18 Eylül 2019 Çarşamba

5 Günlük İzmir Tatili - Eylül 2019


Geçen hafta bugün başlayan İzmir tatilimizin yazısıyla, yeniden merhaba... Bizim tatilimiz geride bıraktığımız pazar günü bitti ve bugün eve dönüp yorgunluğu atmaya uğraşalı da üç gün oluyor. Bir haftadır yazı yazmadım ya, uzun uzun cümleler kurasım var; affınıza sığınıyorum şimdiden, iyi okumalar dileyerek... :)

Beş günlük bir İzmir gezisi planlamıştık kendimize, taa Şubat ayında; bu yazı onun yazısıdır işte...

11.09.2019- Çarşamba


İzmir çok güzeldi... Epeydir gitmek istediğim bir şehirdi ve fırsatını Şubat ayında yakalamıştık. Annemle dayımlarım amca kızının düğününün İzmir-Urla'da olacağını öğrendiğimizde, madem öyle neden tatili de o zamana kaydırmıyoruz ki? dedik dayımlarla beraber. Hal böyle olunca, ortak bir otel rezervasyonu yaptırdık; "şansımıza deniz havası da olursa tadından yenmez, fırsat buldukça da gezeriz" dedik ama, fırsatı daha çok gezmekten yana elde edebildik... :)

11 Eylül sabahı erkenden yola çıktık, 10.30 gibi İzmir'de idik. Dayım, yengem ve İncim 5 gün öncesinden İzmir Kuşadası'nda tatillerine başlamışlardı; 11 Eylül Çarşamba günü de Seferihisar'daki otelimizde buluştuk ve kavuştuk... Otel odalarımız ayrı taraflarda ayrı yönlere bakıyordu ama biz zaten yatmadan yatmaya kullandık odalarımızı ve günün geri kalanında beraberdik daha çoğunlukla. 

11 Eylül sabahı kahvaltımızı İzmir'de yaptık. Fotoğrafları düzenlerken es geçmişim, şimdi farkettim; o sabah İzmir'in meşhur boyozu ile kahvaltı ettik öncelikle, İzmir kordona yakın bir fırın cafeterya'da... :) Güzeldi, evet annemlerin de dedikleri gibi, bildiğimiz talaş böreği idi; ben sanırım daha fazlasını bekliyordum, çünkü bana öyle olduğunu söyleyen bile olmamıştı. Sadece çokça kendi kendime merak ediyordum, taa Kavak Yelleri dizisinden beri. :) Sabırlı insanmışım, o gün bugündür İzmir'den başka yerde yemeyeceğim demiştim. Aferin bana... (:

O gün çok oyalanmadan İzmir içerisinde az biraz dolandıktan sonra, Seferihisar tarafına ilerledik; otelimize varmak üzere. Önce biz vardık, yarım saate kalmadan da yengemler... Öğlen atıştırmalıklarına yetişmiştik, fastfood ürünlerinden yiyerek başladık biz tatile; sonrasında da mayolar giyinilip havuza inildi. Serindi, esiyordu ve benim girebilmem tatil boyunca mümkün olmadı... Gerçi o gün iyi ki girememişim; akşamına da yol ve esinti beni çarptı, yediğim akşam yemeğinin de faydasını göremedim. Ama aylar sonra beklenen buluşmanın ve tatilin tadını fazlasıyla çıkarmaya başladık o gün.


