30 Nisan 2015 Perşembe

Zaman, Keyif Çatma Zamanıdır...

İnstagram çıktı, mertlik bozuldu lafını kullanacaktım neredeyse bugün için. Kendimi İnstagram'da resim paylaşırken bulmadan önce, buraya koştum hemen. İnstagram'a daha çok yoğunlaşır oldum bir zamandır bende, birçoğu gibi. Bir konu mu var; kısa yoldan oraya yazıyorum resimle beraber, bitti gitti. Ama benim suçum yok, bilgisayara daha sık girebilir olursam, buraya yazıyorum zaten. Bazen oraya yazmakla içimdeki yazma isteğimi biraz duraklatıyorum o kadar, buranın yerini yine de tutmuyor bence. :)


Bugün annemleri 18:30'da kınaya yolladım ve kuruldum bilgisayar başına. Resimdeki batmakta olan bu günbatımına doğru bakarken sizlere kına konseptlerimizden bahsedeyim diyerek başladım bu yazıma. Her türlü yazmadan olmuyor, benim için... :)

Annemin dayısının oğlunun düğün telaşesi bitti, gelenler şimdiye geldi. Geride kalanlar ise yarın tamamlanır. Artık bu 3 gün düğün vakti... Bugün kız kınası var, yarın erkek evinin önünde yemek, ertesi gün (yani Cumartesi de) düğünümüz var. Allahım tamamına erdirsin, inşallah eğlenceli ve sorunsuz bir düğün olur...

Kınaya bir ben gitmedim, bir de erkekler sanırım. Erkeklerde bayanları götürdükten sonra bir yerlere ayrılacaklardı. Bugün en güzelini ben yaptım, diye düşünüyorum. Havanın güzelliğini fırsat bildim, sessiz sakin balkonda keyif çatıyorum. Kına bittikten sonra, bakalım bizim eve misafir düşecek mi, merakla bekliyorum. (Kalabalığı sevdiğimden bahsetmiştim de mi? İnşallah kalabalık oluruz bu 3 gün, gelecek olan akrabalarımızı sabırsızlıkla bekliyorum...)

Epeydir akrabalar arasında düğün yoktu böyle; evlenen veya sünnet düğünü olmayalı uzun zaman oldu. Emre abimin düğünüyle yol açılıyor yeniden diyebilirim bizim akrabalarda. Sırasıyla yine düğünlerimiz başlar gibime geliyor, Haziran'da olacak olan düğünümüz haricinde de. Öncelik Kağanımın sünneti var. Ablamlar şimdilik düğün yapmayacak ama, önümüzdeki ay sünnet olacak kuzum hayırlısıyla. Allahım yardımcımız olsun hepimizin... :)


Gelelim bugüne yeniden;


Bugün epey yoğun bir gündü doğrusu. Sabah cam silmeye iki bayan geldi, annem ancak yetişebildi evin işine ve hazırlığına. Yemek yaptı, evi toparladı. Derken camların silinmesi bitti, yemek hazırlığı bitti, kına hazırlığı başladı. Önce Kağanımı hazırladı annem, sonra kendi hazırlandı. Şimdi de kınadalar...

Kağanımın kıyafetine gelince; Bir erkeğe böyle gömlek yakışır mı bilmezdim. Kağanım gömleği yakıştırınca, ne kadar çok yakışıyor diyorum (Maşallah). Kağan'ıma gömleği, bazen babama yakıştırdığımdan daha çok yakıştırır oldum. Ya da sevgimden mi gözüm öyle görüyor bilemedim şimdi. Maşallah'ımı yazımdan eksik etmeyeceğim yine, 41 kere maşallah kuzuma. İnsanın kendi nazarı daha çok değermiş ya bazen yakınına, Allahım korusun inşallah nazardan...


Annem ise; gördüğünüz üzere mavi tonlarında bir bluz ile lacivert pantolon giydi. Kınaya gitmediğim için ve şimdilik internette kınaya dair bir resim olmadığı için, bizim ailenin diğer hanımlarının kına için giyimleri nasıl bilmiyorum. Ama bizim annanne-oğul pek şık oldular diye düşünüyorum. 19:30'a yetiştirecekti annemleri babam. Kına çok uzun sürmez, havadisleri alırım artık onlar gelince. Ama annemle Kağanıma puanım 10 üzerinden 10... :)

Tarz programları seven ve sıkı takip edip izleyen biri değilim bu arada. Modaya veya giyim kuşama da aşırı bir ilgim yok. Ama herkes kendince yorum yapar, birşeyleri yakıştırır. Bunun ötesinde bir iddiam yok moda konusunda... Modaya verdiğim değer, insanın kendine yakışanı bulup giymesidir bence. Çok abartılı olmayacak şekilde ve şıklığı elden bırakmayacak şekilde olmalı bence giyim her yaşta. Annem de, Kağanım da benim standartlarıma uygun yani bence, siz ne dersiniz?

