileriyle olduğu kadar gezmek gerektiğini düşünüyorum. Bu Mein Schiff yolcu gemisi ile de mümkün olabilir. Çok artistik ve heyecan verici görünmüyor mu sizce de? :) 


Aşkın Nur Yengi Ve Harun Kolçak Eurovision Şarkıları



 Bu da Gelibolu'da not aldığım bir diğer nottu. Aspava diye bir program başladı bayramdan önce, Osman Tan Erkır'ın sunumuyla Fox Tv'de. Hala yayında mı bilmiyorum ama, bayramda konuğu Aşkın Nur Yengi idi. Eskiye nazaran çok dinlediğim bir şarkıcı olmasa da, Eurovision'a çıktığı zamanı anlattığında şaşırmıştım. Aklıma direk not edip bakmak geldi sonradan tabii. Eurovision'a katılan şarkıcılar arasında adını daha önce duymadığımdan, şaşırdım ve merak ettim.

Şarkıyı dinlediğimde, şarkının o döneme göre kaliteli olduğunu düşündüm bende. Ve 80'lerin saç stiline bir kez daha hayranlıkla bakar oldum, klibi izledikçe. O zamanların saçları o kadar maziye götürüyor ki beni. 80'lerde yaşamadıysam bile, 90'larda gördüklerime götürüyor beni resmen. Kısacası ben hoş buldum şarkıyı.

Fakat sonrasında öğrendim ki bu şarkı 1987 yılında Türkiye seçmelerinde söylenmiş, ama Eurovision'a gönderilmek için seçilmemiş. Seyyal Taner & Lokomotif - Şarkım Sevgi Üstüne şarkısı gönderilmiş Eurovision'a bu seçmeler sırasında. Ben karar veremedim ikisi arasında. Eurovision'a gönderilmek için en uygunu seçilmeye çalışılmış olsa da; benim aklım Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak düetinde kalırdı o dönemde sanırım. Ne garip, bu dönemden eskiye bakmak değil mi? Ve ne kadar da hoş aslında...

Aşkın Nur Yengi Ve Harun Kolçak - Güzel Şeyler Söyle Düeti burada.

1987 Seyyal Taner&Lokomotif düeti - Şarkım Sevgi Üstüne Eurovision performansı ise burada...


Bu yazılık da benden bu kadar. Telefonuma Not Aldıklarımdan gözüme çarpanları ve hoşuma gidenleri okudunuz. Sevgilerimle, yeniden görüşmek üzere... :)

24 Ekim 2014 Cuma

Okudum - Ruhun Ateşi / Rita Hunter

*Bu bir okudum yazısıdır. :)



Antalya'dan dönüşümüz, misafirlerimiz, gidişlerimiz-gelişlerimiz derken, okuyamadığım kitapların öcünü çıkarabilmek istiyorum bu sıra. Onca aradan sonra bir kitap bitirebildim nihayet. İyi ki D&R'da indirimde görüp de, "Sonra alırım Rita Hunter kitabını" demeyip almışım. Rita Hunter, bir süredir tanışmak istediğim yazarlardan biriydi. Nihayet Ateş Dizisi'nin 2. kitabı ile tanışmış bulunduk Rita Hunter ile...

Neden ikinci kitabı ile başladın seriye derseniz, indirimde bir tek bu kitabı kalmıştı. Onun haricinde de indirimde veya göz önünde kitabı kalmamıştı, D&R'da gezinirken. Baktım ilk kitap mağazada kalmamış, madem öyle gel böyle dedim bende... :) 


Gelelim Rita Hunter ile tanışma maceramın nasıl geçtiğine...

Rita Hunter'in yazı dilini çok akıcı ve sürükleyici bulduğumu söylemek istiyorum önce. Öyle çok cümlelerde takılı kaldım ve geri dönüp tekrar okudum ki, Kağan'ımın da beğendiğinde veya şaşırdığında dediği gibi "Vaaaoov" dedim resmen. :)

Rita Hunter Ruhun Ateşi'nde; aşkı ve tutkuyu da, ruha kötülüğü sindiren hırsı da öyle bir arada anlatmış ki mest etti beni. Arka kapağı okuduğumda, Lily'ye de Sophie'ye de kızmıştım. Bana göre şartlar ne gerektirirse gerektirsin, misilleme yapmak hoş bir durum değil. Ama okudukça anladım, böyle bir durum başıma gelseydi (Ki Allah başıma vermesin) bende durmaz böyle bir kuzene misilleme yapardım....

Çok yüzeysel konuştum, kısaca kitabın konusuna gelecek olursam;


Lily ailesini küçük yaşta kaybedip, amcasının yanına taşınan bir kızdır. Sophie'nin anne ve babası Lily'yi kızlarından ayırmaz, zaman zaman en üstte bile tutarlar Sophie'den. Oysa Lily, büyüdükçe güzelliğinin herşeyi olduğu bilinciyle daha çok daha çok ister. Sophie'den üstün görür kendini, öyle ki kurnazlığı ile Sophie'nin herşeyine sahip olmak ister. Ve herşeyin en iyisine sahip olmak ister...

Sophie, anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiş kuzeni Lily'ye her defasında şefkatle davranır oysa. İçinde kötülük barındırmayan bir kızdır Sophie. Ama gel görelim ki, önce ilk aşkını bilinçle elinden almaya kalkışan Lily yerinde durmaz ve Sophie'nin bildiği yalancı tutumundan sıyrılır büyük kavgalarından birinde. Ve büyük kavgaları başlamış olur iki kuzenin. Lily öyle çok güveniyordur ki kendisine, "Bir gün benim de cidden hoşlandığım biri olursa elimden almaya kalkış sende Sophie. Tabii başarabilirsen." der.

