23 Nisan 2017 Pazar

Ankara'da Olmak - Nisan 2017


Geldiğimiz akşamı  da sayarsak, bugün Ankara'daki 5. Günümüz. 4 sabahtır yine Ankara'da uyanıyoruz.  Buralı değil de yılın birçok zamanında kısa veya uzun kalışlar ile hayatınızın bir parçası haline gelmişse bu şehir, beni anlarsınız; biriktirdiginiz her anı ile sizi sarıp sarmalayacak, Ankara her hüznü ve mutluluğu bir başka an hatırlatmak üzere geriye atmış olduğunu anlatacaktır size... Yine aynı durum hakim bende ve bu sefer bundan sonra her defasında daha da yoğun olacağını anlamış ve kabullenmiş durumdayım. Eminim sizin de hayatınızda böyle bir şehir veya böyle bir olgu vardır işte. Ankara benim için böyle...


Ankara kahve kokusu demek, Ankara kuru soğuk demek. Ankara karmaşa ama aynı zamanda huzur da demek. Ankara anıların da başkenti demek benim için...


Çokça da anlattığım üzere; Kas erimesi hastalığımın ve çeşidinin burada kesinleştiği zamandan sonra sıķ sık git gelllerimizle pek sevememiş ve hiç de sevemeyeceğimi  düşünmüştüm, bu şehri ve bu şehrin benim için tek Hastanesi olan Hacettepe Üniversite Hastanesini... Ama önce Hastane çıkışlarımızda Ankara ve çevresini bana gezdirip öğreten annem, daha sonra tüm gün hastanede beklemelerimizi bile eve dönüşlerimizden  sonrası için sevdiren Saniye kivram ve Kamil amcam sayesinde sevdim bu şehri. Bir kez sevmeye başlayınca da birçok sebebim oldu işte... :)

Şimdi yine Saniye kivramlardayız, burada olmak yine çok güzel şükür ki... 

Hastane yıllarının üzerinden yıllar geçti. 2009'dan bu yana Ankara'ya Hacettepedeki kontrollerim için değil, sadece Ankara'daki sevdiklerimizi görmek ve anılarına şahit olmak için geliyoruz.  Ve benim anılarım ne zaman gelsem o derin kuru havasıyla kendine has kokan Ankara bana hep başka hissettiriyor kendimi... Her geldiğimde ağzımdan sesli ve neredeyse istemsiz çıkan bir "Yine ben geldim Ankara'm!" Sözü var. Çarşamba akşamı da geldiğimizde dediğim gibi "Yine ben geldim Ankara'm..."

Ankara beni bu sefer daha da garip karşıladı, aklıma olmadık anılar ve olmadık hüzünler düşürdü. Hepsini kabullendim de birini kabullenemedim, "Neden o anıyla bağdaştırıyor burayı bana şimdi?" Diye soruyorum kaç gün ve gecedir. Yeniden başlamak burada nasip olur inşallah demiştim, bazı planlarıma. Hatıralara sarıldım ve yine usulca dinleştik ama daha çok Ankara ile...

Ve artık  kafamda sorduğum soruların birkaçının cevabı var, birkaçının da cevabını asla doğruca alamayacağımı biliyorum. Ankara benim için sır dolu anıların da başkenti artık. Yaralı ama dermanı kendinde saklı, denizi olmasa da gökyüzünü deniz gibi dalgalı hale büründüren, anılarıyla kendi heybesine daha fazlasını sığdıran koca bir şehir burası; öyle kişileşmiş ki bende, tarihlerce biriktirdiğimiz anılarımın ev sahiplerinden biri artık.. Bir Pandora kutusu Ankara, düşler alemine sızan ama hem bilim kurgu hem de fantastik deneyimleri içeren...



Anı biriktiriyorum yine işte bu çerçevede, gerek geçmişi düşleyerek gerekse de bugüne her anı sığdırarak işte... 

Saniye kivramlardayız yine ve buranın anısı da fazla bende. Burada balkonda oturmak karşında bircok ev de bulsan, anlamlı. Burada mutfakta oturmayı seviyorum ve evin her köşesinde bir düşüncem de var üstelik... Dönüş yarına, pek fazla bir şey de yapamadım burada bu sefer. Sadece bol bol sohbet anlarına katıldım yine ve o anlarda hatırladığım eski anlara da yeniden gösterim hakkı verdim hafızamda izledim durdum. Bir de Ankara'da beraber anı biriktiremediğim kişileri de burayla bağdaştırabildiğimi anladım bu sırada. Enteresandır işte, burası bana bazılarını da hatırlatıyor geçmiş anılara dair...

Gerdirmelerime ve dinlenmelerime olduğunca fırsatı sundum bu arada burada... Ankara ayaklarını gerdirmeye yeniden başlamama vesile oldu ve 4 gündür aksatmadan gerdirme ve dinlenmelerimi yapmayı sürdürüyorum. Bu fırsatı kendime sundum ve es geçmemeye gayret göstermeye devam ediyorum... Ders çalışmalarıma tekrarlar arasında aralar verdikçe okudum ve yazdım esasında. Üstteki fotoğraftaki oturuşum da bundan sonra en sevdiğim oturuşlardan biri artık, zira belime de bacaklarıma da iyi geldi ve fazlasının zarar azının karar olacağını da söyleyen fizyoterapistimle bu oturuşu sürdürmeye karar verdik...

Kağanım da bizimle, babamın bilardo turnuvası maçları için gelmiştik esasında, bahanesi sağlam bir Ankara yolculuğu daha çıkmıştı bize işte. Turnuvanın ikinci gününde babamın maçları bir maçının sonunda penaltılara kalmış ve penaltılarda yenilmiş. Sağlık olsun, canı sağolsun. Ankara'daki günlerimize hep beraber devam ettik biz de; Annem, babam, Kağanım, ben, Saniye kivram ve Kamil kivram... Annemler ziyaretlerine de gitti geldi, ama ben hep evde idim. Bu bile hoşuma gidiyor ama, kivramlarla olmak ve Ankara'da olmak güzel... :)

5 günlük maceramız yarın dönüşümüzle son buluyor. Hasta geldi Kağanım Ankara'ya, ilk günlerimizde burada bitirdik vurulması gereken iğnelerini. İyileşmiş halde de döneceğiz inşallah Bursa'ya... :)


Nedeni nedir bilmem, geldim geleli sabahları deliksiz bir uykudan gözümü açamaz halde uyanıyorum. Son üç gündür de kendimi anılarla ve burayla her türlü uğraşır halde ama daha dinç görür oldum. Bu kısa tatil, Ankara'nın verdiği güç ve kısa sürede de olsa dopingi oldu bana galiba. Yeniden başlamak mümkün olursa eğer -inşallah bundan sonra olacak- bir başka sebeple daha geleceğim bu başlangıcımın devamında da buraya.


Heybeme bol Ankara'da olma hissi doldurdum, nasıl hissettirdiğini ve neler düşündürdüğünü kaydettim hafıza ve duygularıma. Güzel, mutlu ve umutlu günler olur bundan sonrası da inşallah... Ankara bana yine iyi geldi ve sonrasına daha çok yön verecek yine inşallah. Bir dahaki geldiğimde yine güzel ve yine huzur dolu bulabilmeyi umuyorum Ankara'yı. Ve kendime sunduğum bir başka sebep ile de gelebilmeyi diliyorum kendime ileride...

Ankara'dan sevgilerimle... :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)