Benden ikisine de kocaman maşallah... :)


Kendi isteğimle gitmedim kınaya ama merak da etmeye başladım şu sıralar doğrusu. Annemler dönene kadar, keyfime bakacağım bende. Ama aklımda da yavaş yavaş kınada neler oluyor bitiyor diye düşünceler başladı. Neyse kına uzun sürmez. Onlar gelince de mutlaka havadisleri alacağım ne olsa... :)

Mutlu haftasonları dilerim hepimize. Güzel bir haftasonu olur inşallah hepimiz için, Sevgilerimle...



Not; Okuyorsunuz ve oradasınız diye biliyorum; sayfa görüntülerini gördükçe. Sayfa görüntüleri bile beni çok mutlu ediyor. Bana yorum yapın ya da mail atmak isterseniz mail atın. Ben yazılarımla buradayım demek istiyorum. Sizlerin yorumlarınızla da düşüncelerinizi bilmeyi ve ben burdayım demenizi çok isterim. :) Ama görüntülemelerinizle de iyi ki varsınız... :)

29 Nisan 2015 Çarşamba

Birçok Şey Yapasım Var...


Birkaç haftadır, herşeyi yapma isteğimle uyanıyorum. Ama önce dersler, sonra gelen misafirler derken bu mümkün olmuyor pek. Misafirleri de dersleri de seviyorum, ama vaktimi değerlendiremiyorum bu sıra... Yine de, diğer bloğuma yazmaya başlama fırsatını bulabilmiş olmam güzel tabi. didemingozunden.blogspot.com'dan da beni takip edebilirsiniz... Buradan farklı olarak diyebileceğim şey, amatörce kendi fikirlerimi edebi şekilde sunmaya çalışmak... :)

Bu haftaya üstteki resimle başladık. Kuzum beni, yatağımda uyanamamışken yanıma oturarak uyandırmaya çalıştı. Bende fotoğraflamadan geçemedim yine. Haftaya onunla güzel ve sakin başladık çok şükür... :)


Ve öğlen uykusuna, Damlamın getirdiği bayrak ve bayraklı balon ile yattı. Uyuduktan sonra aldık elinden. Elimize geçirdik mi bırakmama gibi bir huyumuz var bayrakları... Kuzuma maşallah, bayrak sevgisi büyük. Allahım nazar değdirmesin... :)

Kağanım uyumuşken bende derslerime başladım Pazartesi, epey yol aldım. En azından bir dersin finaline hazırlığı bitirecek kadar. 2-3 günde bu önemli birşey bence. Derken vakit geçti, haftanın ortasına geldik çabucak. Beklediğimden çabuk oldu valla.


Üstteki resim bugünden. Kuzum böyle bakınca 5, diğer türlü bakınca 2 görünen bir rakam yapmış. :) Bana 2 yaptığı taraftan gösterdi, "2 yaptım teyze bak." dedi. "Maşallah kuzum, aferin sana." dedim bende. Ama gidip 5 gözüken taraftan çekebildim ancak. Ama çok güzel olmamış mı, siz söyleyin? 

Dünü ve bugünü, Pazartesiden daha hareketli geçirdik. Kağanım haylazlıklarına sadece 1 gün ara vermiş meğer. İki gündür de değil, bugün pek haylazdı aslında. Oyunlarla durduramadım. Kovalamaca oynadık (Oturduğum yerde de olsam, geliyorum diye yeltenince kaçıyor oyun oynarken), top oynadık, arabalarla oynadık, gıdıkladım, camdan baktık, ortalığı toparladık... Her zamanki oyunlarımızın hepsini, daha çok ve daha sık yaptık. Ama yok, enerjisi boldu bugün... 

Fizik tedavim vardı bir de bugün evde, epey yordu beni yine. İnsanın fizikten sonra rahatlaması lazım ama, ben fizik için yer yatağında yatarken resmen benimle boğuşuyor kuzum. Dur yapma etme diye tutmaya durdurmaya çalışırken daha çok yoruluyorum... :D 

Annem deseniz; zaten koşuşturmaca içinde, düğün için bir sürü misafir gelecek diye hazırlık telaşında... Yarın telaşeler başlıyor, eğlenceli olacak gibi hissediyorum. Bakalım hayırlısı... :)


Üstteki iki resim dünden(28.04.2015), diğer iki resim ise bugünden(29.04.2015). Havanın nasıl olacağı meçhul bu iki gündür... Bu da beni verimsiz kılıyor biraz...

2 haftadır kendimi hem verimli, hem verimsiz hissediyorum. Verimliyim, diğer bloğuma da döndüm, ders çalışmalarıma da... Verimsizim, istediğim gibi kitap okuyamaz ve yazamaz hala düştüm. Sanırım bazen insanın yapası gelmiyor. Veya öyle bir düşüncelerine veya yoğunluğa kapılıyor ki, olmasını istediği gibi çabalamaya fırsatı olmuyor. 