Otelimizden bahsedecek olursak; Labranda Lebedos Princess, Seferihisar'da deniz kenarında kendi sahili bulunan bir oteldi. En güzel yanı denize yakın olması ve yeşillikler içerisinde olması idi galiba. Kendi bahçesinden toplanan yeşilliklerle ve meyvelerle karşılandık her öğünde bir de, yemekler ve lezzet konusunda çok memnun kaldık... Hizmet kalitesi ve ilgi alakadan bahsetmiyorum bile, gerçekten engellilere yönelik eksikleri bulunan bir otel olmasına rağmen; müşteri memnuniyeti üzerine hiçbir kusurlarını görmedik, teşekkür ederim ailem adına ve kendi adıma... :)

Otelde memnun kalmadığımız bir tek nokta vardı, engellilere özel girişten odaları bulunmamakta idi. Biz rezervasyon yaptırırken bize alt kattan, girişi düz bir oda vereceklerini söylemişlerdi ama onlar da "biz aslında bildiriyoruz müşterilerimize bu durumu" dediler ilk gün ne yapabiliriz diye araştırırken... Belli ki bir yandan bir yanlış anlaşılma oldu; odalar iki katlı binalarda, her katta 5er oda olmak üzere sıra sıra dizildiği üzere, 7 merdiven çıktıktan sonra başlıyordu. Bize ilk kattan ve ana binaya yakın kısımdan oda verdiler neyse ki, ama seyyar bir rampa bulmaları mümkün olamadı. Denendiği üzere ellerinde bulunan rampa, o merdivenler için uygun düzeyde değilmiş. Beş gün idare ettik, yatmadan yatmaya girdim ben daha çoğunlukla. Zaten odalar kısmının dışında bir de eğlencelerin yapıldığı Amfi tiyatro kısmına geçiş iki yanı merdivenli bir köprü ile sağlanıyordu. Ama bunlar dışında her noktasında akülü sandalyemi kolaylıkla kullanabildim (bir de ana bina üst kat barı haricinde, unutmadan).

Amfi tiyatroda ilk akşamımızda mini disko eğlencesine, üstte bahsettiğim sebeple katılamadım. Ama tek başıma o gün gezmek bile bana yaramıştı.. Sonra ertesi gün olması lazım, Türk gecesi idi ve alanın gözüktüğü köprünün otel kısmı ucundan annemleri gönderdikten sonra gezinmeye başlamadan önce bakıyordum alana. Yanıma bizimle odanın giriş merdivenleri konusunda sıkıntımızı çözmeye uğraşan hanımefendi geldi, beni o alana çıkartabileceğini söyledi. Başta gerek yok desem de, sonra bir sürü personelimiz var bizim için sorun olmaz dedi ve o merdiven engellerini önümden sildi götürdü. Sonrasında hırka da verdi bacaklarıma, polar diz battaniyesi de göndermişti ardından bana... İyi baktılar yani bana, müşteri memnuniyeti had safhada idi... =)



12.09.2019 - Perşembe


Ertesi gün Çeşme planımız olması üzerine, kahvaltımızı yapıp çok geç olmadan otelden çıktık... Çeşme'de annemlerin bir diğer amcalarının eşi ve kızları oturuyor, onların yanına gittik. O amcamız seneler önce vefat etti ve kızlarının tayini de geçen sene Çeşme'ye çıktığından beri oradalar işte. Önce yenge ve kuzen ziyareti, sonra onların eşliğinde Çeşme ve Alaçatı gezmesi yapıldı... 

İlk günler hayli yorgun geçti, Kağanım ve benim için. Alaçatı'yı gezmeye diye gittiğimizde, yolda uyuyan Kağancım ile yorgun olan ben dinlenmeye çekildik diğerleri gezerken... Söylediklerine göre Eski Datça Evleri gibi sokaklara sahipmiş orası da. Ama biz geçen sene gittiğimizde o sokaklar çok doğal gözüküyordu, o kadar yapılı boyanmış olmasına rağmen. O kadar doğal mıydı Alaçatı da, bilmiyorum ama annemler gezmiş epey beğenmişler. Ben size bu noktada "Eski Datça ve Datça" gezimizi yaptığımız geçen sene yazısını hatırlatayım, hazır lafı da geçmişken. Buraya tık tık lütfen... =)

Çeşme'nin en sevdiğim noktasına gelince, kalesinin görünümü çok güzeldi bana göre... Ama fotoğraflayamadım, çekim alanım arkada oturduğum için epey kısıtlı idi. Bir başka geniş zamanda, gezilesi bir yanı var ise içi de gezilebilir bence. Bize bu sefer kısmet olmadı çünkü...

