3 Mart 2017 Cuma

İzledim - Serendipity (Tesadüf)


En son bir "İzledim" yazısı yazmayalı uzun zaman olmuş... Ne zamandır çok film izleyemesem de, bu sene için kendime söz vermiştim ve bu sözü tutabiliyor olduğumu düşünüyorum. Bugün bir film izledim, adı "Serendipity..." İzlemek İstediğim Filmler Listem 2'de bulunan filmlerden biriydi bu film. Böylece listeden bir film daha eksildi... :)





“Kadere İnan” “İşaretleri Gör” “Anı ve Aşkı kaçırma.” Öğütlerini veren bir aşk filmi oldu benim için Serendipity. İsmini sevdim, telafuz edilişi de anlamı da güzel; beklenmeyen tesadüf demekmiş. Tesadüfler beklenir oysa bazen hayatta, doğru. Ve beklenmeyen tesadüf, bazen beklenin de üstünde güzel olur...

Kaderin varlığına, işaretlerin doğru yöne yönlendirebileceğine ve kaderin ihtimaller üzerine yaşanabileceklerini kurguladığını ama bizim seçimlerimizle hayatın akış değiştirdiğini söylüyor film. "Anı ve aşkı kaçırma", en önemli öğüdü bence. Emin olmadığın hiçbir işe girişme ve hayata sana dönebilecek bir şeyler bırakmaya bak… Gerçekte böyle midir bilmesek de, evren senin bıraktıklarını sana geri getirir gibi bir inanış var filmde. Belki de doğrudur; hayata bir şeyler vermek gerekir, iyiyi güzeli bize getirsin diye. Ben bu konuda, “hayatta verdiğimiz sınavlar dâhil olabilir” diye düşünürüm hep, iyi ve güzel şeylerin bize dönüp gelmesinde…

Başrollerinde John Cusack (Jonathan) Ve Kate Beckınsale (Sara)’in rol aldığı, güzel ve değişik bir aşk filmi; Serendipity... Bir tesadüf düşünün hem size gelmesini bekliyorsunuz hem de siz ona yön vererek bunu sağlamaya çalışıyorsunuz. Allah herkese, sevmeyi ve sevilmeyi gönlümüze göre, kaderlerimizi de doğru şekillendirmeyi nasip etsin; böyle diliyorum… J


Filmden sonraki ilk düşüncelerim bunlar. Ve bu cümlemden sonrası, filmi izlememiş ve izlemek isteyenler için film içerisinden bilgileri içeriyor... ! :) İzlemeyenler ve izlemek isteyenler için sonrasını okumalarını tavsiye etmem. Zira yazımın devamında "Spoiler" dedikleri, film içeriğinden bilgiler bulunmaktadır. 



Filme dair aklımda kalanları ve etkilendiğim noktalardaki beğenilerimi yazmaya şöyle devam etmek isterim;




"Anı ve Aşkı kaçırdılar mı peki?" dersek; Ah doyasıya yaşamadılar başta ama -şu fotoğraf kolajını yapmadan önce- ekran görüntüsü olarak aldığım bu 4 görüntüyü film boyunca bekledim durdum. Ve esasında filmi izlemeye de değdi. Zira verdiği mesajlar benim için çok güzeldi... :)

Filmin başında en beğendiğim sahne; tanıştıkları günde aşık olan çiftimizin birbirlerini tanıma sahnelerinde, erkeğin kadını tanımlama biçimlerinden biri oldu. Sara buz pistinde düştü, kolundaki yaraya bakmak için bir banka oturdular. Jonathan Sara'nın dirseğindeki yaraya bir yara bandı yapıştırdı. Sonra Sara'nın kolundaki çilleri gördü. Sara klasik görüyordu, "İngiliz olmanın getirdiği bir lanet gibi" diyordu. Jonathan ise, "dikkatli bakarsan Samanyolu'nu görebilirsin." diyerek bir kalem aldı ve koluna çizim yaparak bir hikaye anlattı kızımıza. Klasik görülen çilli kollarını gökyüzüne benzetmiş ve samanyolu demişti onlara. Bu bakış açısı, "Sevmek, insanın sevdiğinin kusur olarak anılabilecek yanlarını özel bulabilmektir." olgumu yeniden ortaya koydu resmen... :)

Ve filmde en sevdiğim sahnelerden birkaçı da, New York'un özel yerlerinde yaşanan o güzel anılarda idi... Mesela Central Park'taki o doğal gördüğüm "buz pistinde" Sara'nın Jonathan'ı tanıma telaşıyla sorduğu sorular. Sonra; gerçek mi bilmediğim ama adını sevdiğim o güzel cafe "Serendipity 3". Ve bir de filmde tanıştıkları gün son kez kaderleri için işaret bulma oyunu oynadıkları "Wandorf-Astoria Oteli". Evet, o otelin gerçek mi yoksa film için mi öyle isimlendirildiğini merak ettim aslında. Ama hemen sonrasında da öğrenmek istemediğimi hemen keşfettim. Eğer öyle bir yer varsa adı başka ise bile, benim için adı Wandorf-Astoria kalsın istedim... Filmdeki mekanları da böyle benimsedim işte...

Yukarıda bahsettiğim konular sebebiyle; filmin sonunu hevesle ve güzel bir sona kavuşacağını tahmin ederek, ama nasıl kavuşacağının heyecanıyla izledim. Aslına bakarsanız film bitene kadar ara ara gerçekten bu film sarıp sarmalayacak mı beni diye de bekledim. Sonunda sardı sarmaladı. Son sahnelerinde beklediğim anlarını ve mutlu olduğum anlarını ekran görüntüsü aldım işte. Bir de başroller haricinde bir karakteri çok sevdim; başrol karakterlerimizin ilk karşılaştıkları yer olan mağazanın tezgahtarı rolünü oynayan Eugene Levy. Oyunculuğunu çok sevdim. O tezgahtarı çok benimsedim ben ya... :) Böyle komik girişler yapan hoş bir mizacı vardı, oyunculuğuna sağlık. :)


Kısacası, güzel filmdi. Bir daha izlerim diyebileceğimi başta tahmin etmediğim ama bir daha izlerim diyebildiğim, müziklerinin de güzelliğini es geçemeyeceğim bir filmdi. 

"Kadere inan ama hayatı ve anı kaçıracak kadar da değil." öğüdünü aldığım bir filmdi benim için, güzel vakit geçirdim izlerken bugün. Serendipity oyuncularına, emeklerine saygılarımla diyerek bu yazımı noktalıyorum o zaman. Sevgilerimle... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)