Velhasıl; haftaya hem güzel başladık, hem de ben biraz canım sıkılır haldeyim bugün. Bu haftanın güzel olacağına inancım tam aslında yine, malum annemin dayısının oğlunun düğünü var. Ama yine de, düğün modundan uzaklaşıverdim son 2 gün kala. Hayır olsun inşallah. Bence beni, şu üstteki sıkıntılı hava bozdu. Çabuk düzelir inşallah... :) Sevgiler...

26 Nisan 2015 Pazar

Pazar Yazısı #15 - Benimki - Yalın

Bu sıralar yazı dizilerime epey ara verdim sanırım, yazmaya bile az fırsat bulabilmemden ötürü normal aslında. Ama aklımda iken, bir Pazar yazısı gelsin bugüne dedim... Diğer Pazar yazılarımıda, burada bulabilirsiniz...

Keyif dolu bir pazar geçiriyoruz. Oldum olası sevmişimdir çoğu zaman kalabalık olmayı ailecek. Haftaya annemin dayısının oğlunun düğünü var, yavaş yavaş gelmeye başladı uzaklardan da akrabalarımız. Belki yorucu olacak aile büyükleri için ama eğlenceli sohbetler ve anlarla dolu günler bizleri bekliyor bu sıralar... :)

Benim keyfim ise pek yerinde çok şükür, sadece 2 gündür erken kalkmalarıma biraz bozulmuş gibiyim. Ama erken kalkmaya alışmak istiyorum zaten diye, sesimi çıkarmıyorum işte... Belli mi olur bu arada erken kalkmalara alışırım, çok uyuyorum iyi değil valla... :)



Bu yazın şarkısı olacağına inandığım bir şarkıyı paylaşmalıyım dedim bugün sizlerle; Yalın'ın Cornetto için söylediği Benimki şarkısı... Yine süper bir yaz şarkısı olmuş. Geçen sene de olduğu gibi, en çok dinleyeceğimiz şarkıcılardan biri Yalın olacak ve en çok dinlediğimiz şarkılardan biri de Benimki şarkısı olacak. Düğün sezonuna da yakışır valla...

Şöyle eğlenceli ve içimizi kıpır kıpır şarkılar yazabilenleri, hem kıskanıyorum hem takdir ediyorum. En azından bir şarkı besteleyebiliyor olsaydım, hiç fena olmazdı bence. Değil mi ama? :)



Uzun zamandır kitap okuyamaz oldum doğru dürüst. Okumadığımdan değil, okuyamadığımdan. Dersler yine fena sıkıştırdı. Önce Vizeler yapıyor önce yapacağını, 1-2 haftaya da Finaller yetişiyor zaten. En iyisi, arada derede okuyup sabrederek şu 2 seneyi de atlatmak. Ne yapalım artık...

Kahve ile beraber kitap keyfi yaptım, ara ara da elime alıp okumaya çalışıyorum. Geceleri yatakta okuyamıyorum, gündüzleri Kağanım var. Haftasonu benim için fırsat. Akşam vakitlerini de kolladım mı, tamamdır işte. Kitap okumayı öyle özledim ki...

Ben 1 haftaya bitireceğime inanıyorum yukarıdaki kitabı, okurum ama değil mi? İçimdeki azim, her anlamda daha da büyüdü; havaların da açmasıyla. Sevgilerimle, bol okumalı Pazarlar ve haftalar olsun hepimize. :)

25 Nisan 2015 Cumartesi

Almasak Diyorum Bazen...

Bir tüketici olarak Türkiye'de yaşamak çok zor bazen. Aldığımız ürünlerin kıymetini bilelim diyoruz, ama var mı ki tüketici haklarımız? Bence; sözde var tüm haklarımız sadece. Gerisi hep kandırmaca, hep kandırmaca...

Yalansa yalan deyin lütfen, ben anlatmaya başlıyorum serzenişlerimle beraber..

Türkiye'de binbir emekle çalışıp kazandığımız parayı; 3-5 haberleşme yapabilmek, eh bazen de eğlenebilmek amacıyla teknolojiye yatırıyoruz biraz. Eh malum, teknolojinin gerekmediği alanlar da iyice sınırlandı ne zamandır. Telefonsuz birçok işe bile giremiyorsunuz, internet her yerde gerekli oluyor. Okul deseniz, bilgisayarsız olmaz diyorlar... Üniversite'de bilgisayar aldım, üretim hatası çıktı. Şimdiki haline getirene kadar epey sorun yaşadım. Üniversiteden sonra da telefon aldık, o da üretim hatası çıktı. Peki geri dönüş oldu mu bana? -Maalesef hayır; bilgisayarımı da telefonumu da kendimiz yaptırdık... Telefonumu ise hala yaptırmaya devam ediyoruz...



Artık Burası Türkiye lafını duymaktan sıkılanlardanım ben. Şu teknolojiye verdiğimiz paraya acıyorum. Tüketici değil de, tüketilen yerine konulduğumuzu görebiliyorum... Ülkemizde satış prosedürleri hep üreticinin leyhine düzenlenmiş mesela, farkında mısınız? Garanti adı altında sundukları kağıt parçalarına harcanan ağaçlara da acıyorum ben mesela. Düşürmediğim, atmadığım veya parçalamadığım halde, Garanti'ye giden telefonumun 2 senelik Garanti süresinde hiçbir şekilde olumlu sonuç alamadım ben.