Akşamına otele geri geldiğimizde, yemek vaktine iki saat kadar falan vardı ve sabah gördüğümüz üzere o akşam Türk Gecesi planı vardı. Yemekler ve de eğlenceler Türklere özgü diyordu... Önce yemek vaktine kadar her birimiz dinlenmeyi tercih ettik, sonrasında yemeğe indik. Türk yemeklerine özgülük de takdire şayandı tabi, şu eksikti diyemeyeceğim. Yemek sonrası 9.30'da başlayacak olan eğlencesinde de Türk Gecesi hakimdi, dediğim gibi o eğlenceye benim katılımımı sağladılar; aklımda yokken... Dansözle başlayıp, halk oyunlarımız ile devam eden ve son olarak da Türk düğünlerinde çalan şarkılarımızla seyircilerle beraber devam eden bir eğlence idi... Not; otelden reklam tavsiyesi almadım, sadece deneyimlerimizi ve beğenilerimizi paylaşıyorum. :)


13.08.2019- Cuma...


Otelde üçüncü günümüzde kapalı bir havaya uyandık... Hava hem epey soğumuş daha fazla esiyor, hem de sabah erkenden yağmış atıştırmış o kapalı hava belli ki yine yağdıracaktı. Kahvaltımızı içeride yaptık, biraz bekleyelim de olmadı Sığacık'a ineriz dedik. Yani günün ilk yarısını otelde pinekleyerek geçirdik. :)

Üst kolajda gördüğünüz kaplumbağalar, oteldeki derenin kaplumbağaları bu arada! Sığacık ile alakaları yok... Oteli turlama fırsatımız oldu da o gün, önce onları doyurduk. Her biri konsey toplantısı yapıyormuşcasına dip dipe doluştular ekmek attıkça.. Sanıyoruz ki doyuruyorlardır da, biz ekmek attığımızda hayli doluştular oradaki kıyıya da... 

Öğlen saat 14.00'a kadar otelde bar kısımlarında oturarak ve çocukları olabildiğince çocuk odalarında oyalamaya uğraşarak geçirdik günün yarısını. Neyse ki, İncim ile Kağanım korktuğumuz gibi oynamaz halde değillerdi ya tatilde. Otelde epey koşturdular ve birbirlerine de olabildiğince uyum gösterdiler... Otelde çocuk kategorisinde bir onlar vardı zaten, üç de bebek vardı kucakta. Okul mevsimi açılınca tabi, daha çok torunlardan dinlenmeye kaçmış nine ve dedeler hakim gibi bir durum da ortaya çıkmadı değil... :) 


Sığacık'a indik öğleden sonra, sezon yarı yarıya kapanmış da olsa güzeldi oralar hala... Birçok dükkan kapanmıştı, kaleiçindeki sokaklarının iki tanesi tamamen terkedilmiş gibiydi. Ama sonra Egenin Hamsi'si dizisinin çekildiği karşılıklı dükkanların bölgesine yaklaştıkça gördük ki, o sokakta hala devam ediyor hayat... Kapalı açık demeden biz gördüğünüz üzere gezdik ve fotoğrafladık da zaten. Bir nevi Alaçatı gibiydi orası da, ya da Eski Datça... =)

Rengarenk mevkiler, süslenmiş ve özen gösterilmiş alanlar hepimizin dikkatini çekiyor malum; bir laf var o aklıma geldi orada, "güzel bakmak sevaptır!" Aynen öyle idi, Sığacık'ın o sokaklarına iyi bakmışlar. Sezon henüz kapanmadan gitse idik daha canlı ve daha da sevecen gelirdi büyük ihtimal ama dediğim gibi bu hali bile güzeldi bence... 