Lily'nin tek cazibesi güzelliğidir, Sophie ise aslında hem güzel hem de içtendir. İç güzellik mi, yoksa sadece dış güzellik yeter mi? ikilemesine cevap veren bir kitap bence... :)

Ben okuduktan sonra Sophie'ye hak verdim kısacası. Hırsına kapılmış insanlardan hep korktum ve uzak durmaya uğraştım. Dualarım da hep bu yönde çoğunlukla zaten. Hırsa kapılmak ne kadar güzelse azıyla, çok kapıldığında ise o kadar kötü bence. Sophie'ye hak verip, yazarın anlatımıyla Lily'nin kötülüğü Sophie'nin de iyiliğinin anlatımlarına da bayıldım. Rita Hunter ile ilk tanışmamız gerçekleşti bu kitapla, diğer kitaplarıyla da sürdüreceğiz yazar-okur ilişkimizi diye düşünüyorum... :) 

Uzun zaman sonra bir kitap yorumu yapmış olmanın doyamama durumu ve bir de güzel bir kitabı sonlandırmanın mutluluğuydu sanırım bu yazı. Elimde öyle güzel kitaplar var ki, bir an önce onların içindeki hikayeleri de tatmak istiyorum... 

Hikayelerinin büyüsüne doyamadığımız kitaplar okumamız dileğimle, Sevgiler... :)

23 Ekim 2014 Perşembe

Demiş ki Osho...


Demiş ki Osho; İlk özür dileyen en cesur, ilk affeden en güçlü, ilk unutan en mutlu… 




Ne de güzel demiş ama... Hep düşünürüz, nasıl barışırız, nasıl bu acıdan kurtuluruz ve nasıl unuturuz diye. Osho en çabuk affedeni, ilk özür dileyeni ve ilk unutanı en mutlu olarak tanımlamış. Yani demiş ki; gururundan ödün ver, mutluluğuna odaklan. Sen; hırs, öfke ve kibirle doldukça mutluluğa elveda demiş olursun... Ne diyeyim, Osho'ya sonuna kadar katılıyorum.

Bu dünyada korktuğum yegane özellikteki insan varsa, hırsına yenik düşüp herşeyi yapabilecek hale gelmiş olan insandır. Şöyle dua ederim hep, Allahım bizleri hırsına yenik düşüp kendini kaybedecek hale gelen insanlardan uzak tut... Hırs güzeldir elbette. Ama herşeyin azı yarar çoğu zarar dedikleri, hırs konusunda özellikle geçerlidir bence.

Bugün beğendiğim bu sözü paylaşmak istedim. Ve dilerim ki, biz biz olalım ne gurur uğruna mutluluğumuzdan olalım, ne de hırsımıza yenilip olmayacak şeylerin peşinden koşalım... 

Kısacası, ilk affeden, ilk özür dileyen ve ilk unutan olalım. Mutluluğa uzak değil yakın duralım... Sevgilerimle... :)


Not 1; Bu yazıdaki resim, Google Görsellerden alıntıdır.

Not 2; Osho'nun henüz kitaplarını okumadım, internet üzerinde bazı sözlerine denk geliyorum sadece. Ama en yakın zamanda okumak istiyorum kitaplarını. Bazen söz ve şiirlerin altında yanlış isimler bulunabiliyor. Sahibi olup olmadığına emin olmaya çalışıyorum ama, internette bazen mümkün de olamıyor bu emin olma durumu. Eğer bu söz Osho'nun değilse affola. Ama internette de araştırdığıma göre, Osho diye gözüküyor. Yanılıyorsam yorum olarak yazın lütfen. Sevgiler... :)

22 Ekim 2014 Çarşamba

Fotoğraflarla 1 Haftam - #68 - Yazamadım Ya Ben...


Ablamlardan yeniden evimize döneli 3 gün oldu. Ama buraya bir türlü yazamadım. Bildiğiniz gibi geçen hafta yine onlarda idik. Ablamların tadilat işleri, bizim gittiğimiz gün bitmişti. Ama biz zaten beraber olabilmek için de gitmiştik ve yine beraberdik geçen hafta. Beraberce güzel 1 haftayı daha geride bıraktık nihayetinde...

Yazamadım buraya hafta başından beri, bir ders düzeni tutturmaya çalıştım yeniden döndüğümüzden beri. Derse giriş yaptım ama bir türlü devam ettiremedim istediğim şekilde. Çok korkmuyorum da bu konuda ama, umarım bu rahatlığım güzel bir yere ulaşır... Kafam yine dolu dolu aslında, hadi hayırlısı artık... :)

Yani yine bir zamanı geciken Fotoğraflarla 1 Haftam ile karşınızdayım. Ah bu hafta da böyle oldu, dilerim dersleri de bloğumu da eski seyrine kavuşturacağım bu hafta. E madem öyle gelelim geçen hafta neler yaptığımıza... :)


Geçen hafta önceden yayınlansın diye yazıp otomatik olarak yayınlanması için bıraktığım yazılar harici yazamadım. Ama elimi oyaladığım şeyler vardı tabii, Kağan'ımla oyunlar oynamak televizyon izlemek ve fırsat buldukça kitap okumak haricinde... Bunlardan biri Fasulye ayıklama mevzuusu idi bir ara. Oturduğum yerde de olsa yardım etme fırsatı verilince bana, daha da iyi hissediyorum kendimi. :) Fasulye mevsiminin hala bitmediğine seviniyorum ama sanırım az kaldı bitmesine de...


Bol bol yedim yine geçen hafta ablamlarda, Çiğ Köfte Yoğuran Ablam sağolsun. Ablamlarda tutmaya çalışsam da kendimi olmuyor biraz, "kalabalık olunca insan daha çok yiyor" bu bir gerçek. Kilo aldım geçen hafta biraz yine. Ama inkar edemem, nefisti çiğ köfte de diğer yediklerimiz de. Etsiz çiğköfte yaptık, 2 gün yedik. Ara sıra yemek lazım aslında ama, tam bir vitamin deposu... Annem ve ablamın ellerine sağlık... :)


Kağan'ım ile değişik pozlardan birine daha imza attık geçen hafta. Bu da Tv Ünitesi mankeni Kağan'ım, maşallah... :) Tabii resimden de belli olduğu gibi, her şekilde oyun oynamaya devam ettik yine. Oyunlarımız daha sık ve daha da istekli olmaya devam ediyor. Şükür oyuna daha da yönelir oldu kuzum. Günlerimiz eğlenceli geçiyor, ama biraz inat durumumuz var o beni zorluyor ve yoruyor. Ama sağlık olsun, zamanla o da geçer diyorlar. Sabır gerekiyormuş. :) Çocuk büyütmek zor ama herşeye rağmen çok güzel...


