10 Haziran 2018 Pazar

Okudum; Yıldız Tozu - Priscille Sibley


Geçtiğimiz hafta bugün, 2018'de okuduğum kitapların onuncusunu okudum bitirdim; Arkadya Yayınları'ndan Priscille Sibley'in Yıldız Tozu adlı kitabını... Bu sene çok az dersimin bulunması ve üstelik Aöf Sosyoloji Lisans programımın nihayet sonuna geliyor olduğumuzdan sebep oldu diyorum... :) Daha çok kitap okumayı diliyorum, senenin diğer yarısında da...


Arkadya Yayınları ile, geçen seneki (2017) Bursa Tüyap Fuarı'nda tanışmıştım. En çok okunmuş kitaplarından ikisini almıştım o fuardan; Öksüzler Treni (Christina Baker Kline) ve 22 Britanya Yolu (Amanda Hodgkinson)... Yıldız Tozu'ndan hemen önce, 22 Britanya Yolu kitabını da bitirdim, ona da Antalya'ya gelmeden önce başlamıştım. Yıldız Tozu ile de farkettim ki, şu ana dek okuduğum Arkadya Yayınları kitapları bana içerikleri dahilinde birçok yeni bilgiler öğretiyor ve merak hissimi uyandırıyor. Okuduğum kitaplarda aradığım en önemli özelliklerden biri budur benim; hem mutluluk duyayım okurken, hem de yeni bir şeyler öğreneyim başka yerden duymadığım... :) 


Yıldız Tozu kitabı; bilmediğim bilgilerden de fazla, merak etmeyeceğimi düşündüğüm birçok konuda beni karmaşaya sürükledi. Kendi içimde kutuplaştım ve düşüne düşüne, ben ne yapardım diye diye okudum sonuna dek adeta... 

Bu kitabı alırken, 2007 yapımı Stardust (Yıldız Tozu) adlı filmi düşünerek almıştım. Kitabın filmle alakalı olmadığını da biliyordum tabii ki. Ama film de kitap da ayrı güzel şimdi - Bu kitapla aynı ismi taşıyan o fantastik film Stardust'ı da ayriyetten tavsiye edeyim bu arada. Bence fantastik-romantik film kategorisinde, en iyi filmlerden biri... :)


Neyse kitaba dönecek olursak, konusundan bahsetmek istiyorum biraz;

Annesinin kanser olması sebebiyle yatağa bağlı bir hayat geçirdiği zamanlar, Elle'in küçüklüğünün en acı dolu hatıraları olarak kalır anılarda... Elle ne kadar küçüklüğünde yalvarsa da, babasına annesinin acı çekmemesi için ölüme terkedilmesine ikna edemez. Alice, Elle'in annesi; çok acılar çeker, birkaç yıl boyunca hasta yatağında ölümü beklerken... Elle annesinin ölümünden sonra, acı dolu yaşadığı son yıllarının ve ölümünün ardına; annesi gibi bir hastalığa yakalanırsa ölmesine izin verilmesini istediğini belirten bir öndirektif hazırlar ve bunu annesinin en yakın arkadaşına verir... 

21 sene sonra ise, bir merdivenin tepesinden düşen Elle'in, hastanede kaza sonucu beyin ölümü gerçekleşir. Vasiyeti gibi olan Elle'in son isteğini bilen eşi Matt; Elle'in götürüldüğü hastanede hem bir beyin cerahıdır, hem de küçüklükten beri aşık olduğu adam. Beyin ölümü gerçekleşen Elle için yapılabilecek hiçbir şeyin olmadığını da bilir Matt, Elle'in vasiyetini gerçekleştirmek için de karar verir. Ancak kararını gerçekleştirmeden hemen öncesinde, eşinin yeniden hamile olduğunu öğrenir...