Üst kolajda alt resimlerden duvarları nazar boncuklu pansiyon&cafe var ya hani, orası da "Olanlar Oldu" filminin çekildiği yer imiş. Ata Demirer'in izlemediğim filmlerinden biri! Haberim olsun, bu yazı sonrasında izleyip o pansiyonun resimleri ile yorumlarımı da yazayım sonra bloğuma... :) Tabi, sizin de haberiniz olsun!


Sığacık'ı gezdiğimizin akşamına, amfi tiyatrodaki eğlence üst kattaki bara taşınmıştı; ben gitmemeyi tercih edip yemek sonrası sessizleşen ana restoranda kaldım o akşam... Gündüz üst bar kısmından babam beni indirirken azıcık merdivenlere sürtülen ve ağrıyan ayaklarım sebebiyle, ne kadar yardım ederiz dedilerse de çıkmak istemedim. Ana restoranda kitabımla, çayımla ve Kağanımın bana gide gele getirdiği su ve çikolatalı süt servisleriyle kitabımı okudum...

Hava yine serindi ama gündüzki kadar da değil... Geçen sene ilk otel tatilimiz olan Marmaris'teki yazılarımdan hatırlar mısınız bilmem ama ben hatırlıyorum; orada da kendime bulduğum köşeleri, akülü sandalyemle gidip kaldığım kısa ama faydasını gördüğümü düşündüğüm yalnızlık anlarımı sizlerle paylaşmıştım. İzmir'de de bu alanlarımı ve anlarımı pek sevdim yine...

Ben aşağıda tek başıma takılırken ve kitabıma ihtiyaç duyduğumu düşündüğüm anlara odaklanırken, yukarıda müzik sonrası tombala turnuvasından İncim ödüller kazanmış. O günün gündüzü yağmurlu, gecesi serin de olsa, hepimiz şanslı idik bir yandan da işte... =)

Otel kedi dostu bir kedi idi bu arada. Sayabildiğim kadarıyla 6'dan fazla kedisi vardı ve o kediler hiç kimseyi rahatsız etmeden dolanıyordu etrafta. Otelin lobisinin koltuklarında yerini almış o grili kedi de, genellikle lobide oluyordu işte. O akşam fotoğrafladım onu, odalarımıza çıkmadan önce çorbalarımızı içtikten sonra lobiden geçerken... 

14.09.2019- Cumartesi...


Malum düğün günümüz 14 Eylül Cumartesi günü idi ve o gün oteldeki son havuz keyfini yaptı benim haricimde bizim gruptakilerin hepsi... =) Denize ne yazık ki kimse ayağını sokmayı deneyemedi. Hava o kadar serindi ki, denizi denemeye bile cesareti olamadı kimsenin. Havuza bile giremediğime sonradan üzülemedim, titreye titreye girdi ve titreye titreye de çıktılar sonra. Kısmet işte bazı şeyler, benim kısmetimde kitabımı okumak varmış ve bir de sevdiklerimle beraber olabilmenin keyfini çıkarmak... 

Seneye yaz boyu havuz ve deniz keyfi nasip olsun bana bize inşallah. İstiyorum ki, Eylül'e bırakmaya gerek olmadan şartlar koşullar sağlanabilsin. Bu yaz annemlerin köy işi, gelenler gidenler ve gitmemiz gereken yerler; derken iyi ki kıştan bu tatil rezervasyonunu da yaptırmışız, dedik... Neye niyet, kime kısmet dedikleri. Bana yiyebildiğimce yemeler, gezebildiğimce gezmeler nasip oldu...