Annemin ablamlarda iken, biraz da olsa dinlenebilmesine sevindim yine. Kağan'ım ile annemin bu hallerini izlemeye bayıldığım bir gerçek. Yeğenim, anne-baba evinde daha rahat elbette. Ama bu Vizelere kadar sondu, bir daha böyle sık aralıklarla gidebileceğimizi tahmin etmiyoruz. Artık derslere Ablam ve Eniştem de dahil ağırlık vermemiz lazım... :) 

(Ablam bu sene Aöf'nin Sınavsız İkinci Üniversite fırsatına başvurdu nihayet, eniştem de yeniden üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Hayırlısı olsun inşallah)


Ve bir arada olduğumuzda her akşam gerçekleşen çay keyfimiz de her zamanki gibi hakimdi elbette. Akşamları annemin ablamlarda dinlenebiliyor olması iyiydi en azından. Kağan'ım büyüdükçe düzenimiz daha iyi kurulacak inşallah. Henüz geçiş dönemlerimiz, sık sık gelip gidiyor. Biraz belirsiziz, ama şükür daha iyiyiz...

Böyle geçti işte geçen hafta kısaca. 3 gündür yazamadım, bu yazı telafisi olsun istedim. Güzel bir hafta olsun inşallah bu hafta da, sevgilerimle... :)


17 Ekim 2014 Cuma

Sağlıklı Beslenme Ve Yaşamak Üzerine - #6


Sağlıklı Beslenmek Ve Yaşamak Üzerine yazı dizimin önceki yazılarını burada bulabilirsiniz...

En son yazdığımda, bir gazetenin sağlık köşesindeki yazıda verilmiş birkaç sağlık tarifiydi konum. Son yazım burada... :)


Bir süredir uğramadım bu yazı dizimin yanına. Ama sağlıklı beslenmeden ödün vermedim diyebilirim. Tamam belki azıcık vermiş olabilirim, ama çok az... :) Bu yazımda neler yaptığımdan, nelere dikkat edip nelere dikkat edemediğimden bahsedeceğim. Biraz kendimi övüp, sonra da yine kendimi eleştireceğim yani... :) İyi okumalar...


Türk Kahvesi yapıldıkça içmeye çalışıyorum bir süredir.


 Şekeri bırakalı neredeyse bir yıl olacak ama, bir türlü şekersiz Türk kahvesine alışamadım gitti. Annem 6 aydır kahvaltı sonralarında Türk kahvesi yapıp içiyor, gittiği beslenme uzmanının önerisi buydu. Faydasını da görüyor elbette. Kollestrolü düzenlediği ve bilimum şeye faydasının olduğu her yerde söyleniyor Türk kahvesinin. 

Bu faydalardan bazıları şöyle; 

Günde iki fincan türk kahvesinin kolon kanseri riskini, kalın bağırsak kanseri riskini yüzde 25, safra kesesinde taş riskini yüze 45 azalttığını gösteriyor..
Kahvenin içerdiği kafein maddesi, sinir sistemini uyarıp zihinsel aktiviteyi güçlendirir. Uyuşukluğu giderip enerji verir ve uyanık kalmayı sağlar. Yapılan araştırmalar günde 6 fincan kahve içen 55 yaşındaki bir kişinin düşünme potansiyelinin içmeyenlere oranla 6 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Ayrıca kahve içenlerde içmeyenlere nazaran daha az diş çürüğünün olması, bir başka dikkat çekici araştırma sonucu.
Kahve içtikten sonra organizmada ani değişiklikler oluyor. Tüm vücut ani bir enerji akımı ile doluyor. Bu enerji çocuklarda 3, yetişkinlerde ise 5 – 7 saat sonra azalmaya başlıyor. Tüm bu olumlu yönlerine rağmen kahveyi çok fazla tüketmemekte fayda var. Çünkü aşırı kahve tüketimi sürekli bir uykusuzluğa ve mide rahatsızlıklarına neden oluyor. Ayrıca aşırı tüketim yüksek tansiyona da sebep olabilir. 

Alıntı yaptığım adres, Burada...

Diyeceğim o ki, Şekersiz Türk kahvesi içmeye çalıştım ama içerken hala yüzümün buruşmasına engel olamadım... Bayramda şekerli Türk Kahvesi yaptı ablamlar hepimize, nasıl tatlı nasıl güzel geldi. Tatlı ihtiyacımı karşıladı resmen o an. :) Gerçi, nadir içiyorum Türk Kahvesini her gün değil ama, şekeri orada da bırakmam gerektiğinin bilincindeyim. Ondan burada dillendirmem...

Meyve Yemeye Çalıştım...


Bir süredir meyve yiyemez olmuştum yazın, kışın gelmesiyle meyve yemeye geri döndüm. Normalde meyve ile aram çok iyidir. Ama bu yaz neredeyse hiç denecek kadar az meyve yedim. Ama Gelibolu'ya gittiğimiz bayram haftasında, kış meyvelerine geri dönüş yaptım diyebiliriz. Bu iyi bir şey tabii ki benim durumum açısından. Meyve için her ne kadar şekerli diyen uzmanlar olsa da, benim için vazgeçilmez denebilecek kadar güzel bir besin... 

Üstelik faydalarına gelirsek, her meyvenin kendine göre bir faydası var. Örneğin, Nar'ın mide rahatsızlıklarına iyi geldiğini biliyorum. Kalp ve mide ağrılarına iyi geldiğini söylüyorlar. Elma'nın doyuruculuğu en büyük faydası olarak biliniyor. Bir de bağışıklık kazandırmada ilk akla gelen meyvelerden biri elma. Yeşil elma ise, toksin atıcı içeceklerde önemli bir malzeme...

Çekirdek Meselesine Gelince...