Bir telefon veya laptop alıyoruz mesela, "almasaydık daha iyi" dedirtiyorlar bizlere. Çünkü hatalı çıkarsa veya es kaza bozulursa, geri dönüş sağlamıyorlar. Oysa Garanti Belgesinin içinde, sadece bizden kaynaklı olan durumlarda garanti işlemeyecek, diyor. Bir teknolojik alet veya bir ürün elbet hatalı olabilir; insan ürünü sonuçta o da, hata verebilir. Peki geri dönüşü ya da telafisi olmamasını siz neye bağlıyorsunuz? Siz de bir tüketici olarak, kendinizi pek bir çantada keklik veya üreticinin elindeki oyuncak olarak görmüyor musunuz benim gibi?



Buradaki yazımda da bahsetmiştim; üretim hatası ile elime geçtiğini düşündüğüm bir telefonu kullanıyorum hala ben. Ben şansım yok demiştim ama, çok daha başka olduğunu biliyorum bu durumun... 2,5 yıl önce 500 tl civarında aldık elimde bulunan Galaxy Ace 5830i model telefonumu. Aldığımdan 1-2 ay sonra hafıza problemleri yaşamaya başladım birçoğu gibi. Danıştıysam da Samsung firmasına, hiçbir çözüme ulaştırmadılar beni.

2 kere garantiye gönderdik, güncelleme yapıp gönderdiler her defasında. Ama bir müddet sonra kullandıkça telefonumun hafızası küçüldü. Başta 6-8 arası program sığıyordu 200 mb'lık hafızası bulunan telefonuma. Sonra sondan ikinci çöküşünden sonra 4 programdan fazlasını yükleyemez oldum. Son çökmesinden önce 3 program, şimdi ise sadece 2 program yüklü telefonumda... Başta bu durum katlanabilir haldeydi. Ama bir telefon hafızası her fırsatta yani her işlemde hata vermeye başlar hale gelirse, bu durum normal midir?

En son sistem çökmesinden sonra Salı günü akşamı geldi telefonum tamirden. Garanti süresi dolalı 2 ay oluyor zaten. Bu sefer ki sistem çökmesinin de telefonun hafızasının programları kaldıramıyor oluşundan olduğu söylendi. 2'dir babamın arkadaşına tamir ettiriyoruz zaten, garantisi bittiğinden ötürü...

Yani başından beri farkındayım ki, telefonun hafızası gittikçe yetersiz hale geliyor. Şimdi 2 program yüklü. Peki ya ileride, "bunları da yükleyemezsem" diye düşünmüyor değilim açıkçası. Aklım da almıyor artık, tüketici miyiz tüketilen mi...


Şimdi sorarım size; bu sorunu tek yaşayan ben olmadığım halde, neden bir firma baştan beri şikayetlere rağmen bir çözüm bulmaya gitmez? 

Bence "buradan kaybederim, bir diğer üründen yine kazanırım." diyorlar. Aldıkça alıyoruz, çünkü güvenmek istiyoruz. Ama benim artık Samsung markasına zerre güvenim kalmadı. Daha önceden de söylemiştim, bu 3. Samsung telefonum ve ilki hariç 2'sinde de üretim hatası ile karşılaştım. Bir marka, saygınlığı için her müşterisini hoş tutabilmeli bence. Ama bu tür üretici ile karşılaşmak, çölde kutup ayısı bulmaktan da zor çoğu zaman. Ülkemde maalesef benim görmek istediğim ve kurduğum düşüncede firmalar çok sınırlı sayıda...


Ne Yapmalı Diye Düşünüyorum...

Almayalım diyorum; bizi düşünmeyen üreticileri farkına vardırmaya davet ediyorum hepimizi... En azından bunu söylemek üzücü ama, zorla hakkımızı arama yoluna gidiyoruz resmen. Şöyle yapalım o zaman; Üretim hatası üzerine üretim hatası yapıp, sonrasında da telafi etmeyen üretici firmaları tercih etmemeye gayret edelim mesela. Benim bir ürüne verdiğim paranın değmediğini görünce içim sızlıyor artık. Çünkü annem ve babamın çalışma koşullarını da bildim bu zamana kadar; Türkiye'de para hiç kolay kazanılmıyor, ki içimize sinerek heba edelim değil mi?

Biz ısrarla tüketicinin parasına ve emeğine saygı duymayan üreticileri böyle tercih etmeye devam edersek, çantada keklik olarak görülmeye devam edeceğiz. Bu yazım üreticileri uyarmak için biraz da. Tüketici olarak, hakkımızı arayalım. Size Samsung kullanmayın demiyorum; "Diğer modellerini bilemem ama, Galaxy Ace 5830i model telefonu almaya yanaşmayın" der ve tavsiye ederim, karar yine sizin...