Urla'daki düğüne gitmek üzere, Cumartesi günü 3'ten sonra hazırlandık, 5:30'da da yola çıktık... Giderken otelle ilgili konuştuğumuz üzere, ortak noktamız; acıkmayı özlediğimiz oldu... Böyle bir tatilde acıkmaya fırsat kalmıyor, öğünler hazır ve size sadece takip etmek kalıyor ya hani. İşte bu durumu o gün konuşmamızın, düğün yerine gittiğimizde çok manidar olduğunu anladık. =)

Düğün kır düğünü idi, açık alanda üşüyeceğimizi anlayarak üzerimize şallarımızı alıp gittik ve düğün konseptinde nikah ile yemek arasındaki zaman dilimi epey uzundu. Acıkarak yemek yemek o gün kısmet oldu yeniden. Yedik içtik, akşam bastırınca da herkesi sahneye döküp oynattık...

Gelinimiz ve damadımız birbirine çok yakışmıştı, düğünü sebebiyle amcamızın kızını tanımak nasip oldu bana da... Uzak mesafe akrabalığı olduğu için, bize görüşmek nasip olmamıştı yıllar yılı. Belki küçüklüğümüzde de karşılaştık ama ben hatırlamıyorum. Annemin amcası ve eşini tanıyorum ama Gökçenur'u tanımıyordum. Tanıştık ve memnun olduk, dilerim Gökçenur ve Deniz'in hep mutlu olduğunu görürüz bundan sonrasında da...


15.09.2019- Pazar...


Ve Pazar günü, bizim otelden ayrılma günümüzdü... Sabah kahvaltısını ve sonrasındaki çay keyfimizi uzatabildiğimiz kadar uzattık, saat tam 12'de otelimizden ayrıldık. Güzel şeyler bir şekilde çabuk bitiyor, soğuk zamana gelmesi kötü olduysa da güzel geçti ya tatilimiz, anısını böyle saklamak istedim yine.

İçimdeki bir hayal daha gerçekleşti ve hatıralar kısmına gönderildi... İzmir'e bir daha gitmek ne zaman kısmet olur bilmiyorum ama şimdilik "Pişisini de Boyozunu da Midyesini de" yediğim için mutlu ve de doymuş durumdayım. Bazı şeyler yerinde mi güzel, belki de biz biraz büyütüyoruz bu olguyu; ama bir yandan da, öyle istiyorsak ve gerçekleştirebiliyorsak öyle olsun diye düşünmek gerek değil mi? Bence öyle... :)

Dönüş günümüzde Midyesini denedim İzmir'in, gezdik de biraz o çevreyi. Bilmeyen olduğumuz için hayli acemi bir tur atmaktı bu, ama yine de güzeldi...

İzmir'in havası, ilk günümüz ve son günümüzde en güzel halinde idi; sonraki günler hep serin ve de soğuk karşıladı bizi... İzmir'i bizi karşıladığı şekilde bir şeye benzetsem, şaşırtmayı seven sürprizlerle dolu bir insana benzetirdim! Gidene dek hep duyduğum, İzmir'in kolay kolay soğumadığı ve sıcak güneşiyle her daim yakıp kavurduğu idi... Ama bu sene mevsim genellerinde bir değişiklik hakim ya işte, başa gelen yine çekildi ve en olabildiğince tadını çıkarttık yine.

İzmir'e bir daha gitsem, daha sıcak bir mevsimde gitmek isterim şimdi. Belki daha iyi bir halde iken, soğuk denizini bile deneyebilirim. Marmara Denizi'ni soğukluğu sebebiyle sevmeyen ben, İzmir'i sevdiğim şu halinde denizinin soğuk olduğunu söyleseler de denemeye istekli gördüm kendimi. =)


Velhasıl bir tatil daha bitti, rutine döndük yine; fizik tedavilere dönme vakti, bir dahaki güzel bir tatil ve gezme fırsatını yakalayana kadar zamanım var yine. Daha iyi olmaya ve daha iyi gezmelere... İzmir'de az biraz baş dönmelerime rağmen iyi gezdim ama daha da iyi olmalarıma odaklanmam gerekiyor yeniden işte. 

Haydi rutine dönme vakti, hazır iyice dinlenmişken... 
Sevgilerimle... (:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)