Bunlar övgülerimdi kendime, kendimi kötülemeye gelecek olursam; bir ara çekirdeğe kapılmıştım biraz. Ablamlarda kaldığımız hafta ablamlar sayesinde olmuştu biraz da bu. Etkilerini hala üzerimde hissediyorum, yüzüm hep sivilce doldu. Bir daha kendimi bu kadar çekirdeğe vermemeyi umuyorum...


Benim beslenmem de gördüğüm iki yanlış var. Onlar da; çekirdek ve abur cubur çeşidi. Son zamanlarda iştahım iyi durumlarda. Zayıflayabilmek adına uğraşlarıma devam ediyorum ama, başarılı olabilsem diye de çok çaba gösteremedim bu aralar. Aşırı bir şey yememiş olsam da, iştahımın açık olduğu aşikar. Abur cubura bazen yoğunlaşabiliyorum bu durumlarda sadece. Ama onun haricinde dengeli beslendiğimi düşünüyorum. Bu ara biraz tatlı ihtiyacıma dur diyemez oldum. Sanırım biraz bundan ötürü çok çekebilirim, irademe sahip çıkmam lazım bir an önce bu konuda da...


Bu sefer ki yazımda böyle bir yazı oldu. Kendimi değerlendirmek istedim. Bu sıra beslenmemi bozmamış olsam da, abur cubura yönelir oldum. Kendime kendimi şikayet edeyim de, toparlanayım dedim. :) İrademe güveniyorum ama ben, zayıflamayı başaracağım. Öyle ya da böyle, sağlıkla...

Sağlıklı günler diliyorum, sağlıklı beslenmemize devam ederek. Sevgilerimle... :)

15 Ekim 2014 Çarşamba

Ben Sadece İnsanım...

Biliyorsunuz buralarda yokum bu hafta, ama bıkmadan usanmadan dinlediğim bir müzik var bu sıra. Sizde dinleyin bu güzel şarkıyı diye; bu şarkı ve sözleri için düşündüklerimi yazıp, programlayıp yayınlanması için ayarladım bu yazıyı... :)





Şarkıyı söyleyen Christina Perri, şarkısı ise Human... Dinlemenizi öneririm. Sözlerinin anlamlarına da bakarak... Şarkının ana fikri Ben sadece insanım diyor. Bazen çevremizdekiler veya kendimiz öyle büyük isteklerde bulunuyoruz ki bizden, bazı noktalarda insan olduğumuzu unutuyoruz bence. Şarkı bunu anlatıyor.

Bir erkeğin istediği, bir kadının istediği, dostun istediği veya bir anne babanın istediği hep daha fazlası oluyor bazen. Bazen de bizim kendimizden istediklerimiz fazla oluyor. Her yaptığımızın daha fazlası... Oysa orantılı şekilde almayı ve vermeyi öğrenebilmeli, anlayabilmeliyiz. Tek bir cümlede durup düşünmeye ve biraz sade düşünmeye itmeliyiz kendimizi.

"Ben Sadece İnsanım" 

Diyor ki şarkının bir yerinde "Tüm benliğimi adayabilirim, yapabilirim. Ve düştüğüm zaman kanayabilirim, kırılabilirim. Sözlerin kafamda kırılmış bir bıçak gibi. Beni öyle yapıyorsun ki, parçalanıyorum. Çünkü sadece insanım."

Bazen kendimizi farketmeden öyle çok adıyoruz ki herşeye. Veya olmadık şeylere odaklanıp öyle kırıyoruz ki birbirimizi, yargılıyoruz veya yanlış görüşler olarak nitelendiriyoruz başkalarının fikirlerini; İnsan olduğumuzu veya kırılabileceğimizi düşünemiyoruz. Bazen bende yapıyorum istemeden belki de. Bu şarkı beni düşündürdü işte. Ve Christina Perri'nin yorumu ile dinlediğimde içimde şarkı söylemek isteyen tarafı ayaklandıran şarkılardan biri oldu. "I'm only human (Ben sadece insanım)" diye bağırdığı yerlerde, coşup duruyorum dinledikçe... :)

İnsan olduğumuzu unutmadan, kırmadan kırılmadan başka birilerinin bitmeyen istekleri için kendimizi tüketmeden yaşayabilmemiz dileğimle. Biz sadece insanız ama yapabiliriz herşeyi, kontrolü elimizde tuttukça yapmalıyız biraz da... Hayatı kendimizi önemseyerek yaşamalıyız daha çoğunlukla da...

Ve evet bende sadece insanım; kırılabilirim, düşebilirim, istediklerimi de yapabilirim. Ama ben sadece insanım. Sevgilerimle... :)

Şarkının İngilizce sözleri ve Türkçe Çevirisi Burada... 

13 Ekim 2014 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #67


Fotoğraflarla 1 Haftam, her biten haftayı değerlendirmeye çalıştığım bir yazı dizisi. Bu yazı dizisi kimi zaman o haftayı nasıl geçirdiğimi düşünmemi sağlıyor, çoğu zaman da resimlerle sakladığım anılara dönüp baktığımda yazdıklarımla yeniden geri dönüyorum bu yazı dizisi sayesinde...

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya,

Daha fazla fotoğraf için de İnstagram hesabım burada... :)


Bu haftaya bayram sebebiyle Çanakkale-Gelibolu'da olmamızdan ötürü Gelibolu'da şehitlik gezmelerimizle başladık. Hafta başı bayramın 3.gününe denk geldi. Ertesi gününe gitmeden önce, tarihi yerleri gezmelere verdik kendimizi... Gelibolu şehitlikler yazımı resimleri ayarladıktan sonra yazmayı düşünüyorum. Bakalım ne zamana gelir. Küçüklüğümden sonra ikinci gezişim oldu bu Çanakkale'yi. Ancak küçüklüğümdeki anıları biraz da az hatırlıyorum elbette. Tekrar gidebilmek çok güzeldi bu sefer...


