27 Ocak 2018 Cumartesi

Not Aldım Veya Not Ettim #37 - Kaybettiklerimiz


Ocak ayında kaybettiklerimiz oldu, sanat camiasından, ünlülerden ve de yazarlardan. Birkaçı benim hayatımda yer edinmiş anıların sahibiydi, ben de o ünlüler için not aldım yazısı yazmak istedim bu sebeple; kaybettiklerimizin anısına... Ünlüler diyoruz değil mi, hem hayatımızda yoklar hem de hayatımızda öyle yerleri var oluyor ki; müzikleriyle, oyunculuklarıyla, yazılarıyla ve de bilimum çabaları ile. Toprakları bol, mekanları cennet olsun...


Münir Özkul (15 Ağustos 1925 - 5 Ocak 2018)


Münir Özkul, benim "Kel Mahmut" lakabı ile en sevdiğim rollerden birine sahip olan Mahmut Hocamız idi... Küçüklüğümden beri hep, onun hem sevdiği hem de bıktığı Hababam Sınıfı gibi bir sınıfın üyesi olmayı istemiştim. Hem haylaz hem de çok eğlenen... Hayatının her alanına sızabileceğim arkadaşlarım olsun, bir ömür boyu eğlencelerimizi unutmayalım. Öyle bir sınıfta okumadım hiç ama gel gelelim ki yer yer hiç unutmayacağım eğlencelere sahip arkadaşlarım ve dostlarım da oldu. Ama bir okulun içerisinde, kurallara hem uymayıp hem de o kurallardan o kadar korkarken anılarla dolu bir geçmişim olsun isterdim hep ardımda. Olmadı, sorun da değil ya gerçi; yine de dolu dolu bir eğitim-öğretim hayatı geçirdim. Bana ait değilse bile hatırımda bıraktıkları haylaz arkadaşlarımın haylazlıklarına dair ufak tefek anılarımız da var...

Münir Özkul, uzun senelerdir hasta yatan biriydi ve bu süreçte kaç kez yalan yere öldü haberlerini çıkardılar. Ünlülüğün de bu zor yanı var demek ki, demiştim her defasında öldü haberlerini yalanlayan kızının ardından. Efsane bir oyuncu idi ki hatırlardan silinmeyecek, ardından veda töreni de efsane oldu. Mahmut Hoca, Yaşar Usta, Turşucu Kazım ve daha birçok rol... Benim bilmediğim birçok rolde bile oynamış; aslında bilmediğim değil, başta saydığım üç rolü kadar rolünün ismini hatırlamadığım demeliyim...

Geçen hafta Güldür Güldür Show oyuncuları, yayınlanan 165. bölümlerinin sonunda sahnelerinden andı Münir Özkul'u... Her biri Münir Özkul'un oynadığı filmleindeki rollerini söyledi; Güle güle Yaşar Usta, güle güle Turşucu Kazım, güle güle Kel Mahmut... Kel Mahmut kısmı Ali Sunal'a kaldı en son. Öyle ki, söylediği cümlesinde Kel Mahmut'un öğrencilerine selamı vardı Güldür Güldür Show'un. Kendini tuttu tuttu da, İnek Şaban'a, yani babası Kemal Sunal'ın oynadığı rolü söylerken titredi. Sadece titredi, boğazı düğümlendi ama hissettirdi. O ekranda titredi, biz ekran karşısında kalakaldık ve yüreğimiz sızladı... Onun ekran karşısında gözleri doldu, annem babam ve bizim de gözlerimiz doldu ve ağladık.... O sahne öyle yüreğimize dokundu ki çünkü...

Ünlüler bizim hayatımızda yer almıyor sanıyoruz, öldü diye üzülenlerimize laf edenlerimiz bile oluyor "Niye bu kadar üzülüyorsunuz sanki çok da hayatınızda idi!" diye. Hayatımızda yer alıyorlar işte. Ali Sunal, babasına da selam söylerken titredi ya sesi; ben onun hissettiğini hissettim buradan. Televizyondan, Dvd'lerden, müzik çalarlardan, kartpostal ve posterlerden sızıyorlar hayatımıza. Sevmek ve hayata dahil etmek için, tenden değil yürekten dokunmak da yetiyor işte; bazıları bilemese de... Güle güle Kel Mahmut, öğrencilerine selam söyle... :/


Cranberries solisti Dolores O'Riordan (6 Eylül 1971 - 15 Ocak 2018)


Dolores O'Riordan; yeni albüm kayıdı sırasında, henüz sebebi belirli olmayan bir şekilde fenalaşmış ve kurtarılamamış 17 Ocak 2018 günü. Ani ölümünün ardında, depresyonun sebep olabileceği düşünülüyormuş. Daha öncesinde de anoreksiya ve bipolar bozukluk ile mücadele etmiş çünkü...