Birçok kez bebek kaybetmiş Elle ve Matt, Elle'in hastalık geçmişi sebebiyle bir kez daha hamile olmaması gerektiğini de bilmektedir; hamileliği sebebiyle o merdivenden düştüğü de o kaza sonrası hastanede anlaşılır... Yaşaması mümkün olmayan hayatının aşkının son isteğini, yaşaması mümkün olan bebekleri için gözardı etmeyi göze alan Matt'in karşısında en büyük engel Elle'in isteğini belgeleyen öndirektiftir. Üstelik bu öndirektif ile karşısına çıkan kişi, Matt'in annesidir...


Hukuk yoluna gitmek zorunda kalır Matt; önce annesini, sonra da Elle'in tüm kardeşlerini de karşısına almak durumunda kalır bir de... Kitap boyunca; Elle'in acı çekmeyi bırak, kalp atışı haricinde o hastane odasında olmadığını aile üyelerine binbir emekle anlattı Matt. Onun çabalarını, kendi tarafında bir kayınpederi, bir avukatı, bir de Elle'in yakın arkadaşının olduğunu okurken; "ben ne yapardım?" diye düşünerek okudum resmen... 

Bebek hayalleri için savaşan bir aile düşünün, böyle zor bir şekilde bebek sahibi olabilmeyi göze alabilsin. Eşini zaten kaybettiğinin ve geri döndüremeyeceğinin bilincinde olan bir beyin cerrahı, hem eşiyle hayallerini gerçekleştirmek, hem de bir umut bu çocuğu kurtarabileceğini düşleyerek kendi için de zor olan bir yola başlıyor... "Elle de yaşasa buna onay verirdi!"'yi bir türlü kabullendiremeyen Matt'in yaşadığı çok ama çok zordu bence. 


Ama gel gelelim; "son isteğini yerine getirmek isteyen sevdikleri için de, -gerçekleşebilmesi düşük bir ihtimal görülen bebeğin doğuşunu beklemek de zor olsa gerek" diye de düşündüm...

Siz ne yapardınız? Yitip gitmiş bir sevdiğinizin acı çekmediğini bildiğiniz durumda iken, diğer canı da umursamaz onun isteğini mi yerine getirirdiniz? Yoksa yitip giden sevdiğinizden size kalabilecek emanet için, yaşam savaşını göze alabilir miydiniz? 

-- Ben kararsız kalsam bile yer yer, hep aynı yöne döndüm; kalbi atan o bebeğin de yaşama hakkı var, onun için bir mucize gerçekleşebilir! Ve düşündüm de sonra, dünya üzerinde kimbilir ne mucizeler gerçekleşiyordur... :) Sizi bu zorlu sorularla bırakarak, bu kitaba bir şans vereceğinizi umuyorum. Bu sebepten kitabın sonuyla ilgili hiçbir şey yazmıyorum. Güzeldi, okuduğum diğer kitaplara benzemeyen kitaplardan biri idi... :)



Kitaptan alıntıladığım birkaç cümle ile bu yazılık da benden bu kadar diyeceğim. Bu okudum yazımdaki sorularıma, umarım yorumlar kısmında cevap verirsiniz diye umuyorum. Sevgilerimle... =)

"Hayat, risk almaktır yoksa kendini bir mağaraya sıkışıp kalmış olarak da bulabilirsin." - Sayfa 18 
Kübler-Ross modelini ele alırsanız, üzüntünün beş aşaması vardır; inkar, pazarlık, depresyon, öfke ve kabullenme. - Sayfa 24 
Aşk insanları birleştirebilir, aynı zamanda ayırabilir de. - Sayfa 62 
“Woodstock şarkısını biliyorsun ‘Biz yıldız tozuyuz.’ Öyleyiz. Yıldız tozlarından oluşuyoruz. Dünyadaki her şey aslında sadece külden ibaret…” - Sayfa150 
İnsanlar yaşanan felaketlerin kurbanlarına gözlerini dikip bakmamak için ne kadar çaba gösterseler de yine de bakarlar. Kırık bir kola bakıp bunun nasıl olduğunu merak ederler. Kopan bacaklara bakarlar. Bana da böyle bakıyorlardı. - (Matt, Sayfa 163) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)