5 Ağustos 2016 Cuma

Antalya'da Deniz Seferlerimiz - 2016 (Temmuz-Ağustos)

Yeniden merhabalar, buralar sıcak yine ama sabahtan denize gidip geldiğimiz günler katlanılır oluyor gündüzler. Geceleri ise ne siz sorun ne ben söyleyeyim.. :)



Deniz seferlerimiz bu sene ilk olarak 3 Temmuz'da başladı. 2 sene denize giremememizin ardından, kavuştuk bu sene yine denizle. Deniz benim için özgürlük ve en aktif hareket alanı demek, bu sebeple daha faydalı bir şeyler yapabiliyor olmaktan ötürü yaz tatilleri büyük fırsat ve büyük şans bizim için...

1 senedir görüşemememizin ardından Meromla da birbirimize kavuştuk bu yaz yeniden ve bu sene bir ilke daha imza attık; ilk defa beraberce denize girdik. :) Deniz hallerimiz keyifli geçiyor, sabah gidince bu keyif daha da katlanıyor bir de. Bu sene hep sabah erkenden kalkıp gittik, öğleden sonra hem güneş yakıyor vücudum bunun sonucunda alerjik reaksiyon gösteriyor hem de deniz çok dalgalı oluyor, sabahları ise tam tersi. (Gerçi istemiyor oluşuma ragmen yine yandım ama sadece bronzlaştım bu sefer. Fazladan kaldığımız her deniz kenarının sonrasında 3-4 gün boyunca kaşınmalara maruz kalıyorum. En kısa zamanda cildiye'ye gideceğiz inşallah.)

Merom ile gittiğimiz deniz seferlerinde epey keyif aldım ve su savaşlarımızdan çok su yutmamak için kaçmaya uğraştığımdan sebep daha da aktif oluyordum doğrusu.
 :)

Deniz seferlerimizde Antalya'ya geldik geleli bugün 18. seferimizi yaptık. Başlangıçta başladığımız ilk günün sonrasında bir haftalık ara, sonra dedemin evinin tadilatı zamanında da 1 haftalık ara ve de birkaç gün aralarda dinlenme molaları derken, geldik geleli ancak 18 sefer gidebildik. Son zamanlarda şükür ki bir iki günü geçmeyen aralar haricinde uzun soluklu fireler vermedik...

Daha öncede bahsetmiştim, deniz benim için özgür ortam demek. Suyun içinde kaslarım tamamen işlevlerini yerine getiriyor. E tabi bende annemlerle denizin içindeki zamanlarımı olabildiğince çok hareket ile değerlendiriyorum. Su içinde oturma kalkma hareketi, step hareketi, yürüme egzersizleri ve sırt üstü hareketlerimi yapıyorum her gün. Sonrası denizden çıkana dek yüzmeye çalışmaya devam etmek ile geçiyor.

Suyun dışında tutamıyorum yüzerken başımı henüz, denizin içinde yüzebiliyorum ben. Ama birkaç saniye olsun başımı yukarıda tutabilmeye de başladım bu aralar, yüzebilmeye başlayalı da 2 hafta kadar oluyor zaten. Babam ile annem "denizin içinde yüzmeyi de başarsan, halledersin sen istedikçe dışarıdaki herşeyi de Didem." diyorlar. Doğrusu buna bende inanmıyor değilim. :)

Deniz sonrası eve vardığımızdan sonrası epey yorulmuş oluyor ve öğlen sonuna dek duş ve kahvaltı sonrası uykuya düşüyoruz. Bence bu yorgunlukların faydasını deniz içinde yüzmeyi epey öğrenmek ve deniz dışında da kaslarımı daha iyi kullanmaya başlıyor olmakla görüyorum, göreceğim daha da. Gayret etmeye ve erken kalkmalara eve dönene kadar devam edeceğimizi umuyoruz.






Denizde benim haricimde kendini aşan bir kişi daha var, o da Kağan. Sevgili kuzumuz Kağan, ilk girdiği bir haftada koala vaziyetinde bize sarılarak girdiyse de son 3 haftada cesaretini ele aldı ve kolluklarını taktı. Şükür ki 1 haftada alıştı yine deniz ortamına. :) Hiç korkutmadık hiç zorlamadık, tanımasına ve çalışmasına fırsat verdik küçükken de yaptığımız gibi.


Bu yaz, kendi başına ilk cesaret edip de serbest girmek istediği gün deniz simidini takmayı istedi. O gün bir arkadaş edindi denizde, çok geçmeden gözlemlediği üzere "o kollukla yüzüyor ise bende yüzebilirim" dedi herhalde. Babam denizde ben dışarıda gözlemlerken onu, birden simitiyle kıyıya çıktı. Şezlonglarımıza kadar gelip simidini bıraktı ve denize geri döndü. Kollarını çırparak kıyıda su üzerinde ayakta durmaya çalışsa da ağzına su kaçırmamayı beceremedi. :)

Babam devreye girdi bu sırada, "Gel hadi kolluklarını takalim senin de" diye. Kolluklarini takıp geri yolladı denize. :) O günden beri cesareti katlanarak arttı kuzumun. O halleri çok komikti.

İşte o günden beri cesaretini ele almış halde giriyor denize. Bir tek kafasını sokmayı sevmiyordu denize, ona da alışıyor yavaş yavaş. Kendini emniyete de aldı, kolluklarının ardından bir de makarnasını alıyor koltuk altına da öyle giriyor denize. "Makarnasını çıkarırsa batarmış beyefendi" :)

Büyük ölçüde o makarnanın verdiği cesaretle derine gitme uğraşı var bir de dedesiyle. Babamla beraber gidiyor da zaten bazen, korkutmak ve denizden soğutmak istemiyoruz da çünkü. Ama Dedesi yüzmek için derine gittiğinde peşinden gitmek icin bizden izin almaya uğraşması ve izin alamayınca da kendi başına gidebileceğine bizi ikna etmeye
çalışması fena komik oluyor. Deli cesareti, cahil cesareti dedikleri bu olsa gerek işte. Allah korusun tüm kuzularımızı, önce ona sonra bizlere emanet...

Böyle geçiyor deniz seferlerimiz, umudumuz dorukta sağlığım için güzel gelişmeler almaktan yana ama beklentiyi hafifleterek umudumun gerçekleşmesini bekliyorum biraz da. Her ne kadar çabam bolsa da, hemen olamayabileceğini bende biliyorum. Antalya'daki bu süreci yediğime içtiğime, yattığıma ve yaptığım hareketlere dikkat ederek de geçirmeye uğraş veriyorum bu yüzden, azıcık da bir başarı olsa kalıcı olsun diye.

Hem günler bir an önce geçsin hem de geçmesin diye düşünmek de çok yorucu geliyor bu sırada. İşte böyle düşüncelerdeyim, deniz seferlerimiz verimli ve umutlara çözüm olsun diyerek.

Antalya'da deniz seferlerimiz de işte böyle, madem öyle yine Antalya'dan Sevgilerimle. :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)