Bayramda Rita Hunter'ın Ruhun Ateşi kitabına başladım. Ne zamandır okumak istediğim bir yazardı, Rita Hunter. Ateş Dizisi serisinin ikinci kitabını bulabilmiştim, Antalya'da D&R'ın indirim bölümünde. Pişman olmaktansa almalıyım demiştim. Elimde bir sürü kitap oluşundan ötürü, ancak bu bayram başlayabildim. Bayramın ikinci gününde başladım, ama dönüş günüyle beraber 2 gün ancak okuyabildim. Kitabı yarıladım ama devam edemedim, döndüğümüzden beri biraz yorgundum. Aklım hikayede kaldı, birkaç güne bitirip yazacağım inşallah yazısını... 

Değişik bir durum da oldu, ben yolculuk sırasında hiç kitap okuyamayan biriyimdir; hayretlik durum Gelibolu'dan dönüşte kitabı epey okudum. Feribot'tan başladım, ara ara dinlenerek gelene kadar okudum. Gözlerim de şiddetli ağrı ve baş dönmem olmadı fazla, hayret ettim. Yolculuk halinde kitap okuyamamaktan ötürü eksiklik hissederdim kendimde, çok sevindim doğrusu... :)


Ve bayramda çekindiğimiz bayram fotoğrafımız annemle, döndük diye İnstagram hesabımda paylaşmıştım bu fotoğrafı. Döndük ve iyiyiz şükür ailecek diye... Bu fotoğraf ile bayram selfiemiz geleneksel gibi oldu annemle. Gerçi 2 defadan geleneksel olur mu bilmem ama...

 2 sene önce Gelibolu'da aynı koltukta Kurban bayramında çekildiğimiz resim de böyleydi. Bu pozun aynısıydı, biraz tesadüf biraz bilinçli oldu bu sefer ki. Çok söyledim o fotoğrafı da göstereyim bu yazıda madem...


Bu da 2 sene önceki bayram selfie'miz annemle. Evet sanki biraz değişmişiz; annem 2 sene öncesinden bugüne zayıflamış, benim de yüzüm toparlanmış gibi. 1 sene öncesine göre şimdiki halim daha iyi tabi, eklemeden geçmeyelim. :) Ama her şekilde, anne-kız maşallahımız var. Allahım yanımızdan ve başımızdan eksik etmesin annelerimizi... :)


Ve gelelim Kağan'ıma; kuzum maşallah evin her köşesinden kendine oyun çıkarmaya devam ediyor. Gelibolu'da maaile bulunmamız bir ona, bir de bana yaradı zaten. Enerji depoladık, her anımızı daha çok oyunla doldurur olduk. Hiç şikayetçi değilim elbette. Oyun anlarımız hep bol olsun, neşemiz de yerinde olsun inşallah. Dilimi ıssırmam gerekecek ama teyze-yeğen de çok iyiyiz şükür... :) Resimde ise, taşımacılığa girişmiş Kağan'ımı görüyorsunuz. Küçük yaşta iş hayatına atıldı, hayat zor...

İşte böyle geçti bir haftamız daha. Gezdik tozduk geldik, Kağan'ımla oyun oynamaya devam ettik ve haftayı güzelce bitirdik şükür. Birkaç gün daha ablamlardayız yine bugünden sonra. Ev içinde tadilat mevzuusu var ablamların. Geldiğimde yine görüşmek üzere, mutlu haftalar. Sevgimle kalın... :)


12 Ekim 2014 Pazar

Pazar Yazısı - #8 - İtinayla Kule Dikilir

Ben bu yazı dizimin altında, Pazar günlerimi ve tatil anlarının bıraktığı izleri yazıyorum. Diğer Pazar Yazısı yazılarımı, burada bulabilirsiniz. :)


Kağan'ımla, yeğenimle, oyun esnalarında birçok kule yapıyoruz. Onlar yukarı doğru uzadıkça, neşemiz de artıyor kuzumla. O yüzden bu Pazar yazısının bir diğer adı da, "İtinayla Kule Dikilir" oldu tarafımdan... :)

Bu Pazar'a biraz daha dinç ama dünkü ağrım azalsa da devam eder şekilde uyandım. Ağrımın sebebi ise dünden kalma bir kas ağrısı. Kalktım kendime geldim kahvaltı ettik derken ailecek, malum pazar ya babam da evde, kuzum kahvaltı sofrası kaldırılmadan kulesini dikmeye başladı. Pazar keyfimiz de bugün böyle devam eder oldu. Canımın canı yeğenim benim, neşemize neşe katarak oyunlar oynuyor çok şükür... :)


Dayanamadım İnstagram'da paylaştım, ablamlar hemen görsün diye. Ama aslında bu akşamdan itibaren 1 hafta onlarda olacağız, evin içinde borulardan kaynaklı bir tadilat meselesi var. Yine de "Mimar olacak çocuk, kulesinden belli olur." diye paylaştım şimdiden. Sizce de öyle değil mi? Çocukların her yaptıklarından meslek tercihleri ne olacak diye tahmin ederiz ya hep. Her an ilgi alanları değişse de, çocuklukta oynanan oyunların da etkisi yok mudur acaba hayatlarında? Bence vardır. 


Bazı şeyler, biraz da küçüklük hayallerimizden oluşuyor bence. Ooo, küçükken ben neler olmak istemedim ki. Ama en belirginlerini; Türkçe öğretmeni, Edebiyat Öğretmeni, Kütüphaneci ve Psikolog olarak sıralayabiliyorum. Düşünüyorum da şimdi, bu dördünün de yeri hayatımda hala mevcut. Edebiyatla ve Türkçe ile ilgileniyorum, Kitap okumayı seviyor ve hala bir şehir kütüphanem olsun istiyorum. Ve Psikoloji üzerine okuyamadıysam da Sosyoloji bölümü ile o isteğimi gidermeye çabalıyorum. Psikoloji üzerine ise bir şeyler okumayı hep sürdürmeye çalışıyorum. Benim açımdan, küçüklükteki hayaller ve kurulan düşler başlangıcı işin. Sonrası kendi yerini belli ediyor hayatımızda zaten...