Sonuca Gelirsek; 

Telefon almaya gücüm de yok, gönlüm de... Yine olmaz, alırım ve sorun çıksa da telafisini yapar bu firma, diyebildiğim hiçbir ürün de yok. Siz söyleyin, ne yapmalıyız, sizin düşünceniz nedir? Güvenilecek hangi telefon firması kaldı, müşterisine değer veren? Ben gittiği yere kadar kullanacağım telefonumu artık, gerekirse sonrasında telefon kullanmayı bırakacağım belki de. Akıllı Telefon bizlerin neyine zaten bu ülkede! :) Sizlerin de böyle tecrübesi var mı? Yorum yapın lütfen, yalnız olmadığımı düşünüyorum ben... Sevgiler...


Not; Farkındayım, fazla serzeniş dolu bir yazı oldu affedin. 1 değil, 2 değil. Türkiye'de bir şeyleri yaptığımıza veya aldığımıza değsin artık istiyorum. Siz de istiyorsunuz biliyorum... Tedbir alalım artık, belki işe yarar kimbilir... :)

Dip Not; Almayalım Diyorum, ama aslında Samsung'u almayalım değil. Bu yazıyı Samsung'u karalamak için yazmadım çünkü... Mağduriyetimi dile getiriyorum ki; üreticileri, bizleri yem olarak görmekten vazgeçirelim...

21 Nisan 2015 Salı

Şansım Yok...


Biten haftasonunun Cumartesi gününden kalan resimlerle buradayım bugün. Sebebi ise, yine ve yeniden teknolojide şansımın yaver gitmemiş olması. Haftasonunu güzel geçirdik güzel geçirmesine ama, biten ilk günün akşamı telefonumun yine sistemi çöktü. Kendisi şu an tamirde. Bakalım bu sefer tamamen tamir olur da gelir inşallah...

Neyse şimdilik üstteki fotoğrafa gelecek olursam; Cumartesi günü ilk vize günümün bitişiyle, Uludağ'a yağan kar'ın fotoğrafını çektik babamla eve dönerken. Kış bir türlü bitmedi, bahar da gelemedi bu sebeple. Buyrun dağlarımızın görüntüsü de bu yani. Yükseklerde kar var... :)

Sınavlara gelecek olursam, bir ders harici güzel geçti vizelerim. Artık sınav sonuçlarını bekleyeceğiz bakalım, umarım hepsi güzel gelir sonuçların. Onun haricinde, haftasonu güzel ve eğlenceliydi benim için. Ailecek dolu dolu geçirmeye uğraştığımız bir haftasonunu daha geride bıraktık çok şükür... :)


Ve telefondan şansım yoksa da, şu görüntüyü yakaladım en son bu Cumartesi. Baba-oğul, yani eniştem ile yeğenim. Telefonum donup sistemi çökmeden az öncesinde yakaladım görüntülerini... Cumartesinin ve tüm haftasonunun fotoğraf teması, ailecek oluşumuzdu yani yine. Maşallah baba-oğula... :)


Şansım yok demişken; Teknolojide cidden şansım olmadığını düşünüyorum bazen...

 Telefonumun 1,5 senede 3. çöküşü bu, son 2 ayda ise 2. Ne desem ne yapsam bilemedik, yine tamire gitti. Bir türlü şansımız tutmuyor teknoloji konusunda. Aldığımız laptop üretim hatası çıktı, telefonlarımız ya üretim hatası çıkıyor ya da elimizde patlıyor. Daha neler neler...

Samsung Galaxy Ace kullanıyorum ben 2,5 yıldır. Telefon kullanmaya başladığım zamandan beri 3. Samsung'um bu. Bir daha telefon değiştirecek olursam, Samsung almamayı düşünüyorum artık. Teknolojide şanssızım, Samsung konusunda ise hepten şanssızım resmen. Her aldığım telefonun bir arızası çıkıyor mutlaka. Bir de annemin de telefonu Samsung, onun telefon da hatalı üretim. Tercih meselesi idi son alışım da, ama artık son olsun bu dedim şu 2,5 yılda... 

Tamir için verdiğimiz babamın arkadaşının dediğine göre; bu sefer hafızayı değiştirmeyi deneyeceklermiş, hafıza yetersizliğinden ötürü çöküyor olabilirmiş. Şu root dediğimiz olay sanırım bu... Benim telefonumun hafızası, 125 mb. Yapabilirlerse gb'a yükselteceklermiş hafızasını. 

Telefonumun garanti zamanında Samsung ile çok uğraştım, telefonum sürekli arıza veriyor diye aradım durdum. Yaptıkları tek iş, program yenileme ve geri gönderme. Sorun hep yineliyor... Donma probleminden bahsetmiyorum, o zaten çoğu android kullanıcılarının sorunu artık. Benim telefonum dakika başı hafızasını dolduruyor. Hafıza kartına yükleyebilsem hepsini, o da mümkün değil... Ama bir telefon 3 program yükleme ile hafızası dolu hale gelir mi? Kimsede çıkmayan hatalar bende can buluyor sanki. Çok kullandığım 3 program yüklüydü sadece bir de; İnstagram, Whatsapp, Wattpad... 