İsmini bilmezdim ölüm haberini alana dek, o benim için Cranberries'in solisti idi. Öyle her dakika her müziğini de dinlemezdim bile, birkaçı hariç. Ama grubun en sevdiğim şarkısı, birçoğu gibi Zombie idi. Öyle az buz değil; canım sıkıldığı zaman veya hiç müzik dinlemek istemediğim zaman, bazen de çok müzik dinlediğim zaman veya nostalji yapmak istediğim zamanlarda dinlediğim bir müzikti. Beni güzel hisler hissettiğimi düşündüğüm geçmişe götürüyordu çünkü; Dolores O'Riordan'ın sesi, klipteki performansı ve de yorumu...

İlk dinlediğim zaman, çok ama çok küçüktüm. Daha 2000'ler bile değildi belki de. Ablamın yakın bir arkadaşı vardı, Nalan Abla. Annesi ve ablası ile beraber ailecek görüşürdük işte... Evlerine giderdik aralıklarla, onlar bize gelirdi. Evleri öyle güzeldi ve annelerinin eli öyle lezzetli idi ki, her gittiğimizde bize muhakkak birçok şey yapar ama mutlaka yanına kısır da yapardı. Elleri dert görmesin, uzun zamandır görüşemiyoruz sağlık durumlarım sebebiyle ama annem sürekli karşılaşıyor ve selamlaşıyoruz bu sayede... :)

Neyse, Nalan ablamın ablası Handan ablamız vardı bir de. Beni Zombie şarkısı ile ve de The Cranberries grubu ve solisti ile tanıştıran da Handam Abla olmuştu... Handan ablam öyle hoş sohbeti olan ve de öyle güzel yanakları olan bir abla idi ki. Hala hatırlıyorum işte. :) Ciddi anlamda bir kilosu yoktu ama yanakları çok güzeldi. Gördükçe, "benim de büyüyünce yanaklarım böyle olsun inşallah ya" dediğimi bilirim içimden! :) Ben Sertap Erener seviyorum diye, bana Sertap Erener kasetlerinden birini hediye etmişti "Turuncu" albümü. Nice yıllardır saklarım...

Yine bir gün onlara oturmaya gittiğimizde müzik dinleyelim diye bilgisayarlarının başına geçmişti Handan abla. Evlerinin misafir salonunun kapısının yanında bulunan bilgisayar masaları ve üzerinde bilgisayarları vardı, o bakınırken bende onu izliyordum. Bana ne tarz müzikler dinlediğimi ve yabancı müzik dinleyip dinlemediğimi sormuştu. Bende ona yabancı olarak en çok "Ricky Martin'i ve Shakira'yı" dinlemeyi sevdiğimi söylemiştim. "Güzel sanatçılar ikisi de" demişti. O sıralar çok dinlediği bir şarkıyı ve klibini gördüm mü, diye sormuştu işte bana.


Hayır dediğimde, beni bilgisayar başına yanında oturtup The Cranberries'in Zombie adlı klibini açtı, "dinle ve izle" demişti. Sonra izledikçe üzüldüğüm, dinledikçe kalbimde bir yerimin sızladığı o çocukları izledim durdum. Şarkı ile video klip, yabancı dil anlamasam da bir şekilde tamamlıyordu birbirini. Feci dile dolanan ve aslında rahatlatan bir şarkı idi ama başta dinlediğimde korkmuştumişte, küçüktüm çünkü. Bu korkum üzüntü ile karışıktı. Klibin başta ne anlatmak istediğini anlamamıştım, sorduğumda ise Handam ablam bana şunları söyleyerek anlatmaya başlamıştı;

"Dünyanın savaşları ve de zülumleri, çocukları umursamadan yaptığı ve aslında en çok da çocukların zarar gördüğünün görmezden gelindiğini anlatan bir klip bu. Solist, çocuklara koruyucu olmak istediğini ve de onları öncelikli tutmayı istediğini anlatıyor."