Nereden nereye geldim yine değil mi? :) Pazar günümüz; Kağan'ıma kelimeler öğretmeye devam ederek ve kuleler dikerek başladı, devam ediyor. Mutlu Pazarlar olsun hepimize. Bugün ablamlara gidiyoruz yine, evde bir sorun çıktı borulardan usta gelecek bu hafta halledecek. 

Dönünce görüşürüz yine, Sevgilerimle... :)

Bir Rüyanın Etkisinde...


Etkisinde kaldığım bir rüyanın ardından uyandım bu sabaha, saat itibariyle biten günün sabahına... Aslında anlam veremediğim en kesin nokta, uykumuzun son 7 saniyesinde gördüğümüzü söyledikleri rüyaların nasıl olduğu. Bu sabaha uyanmadan önce gördüğüm rüyada, çektiğim ölüm acısı bana en az 3-4 saatmiş gibi geldi çünkü. Bir de öylesine gerçekçiydi ki...

Dün rüyamda bir ölüm acısına maruz kaldım. Ve buna yine diyebilirim sanırım... Rüyalarımda sevdiklerimin öldüklerini görmeyi sevmiyorum hiç. Korkutsunlar, uykumdan olayım ama ölüm acısı çok başka. Rüyamda bunu yaşıyorsam, gerçeğini düşünmek istemiyorum... Elbetteki ölüm de bizler için. Ama Allahım herşeyin hayırlısını nasip etsin...

Bu sabah uyandığımda bacağımda bir ağrı ile uyandım. Rüyamdaki acının sıkıntısı bacağıma mı yansıdı, yoksa ben mi şimdi öyle olabileceğini düşünebiliyorum, bilmiyorum tam olarak. Ama ağrım akşama kadar sürdü ki, bu yazıyı ancak şimdi yazabiliyorum.


Rüyayı anlatmadan önce hayırdır inşallah derler ya genelde, öyle demişsiniz sayıyorum. :) Sabah hayrına olsun, rüyamda ölüm gördüm. Böyle söylemesi garip ama iki sevdiğimi kaybettim rüyamda. Kim olduğu kesin değildi. Biri ailenden diyorlar, biri arkadaşlarından. Çok acı çekiyorum rüyamda. O kadar ki, beni şehrimden uzaklaştırıp İstanbul'a yolluyorlar. Arkadaşlarım Pelin ve Buket alıyorlar beni yoldan, evlerine götürüyorlar. Beni güldürmeye çalışıyorlar, dağıtmaya çalışıyorlar kafamı. Ama kalbimde ve kafamda öyle bir kara bulut vardı ki, korkuyla uyanmaya çalıştım rüya olsun dedim bütün rüya boyunca...

Sonra biraz ferahlamışken içim ağlamamın sonrasında, elime kalem kağıt alıp yazma isteğimi gördüm. Yazmak böyle mi kısmet olacaktı dedim, içim böyle mi dolacaktı da yazacaktım... Sonra uyanmak için epey zorlanıp, bacağımın ağrısıyla ayılabildim...

... 

Garipti çok garip. Sanırım yazamayışımdan ötürü içimi derin bir kederle kaplamışım, rüyamı biraz da bu yönden yorumluyorum. Bir yerde okumuştum "Yazamıyorsan, yazamayışını yaz." diyordu. Şimdi doğruluğuna inanıyorum bu cümlenin. Yazamayışımı yazmak iyi geldi sanki...

Bir rüyadan nerelere geldim değil mi? Ben rüyalarımdan çok etkilenirim. Ve bol bol da rüyalar görürüm. Sıkıntılı olduğum zamanlarda da, mutlaka sevdiğim birini kaybettiğimi görürüm rüyamda. Bilinçaltım beni böyle uyandırıyor sanırım, bunu ancak bugün anlayabildim. Bilinçaltıma saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. Karanlığımdan ve azıcık tembelleşmemden kurtulmak için daha çok çabalayacağım... Bu sıralar yazmayışımı bir kenara bırakıp, daha çok yazmak için gelen isteğimi ertelemeyeceğim...

Rüyalarımızda ölüm acısını tattığımız kişilerin ömrü uzar derler. Buna inanıyorum. Ailemdekilerin ve arkadaşlarımın ömrü uzamıştır inşallah. Allahım acılarını göstermesin inşallah. Bugün de böyle oldu; bir rüyamın etkisinde kaldım ve içimi dökme ihtiyacı duydum. Sağ bacağımdaki kaslarımın ağrımasına gelince, hafifledi ama Tamara ablamın etkisi ile dahi geçmedi bugün. İnşallah bugün dinleneceğim, sabaha bir şey kalmamış olacak...

Sevgilerimle... :)

Not; Bu yazıdaki resim Google Görsellerden Alıntıdır. Google Adresi...

10 Ekim 2014 Cuma

Kurban Bayramından Kalanlar


Kurban bayramından kalanlardan başlayayım dedim bugün. 4 günlük tatildi deyip geçemem, güzel bir kurban bayramı oldu yine bu bayram... :) Resimlerle başlayalım o zaman değil mi? İyi okumalar... :)


Tatil çocukların elbet, öncelikle onlarla başlayalım. Sabah kahvaltı sonrası falan değil, bayramın ilk gününden bir fotoğrafları bu iki kuzenin. :) Hala-dayı çocukları bayramda kavuştular yine. Aralarında 9 ay var Kağan ile Kadir'in. Kağan Kadir'den büyük... 2 sene önce yine Gelibolu'ya Kurban bayramı için geldiğimizde 2'si de yoktu, ne garip değil mi? Şimdi iyiki varlar diyoruz tabii ki, ikisine de maşallah kuzuların... :)


Neyse, bayramın ilk günü kalkıp kahvaltımızı ettikten sonra hazırlıklar başladı elbet. Adettendir değil mi, kahvaltı sonrası hazırlanılır ve bayramlaşılır. Kahvaltı sonrası bu aşamaya geçip hazırlandık biz de, annem ütü yaparken gördüğünüz gibi... :)


Hazırlanıldı ve bir odada toplanıldı bayramlaşma sonrası. Kağan ile Kadir ortaya alındı tabi, onlar oynarken biz bayram sohbeti ettik. Bana göre bir evin kalabalık olması hele ki bayramlarda, en güzel anlardır. Bu güzel görüntünün tadını çıkarttık işte bayramda bol bol. Kağan ile Kadir'in yer yer anlaşmasını ve yer yer de anlaşamamasını izledik, çok eğlenceli idi. :) Büyüdüklerini görmek onların çok garip...