Diyeceğim şu ki; bir süreden sonra bazen bir bozuyor ki güvendiğimiz firmalar, tüketici olarak hiçbir hakkımız olmadığını düşünüyorum. Değişim koşulları çok enteresan hale gelir olmuş üreticilerin çünkü; 4 kere garantiye gidip gelen telefonu, 5.de değiştiriyorlarmış. Bir de sorunu garanti ile çözebilir olsalar, bu kurala içim acımayacak... Üreticiler, biz tüketicileri bence çok eziyor...

Bana göre; Samsung iyiden iyiye sınıfta kaldı. Masrafa da lüzum yok şu sıra benim için. Şimdi tamirden dönmesini bekliyorum. Olur mu olmaz mı, bakacağız. Durumdan haberdar ederim inşallah. Umarım bu seferki tamirden verimli sonuç alırız. :) 

Bir tüketicinin haklı serzenişini okudunuz, sizlerden de bu sorunları yaşayanlar var bence. :) 
Sevgiler...

17 Nisan 2015 Cuma

Çekimler Başlasın...


Hava birkaç gündür öyle güzel açtı ki, insanın içine neşe tohumları dolduruyor ve daha çok umutlu oluyor böyle havalarda insan... (Bu yazıdaki resimler dün benim tarafımdan çekildi. 16.04.2015'ten yani, balkonumuzdan çektiğim fotoğraflar... :) )


Çiçek toplamalarımız başladı demiştim, 2 hafta öncesinde buradaki yazımda. Bu hafta ise, balkona geçiş işlemimize kaldığımız yerden devam ettik. Malum, havalar güzelleşti derken bozuldu hep hemen ardından da bu sene. Ancak birkaç gündür balkonda oturabilir olduk, üşümeden ve üşütmeden... :)

Masadaki çiçeklerimizi Kağanım toplamıştı dün yine. Yemek soframıza koyduk bizde... Çiçek ne çiçeğiydi bilmiyorum, ama epey rahatsız etti beni yakınımda durdukça. Kağanım de ilk getirdiğinde epey koklattı, çiçeğe alerjik birşey oluştu bende. Uzak durmaya çalıştım. Burnumu fazla kaşındıran bir kokusu vardı, oysa çiçek tozuna da alerjim yok diye biliyorum ama... 


Ve balkonumuzda günbatımına karşı çift fotoğraf çekimlerimiz başladı dün itibariyle. Ama bu çekimler annemle babama özel şimdilik... Dün gördüğümü fotoğraflayıp ölümsüzleştirmesem olmazdı. Kendimce sanat yaptım işte, gün batımında. Sanat yorum meselesidir çoğunlukla bence. Çekenin, yazanın, söyleyenin ve görenin yorumudur. Bu fotoğraf da benim yorumuma dayalı oldu... Bu resimde benim gördüğüm; mutluluk ve varoluş...

Söylemek İstediklerim Var; 
Ben şu üst resimde gördüğünüz ikilinin evladıyım. Bu ikili ve ailem; "Didem'in hayat enerjisi ile bu günlere geldik" derler bazen, hastalığımdan ötürü. Bende diyorum ki; "Ailemin bana hissettirdiği umutları ile ve mutlulukları ile hayat enerjimi besliyorum ben..." Bu böyle... Her ailede tartışmalar oluyor elbet. Ben bu ikilinin tartışmalarına da çok tanık oldum zamanında, küçük çocuk olarak. Çocukluğumda çok korkuttular da beni ama, şükür hep mutluluk ve umutlarıyla da umut verdiler bana... Şimdi biliyorum ki; kavga her ailede olur, düzeyini tutturmak lazım. Ama hala değişmeyen birşey var benim için, ben kavgalardan hoşlanmıyorum. Oldum olası korkutuyor beni... (Bunları neden yazdım; üstteki resime bakınca söylemeyi istediklerimi dile getirmeliyim, dedim.) 

Benim için, motivasyon dolu fotoğraf çekmeler  artarak devam etmeye başlar oldu bu sıra anlayacağınız, manzara temalı özellikle de. Ailem ve sevdiklerim üzerine çekimlerim de artmaya başlar artık. Malum, sıcak havalar en sevdiğim havalar... 

An'ı yakalamaktı dün yine, önemli olan. Annemle babama bu fotoğrafta, "bozmayın" dediğim an bozmayıp an'ı yakalamama izin verdikleri için teşekkür ederim. Seviyorum bu ikiliyi... Allahım onları başımızdan eksik etmesin inşallah... =)


 Sanat diyebileceğimiz böyle şeyler, her yerde ve anda olabiliyor işte bence. Ben sanat diyorum ama, bir tek fotoğraf ile sanat olmadığını elbet biliyorum. Ama herkesin içinde vardır, sanata yorabileceğiniz bir beceri bence... 