Handan abla böyle dedikten sonra bir daha izlemek istedim ve bu sefer korkmadım, aksine gurur duydum ve de mutlu oldum. Küçüksünüz ve bilmiyorsunuz ya hani, en kötü duruma bile sanat ile göğüs gerip "dur" diyebileceğimizi; bir farkındalık oluşturabileceğimizi bu klip ve şarkı ile anladım ben. O küçük yaşımda bana Handan ablamın bunları anlattığı ve de birçok onun gibi büyüklerime sahip olduğum için şanslıydım...

Zombie şarkısıyla The Cranberries ayrıdır benim için, öncüdür bir kere kendi alanında... Solistine üzüldüm, ruhu şad olsun. Bende böyle anısı olmasından ötürü de üzüldüm, yoksa bir yerlerde tanımadığınız biri de ölse üzülürsünüz ama anısı olanları kaybetmek ve büyüdüğünüzü görmek de üzücü. Küçüklüğüm hatrımda hala, küçüklüğümden bir parçanın oluşmasına sebep olan birinin daha daha öteki tarafa gittiğini düşünmek de üzücü işte... Allahım hayırlı ölümler versin elbette ki. Hayat ölümlü...

The Cranberries'in en sevdiğim şarkıları, Zombie'den sonra; Dream, Promises ve Ode To My Family...


Ursula K. Le Guin (21.10.1929- 22 Ocak 2018)




Ursula K. Le Guin, hiçbir kitabını okumadan internet üzerinden okuduğum sözleri ile sevdiğim bir yazar idi esasında. Eve dönüyorduk Antalya'dan 2012 senesinde Ağustos ayında, karşıma şu cümlesi çıkmıştı önce; "Gerçek yolculuk geri dönüştür." Bu sözüyle tanıdığımda onu, demiştim ki ben de; "Ursula K. Le Guinn'in dediği gibi, gerçek yolculuğumuza çıkıyoruz yine..." O cümleden anlayıp da sevdiğim şuydu, geri dönmek kendine dönmek demekti aynı zamanda. Kendinin olana geri dönmek, esas yolculuk demekti...

Sonra hoşuma giden o sözünden sonra, internetten diğer sözlerine de baktım ama hiçbir kitabını okumadım o zamandan beri henüz. Sözleri hayatı ve edebiyatı hoşuma gidiyordu ve bir gün kitaplarını da okuyacağım diyordum ki; 22 Ocak günü vefat ettiğini duydum. Özellikle de edebiyatın köklü yazarlarından diyorlar, diye merak ediyordum. Olur mu kısmet bilmem, bundan sonra okumak kısmet olursa da okumak istiyorum hala...

22 Ocak'ta Ursula da vefat etti işte... Dediğim gibi hiçbir kitabını okumadım ama birçok sözlerini okudum ve sevdim. Kendi arşivimden sevdiğim sözlerini paylaşmak isterim;


"Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil, cahil olduklarını bile bilmeyecek; çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler."


"Düşünceler baskı altına alarak yok edilemez. Onlar ancak dikkate alınmayarak yok edilebilir."


"Çünkü yaşam bir yanıt değil, bir sorudur; bunun yanıtını sadece siz bulabilirsiniz."


"Birbirine zarar vermekle güç kazanılamaz. Yalnızca zayıflık kazanılabilir."



"Hiç kimse cezayı kazanmaz, ödülü de. Aklınızı hak etmek, kazanmak gibi fikirlerden arındırın, ancak o zaman özgür düşünebileceksiniz."



"Dürüst bir adamdan kötü bir haber almayı, bir dalkavuktan duyacağım yalanlara her zaman tercih ederim."



"Sevgi, acının içinden geçme yolarından yalnızca biri, bazen yanılıp ıskalayabilir. Acı hiçbir zaman ıskalamaz."


İşte bu yazımın notları da bunlardı. Yine söylüyorum, kaybettiklerimiz ünlüler de olsa hayatımızda yer ediyorlar anılarla.. Vefat edenlerimizin tekrar toprakları bol, ruhları şad olsun. Okuduğunuz için teşekkürlerimle ve sevgilerimle... :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)