Tatilde yediğim ilk tatlı da ve yiyip yiyeceğim en fazla tatlı da bu oldu; Meziyet teyzemin yaptığı kadayıf tatlısı... Bir de şekerpare yedim Berrin ablamın yaptığı. Bayram dediğiniz bol bol tatlı yemektir değil mi? Şaşılacak şey ama ben bu sefer kendimi tutabildim bu konuda sanırım. Kendimi tebrik ediyorum dolu dolu... :) Ayrıca Meziyet teyzemin ve Berrin ablamın ellerine sağlık, yediğim iki tatlı da nefisti. :)


İlk günü anne-babaları öğlen vaktinden sonra bayram gezmelerine yollayarak devam ettirdik. Kadir ile Kağan anne-babalarıyla parka gittikten sonra gelip uyudular, bende bu dörtlü ile beraber vakit geçirdim. 

2 sene öncesini hatırladım bu bayram bol bol yine. Gelibolu'da bu 4'lü ile takılmak kesinlikle çok eğlenceli. :) Bir daha bir daha takılmayı isterim bu 4'lü ile. Hepsine teşekkürlerimi sunuyorum, beni çok eğlendirdiler; sohbetleri ile gezdirmeleri ile... :)


Gezdirme demişken, bayramın ilk günü akşamı Eniştemin kuzenine gitmeden önce annemle geleneksel kurban bayramı pozumuzu verelim dedim. 2 sene önce, aynı koltukta aynı şekilde poz vermiştik yine. Canım annem benim, iyi ki varsın. O gülen yüzün hiç solmasın annem... :)


Dediğim gibi annemle poz çekinip, Eniştemin kuzeni Renan ablalara gittik. Bu poz ise Renan ablalarda bayram Selfie'miz... :) Kağan-Kadir ve babaları yoklar pozda, onların yetiştiği pozlar Berrin ablamların kamerada kaldı. :) Bayram güzeldir, kalabalıkla bir olunca...


O gece sohbet muhabbet geçti işte. Bayramın ilk gecesinden korkuttular beni, ki ben zaten korkarak gelmiştim. Gelibolu ve Çanakkale'ye dair anlatılan efsaneler gerçek olduğuna inandırıyor insanı. Ki yaşadıklarını söyleyenlerin ağızından dinlemek, daha da inandırıyor bu durumlara insanı... Çocuklar uyutuldu tabi orada, daha sonradan bu efsaneleri anlatmaya başladılar. 

Renan teyze ve diğerleri, anlatmakta ustalar başlarına gelenleri. Gece 3'te gittik Eniştemlerin eve yatmaya, biz gittiğimizde herkes uyumuştu. Sağolsun Berrin ablamın eşi Eyüp abi beni o gün yusuf yusuf ettirdi gece gece. Eve giderken, "bak şu çatıda bir çift göz var" dedi bir de. O kadar çok anlatılanların etkisinde kalmışım ki, baktığımda bir çift göz vardı çatıda. Cidden çok korktum. "Aaa cidden var" dedim görünce. "Çok etkilendin sen belli" dedi ve güldüler bana. Ciddi ciddi etkilendim ben. Şu korku hikayelerinden hem korkuyorsun hem de korkmaktan zevk alıyorsun ya bazen, çok ama çok garip bir his... 

Gece kaçta uyuduğuma gelirsek, Mp3'ümü açtım kulaklığımı taktım müzik dinleyerek uyudum. Zor, korkmak çok zor... :)


Ertesi gün, köye ziyarete gitti annemler bu sefer de. Çocuklar parka gidip gelince, yorgun argın uyudular yine. Evde bir kahve keyfi falan hüküm sürdü bu sefer de. Ben keyif anlarının insanıyım ya hani, bol sohbet ile bu anların tadını çıkarttık elbet. :) Eniştemle Eniştesi de (Ablasının Eşi) tavla atmayı ihmal etmediler o anlarda...


Gelelim yazımızın sonuna... Gelibolu'da bayram güzel oluyor bu arada. Eskisi gibi bayram oralarda da az kalmış tabi, gelip gitmeler çok değildi. Çok söyleniyor ama, gerçekten eski bayramların kalabalıklığı yok ortalarda. Bulunca da eski bayramların kalabalıklığını, bu yazıda da olduğu gibi sarılınıyor işte sıkı sıkı. Kalabalık ve akraba kavramı yitirilmemesi gereken türden bence. Çünkü dediğim gibi, hayat birarada iken sevdiklerinle güzel... 

Sevgilerimle, bu yazıyı yazmamda emeği geçen herkese selamlarımla... :)

8 Ekim 2014 Çarşamba

Leyleği Havada Gördük


Bu sıralar Leyleği havada gördük, bir gezmeler bir gezmeler. Bayram bitti nihayet leylek yere indi de, evimize döndük... :)


Dönüş yolculuğumuz dündü ve hala üzerimde yorgunluğu var nedense; uyku hali ama sadece... Dönüşümüz ile neler yazacağımı da ders planlarımı nasıl yapacağımı da düşünmem gerekti bugün. Bir yere varabildiğim söylenemez, üstelik bu yorgunlukta biraz zor da... :)

Bayramımız güzel geçti efendim bu arada, umarım sizlerin de güzel geçmiştir. Biz bayramda dünürler ile ailecek bulunuyor olmaktan memnunduk. Birkaç senedir bayramlarda doğru dürüst toplanamadık yaşadığımız şehirdeki akrabalarımızla da. Oysa eskiden öyle güzel geçerdi ki bayramlarımız, büyüdükçe bazı şeyler de şartlar dahilinde değişiyor işte. Bu bayram da şehrimizdeki kalabalığımızda değil, Gelibolu'da ablamın kayınvalidesigil ile geçti işte...