Bazen çekmek için zorlanıp bir tek güzel an yakalayamıyorsunuz, bazen de bir kere de şöyle fotoğraflar yakalıyorsunuz... Fotoğraf çekmek kendimce tutkularımdan benim için; böyle anlar yakalayabildikçe büyüyen ve büyütmek istediğim bir mutluluk... Bir yazı kadar mı? Elbette değil. Yazı yazarken kendimi sığdıramadığım kadar büyük kalıplar ve hayallerim var, dökmeye çalıştığım. Fotoğraf çekmek ise an'ıma bağlı.


Bahar geldi bence artık yani. Hele ki balkon temalı fotoğraflarımız çoğalmaya başladıysa, yaşadık... Allahıma şükür, bu çetin geçen kıştan sonra bize bu günleri de gösterdi. Sıcak havalar başlasın, doya doya tadını çıkaralım artık. Kiminiz okurken, sıcak ve tadını çıkarmak mı diyeceksiniz belki de. Ama ben sıcağı cidden çok seviyorum. Kaslarım sıcakta, resmen kendine geliyor. Ben, cidden daha çok ben oluyorum. :)


Bu arada yarın başlayacak olan haftasonu, Açıköğretimden üniversite okuyan bizler için bu dönemin vize haftasonu. Güzel başlar ve güzel biter sınavlarımız inşallah. Allah hepimize kolaylık versin. 

Sevgilerimle, mutlu haftasonları olsun... :)


13 Nisan 2015 Pazartesi

Korktuklarımız Gelmesin Başımıza İnşallah!


Korkularımız, korktuklarımız; kendimiz adına görünüyor olsa da, büyük ölçüde sevdiklerimiz adına gelişiyor... Bir rüya esir alıyor bazen, tüm gününüzü şekillendiriyor. Ve iç dünyanızı talan ediyor resmen. Yeni hafta bu sabah benim için böyle başladı işte... Allahım bizleri sevdiklerimizle ve sevdiklerimiz adına korkularımızla sınamasın inşallah...


Sabaha uyanmadan hemen öncesinde gözümü açamadığım korkunç bir rüya, bugünün sabahını şekillendirdi adeta. "An'ı kaçırmamaya, sevdiklerimi korumaya ve kollamaya çalışıyorum. Bu rüyada neyin nesi" dedim ister istemez. Korkunç ötesi bir rüyaydı. Etkisinin geçmesi için dualar ettim, sakinleşmeye çalıştım ama içim sıkılmadan duramadım akşama kadar... 

Bu durumda etkisi olan en büyük sebep, sıkıntılı bir gece geçirmemdi bir de. Dün yediğim çiğ lahana salatası dokundu diye düşünüyorum. Oysa daha önceden de yemiştim ve dokunmamıştı. Ama bilemiyorum... Gece de, sabah da zor geçti benim için dün gece yani... 

Sonrasında o rüya, günümü engelleyemediğim ağlamalarımla ve iç sıkıntılarımla ağrılı bir gün olarak geçirmeme sebep oldu... Dün ağrı kesici alıp yatmıştım, bugün Uzay Terapi'de gündüz tekrar bir ilaç aldım. Ama ara ara mide ağrım geri geliyor, nefesimi eskisi kadar kesmese de. Halsiz düşürdü tüm bu durumlar nihayetinde iyiden iyiye...


"Berbat bir durum, Allahım düşmanımın başına vermesin; ne korktuğu ile sınasın, ne de korktuğu ile korkutsun" demek istedim. Ben haftaya korku dolu başladım, stres ve sıkıntılar ile doluydu günüm. Şimdi daha iyiyim ama, biraz yorgun düştüm sanırım. Allahım uzak etsin, kötü rüyaların ve kötü düşüncelerin esiri olmayalım inşallah... 

Ve güzel bir hafta olsun yine de, hepimiz için. Sevgiler... 

12 Nisan 2015 Pazar

Pazar Yazısı - #14 - #VizelerKapıda


Haftasonuna kadar, o ders diğer ders ve oyun vakitlerimiz derken baktım ki haftasonuna gelmişiz yine. Bu sıra kitap okumak ve bol yazı yazamamak büyük sıkıntım oldu yine. E malum, yine derslerin yoğunluğu dahilinde, çoğunlukla odak noktam her boş vakitte derslerim oldu. Geri kalan vakitlerim ise hep dolu çok şükür. Bahar gelmemekte ısrarcı ama vizeler kapıda yani, önümüzdeki haftasonu vizelerimiz var. :) 

Bu sefer şikayetçi değilim derken, yazı yazamıyor oluşum beni epey sıkıyormuş yine, anladım yeniden. :) Ama bu gidisati bir duzene koyup ilerlemek, sonra vizeler yaklaştıkça onun sürükkediği kadarıyla devam etmek bu işin kabullendiğim hali... Önümüzdeki haftasonu vizeler var yine. Benim ne yaptığımı soracak olursanız; 5 ders bitti, bitmek üzere olan son 2 ders kaldı. Haftaya 7 dersten vizelere gireceğim. Her vize zamanı gerilmek adetten, bende sınav yaklaşana kadar geriliyorum biraz. Bugünün sabahına sınava elim bomboş gittiğini görerek uyandım. Vizeler başlasın da, Sonrası yine sakinlik biliyorum... :)

İşte böyle geçiyor günler. Bitmek üzere olan haftasonu ise, dünü annem ile keyif dolu anlarla, sonrasında da yine ders çalışmalarla geçti...