Gelibolu'da Bayram geçirmek güzel şey. 2 sene öncesi gibi bu kurban bayramında da Gelibolu'nun bayram ambiansını yaşayalım dedik davet üzerine. Ama bu sefer havaların biraz daha güzel olmasını fırsat bilerek, bayram ziyaretlerimizi ilk 2 gün bittikten sonra şehitlik gezmelerimize de zaman ayırdık. Dünürlerimiz sağolsun bizi gezdirdiler. Gezilerimiz de ayrı güzeldi, resimlerle beraber yazıları gelecek inşallah. (Emeği geçenlere sağlık, ailemle bayramın keyfi paha biçilemez)

Diyorum ki işte, bu bayram en çok da bana yaradı. Fırsattan istifade gezdirdiler beni ailem sağolsun. Şimdi kış da geldi, biraz zor gezerim soğuklar iyice yerleştikten sonra yine ben. Ve elimden geldiğince, ilham ve yazı malzemesi depoladım geldim. Gerçi bende malzeme bitmez diye düşünüyorum, ama tabii ki yorgunluğum olmadıkça ve tembelliğim tutmadıkça. :) 

Neyse buralardayım efendim yeniden, leylek havalanmadıkça ve kış mevsiminin ağırlaşmasına bedenim kapılıp da yorulmadıkça. Ben yazmayı özledim yine, sizlerde beni özlemişsinizdir inşallah. Sevgilerimle...

Ben yokken buralarda bir yazı bırakmıştım yayınlanması için; daha çok edebi denemelerimin olması için çabalayacağım bloğum Didem'in Gözünden sayfamda. Okumak isterseniz, yazım da burada. Görüşmek Üzere...

4 Ekim 2014 Cumartesi

Not Aldım Veya Not Ettim - #19


Not Almak Veya Not Etmek... Bu yazı dizisinde hayatımın içinden not aldıklarımı, sevdiğim veya hoşlanmadığım şeylerden not ettiklerimi, düşüncelerimi ve kaydetmek istediklerimi göreceksiniz... :)

Daha önceki "Not Aldım Veya Not Ettim" yazısı altında notlarımı okumak isterseniz buraya tık tık... :)

Son Not Aldım yazımdan sonra baya oldu bu yazı dizime uğramayalı, ama bu sıra nedense böyle oldu işte. Bu sıra biraz karmaşığım, biraz da fazla istekli. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki kafamda, düşünmekten yapamıyorum desem yeridir. Bakalım bu sıra halledeceğiz inşallah bu sorunu da yavaş yavaş, yeter ki sağlık olsun... :)

Bir Film İzlemedir Tutturdum Bu Ara... Bir de Wattpad Var Tabi... :)



Bu sıra neler yapıyorum dersek, bol bol film izliyorum. Bir de dediğim gibi Wattpad var, bir Akıllı Telefon Uygulaması. (Bir ... Klasiği der gibi oldu bu, neyse) :)

Wattpad'i bir ay kadar oldu keşfedeli. E-kitap gibisinden bir uygulama var mı diye bakarken telefonumun Google Play mağazasına, amatör hikaye yazanların olduğu sitelerin mobil uygulamalarından birine Wattpad'e denk geldim. Evet, bazısı için çok amatörce diyorsunuz, ama bazısı da var ki "ne de güzel yazılmış" diyorsunuz. Bazen oluyor ki, elinize kitap alamıyorsunuz. Böyle anlarda bir şeyler okuma gereksinimiz, blog yazılarından daha fazlasına yönelmekten geçiyor. Wattpad gece okumalarıma falan çok iyi geldi doğrusu. Fırsatınız olursa, bir bakın derim. Beğendiğiniz bir hikaye çıkar sizin de, elinize kitap alamadığınızda biraz olsun doldurur o boşluğu... Tavsiyemdir...


Karagül'den Bir Alıntı Daha Benden...

"Korkarak Bekleyenler, korktukları ile baş başa kalır..." Dedi Geçen Pazar Karagül'ü izlerken Kadriye Ana. Ben Kadriye Ana karakterine verdikleri cümleleri çok seviyorum bilirsiniz. Bu hafta da duyduğumda kendimi düşündüm hemen.

Bu sıra özlediklerime ve istediklerime yoğunlaştım biraz. Özellikle de istediklerime yoğunlaştım. Manevi açıdan istekler bunlar ama, bana göre sınırlarımı çizmem gereken istekler olmaya başlamıştı artık. Yapamamaktan korkmak bu sene neredeyse vazgeçilmezim gibi oldu sık sık. Bu durumdan vazgeçebilmek adına, çok düşünmeme kararı aldım kendi kendime. Ve iyi-kötü içimdekileri dosdoğru yazma kararı. Beni en iyi iyileştiren şey yazmakken, kaçmam saçmalık. İyice anlıyorum daha çok bu sıra... "Korkarak beklemek değil de, korkuları yenmek gerek." diyorum yine...


Ve Eragon'dan bir Alıntı....


Şu sıra okuduğum kitaplardan biri Eragon. Henüz bitiremediğim Meryem'in verdiği, 4 kitaplık güzel bir fantastik kitabın ilk kitabı kendisi...

Kitapta beğendiğim yerlerden biri şurası oldu mesela;

Değer eylemdedir. Değişme ve hayatı yaşama isteğinden vazgeçtiğinde değerin biter. Ama seçeneklerin karşında; birini seç ve kendini ona ada. Eylemlerin sana yeni umut ve amaçlar verecektir.

Tek gerçek rehber kalbindir. Onun yüce arzusundan başka hiçbir şey sana yardımcı olamaz.

Doğruya doğru sözler değil mi ama? :)


Ve Bu Yazının Şarkısı İse;

Kağan'ımın bu sıra şarkısını da klibini de benim kadar sevdiği Jana Kramer'in I Hope İt Rains şarkısı, bu yazının şarkısı olsun diyorum... :) İzleyin derim, cidden sevilmeyecek gibi değil yani. Ben bu sene keşfettim, Kağan'ım 1 haftadır. Bizden sizlere, bayram şarkısı olsun bu yazıyla beraber. :)