Keyif kahvesi içtik dün annemle. Hem toksinlerden arınmak hem de keyfimize keyif katmak için. Nescafeyi yalnız içiyorum da, Şu Türk Kahvesini yalnız içmeyi pek sevmediğimi farkettim. Dün kahvaltı sonrası bir yandan sohbet ile kahvemizi yudumladık, bir yandan plan ve programımı yaptım. Güzel keyifli bir gündü işte. Anne ile içiliyorsa Türk kahvesi, yine şükredilir benim için. Her anımıza bin şükür... 

Bu Pazar yazısı da haftayı anlatmak ile başlasın dedim. Pazar'a ise geç uyanarak ve hareketlerle yeni hafta için hazırlanmaya başlayarak başladık. Direncim tam, keyfim yerinde tüm olan bitenlere ve bir türlü toparlanamayan havalara rağmen. Vizeler bittikten sonra kalabalık ve yoğun günler başlayacak, bu sıra onları düşünmeden edemiyoruz ailecek... 2 akraba düğünü, bir de bizim Kağanımızın sünnet mevzuusu var, bahar bitmeden... Kış bitmesin istediği kadar, düğün mevsimi geliyor ister istemez. Durumlar karışık, kafalar dopdolu...

Ama yine de; Mutlu ve istediğimiz kadar verimli bir Pazar geçsin inşallah... Önümüzdeki haftalar dilediğimiz gibi başlasın ve bitsin. Mutluluğumuz da, işlerimizin bütünlüğü de daim olsun inşallah. Mutlu Pazarlar... :)


Ve haftanın ve bugünün şarkıları bence Rosalinda ve Marimar... Thalia'yı bilir misiniz bilmem, ben kendisini çok severdim ve severim. Marimar'ı ve Rosalinda şarkılarını, yani gençliğimizin pembe dizilerinin şarkılarını söyleyen güzel sanatçı kendisi. Ve birçok pembe dizide de başrol oynayan sanatçı... Bu sıra çok dinler oldum yine Thalia'yı, seve seve. Dilimden düşmüyor adeta, sizde dinleyin istedim. 

Buradan Rosalinda'yı, Buradan da Marimar'ı dinleyebilirsiniz. Sevgiler.. :)

7 Nisan 2015 Salı

Bir Uzay Terapi Günü - 06.04.2015



Yeni bir haftaya daha başladık dün ve yine bir Uzay Terapi günüydü dün. Bende lafını bol bol açıyorum ama bir süredir yazamıyorum nedense diye, Uzay Terapimin ve tüm terapilerimin gidişatı ile ilgili yazayım dedim. :) E başlayalım o vakit...

Üstteki resimden başlayacak olursak; dün sabah Yalova'ya gitmeden önce çizgi film izlerken çektim fotoğrafları. Baştaki fotoğraf instagramda, diğerini oraya değil buraya koymayı uygun gördüm. Bu çocuk benimle ilgilenmedi bugün, Arı Maya izlerken. Tamam Arı Maya çok güzel bir çizgi film, izlemeyi bende seviyorum. Ama fırsattan istifade duruyorken bende onunla uğraşayım dedim, dokundurtmadı bana. Yani bu kuzucum benimle uğraşsa bir türlü, uğraşmasa bir türlü. Fena alışmışım bu kuzuya. Üst resimdeki sağ resimde de gördüğünüz gibi, surat astım bende ona. Ben çok eğlendim doğrusu. Yiyemedim orası ayrı tabi... :)


Ve saatimiz geldi Yalova'ya gitmek üzere servis geldi bizi aldı. Yalova'ya gittik. Uzay Terapi günümde Ali abi ile çalışıyorum normalde. Ama Orhan abi ile karın kasları çalıştık dün, Ali abi ile çalışmadan öncesinde. Uzay Terapi almaya başladığımdan beri, etkili karın kası çalışma uğraşında idim. Sonunda başladık karın kaslarımı da çalıştırmaya. Nasıl olduğunu çekemedim tabii ki, kafesin içine yattığımda telefonumu yanıma almadığım için... Alt karın kasları ve üst karın kaslarını çalıştırmaya başladık yani dün itibariyle. Ve Orhan abinin kafese bağladığı yöntemle, mekik çektim ilk defa. Elden tutma değil, halatlardan destek alarak kalkmaktan bahsediyorum. Çok ama çok güzel bir histi... :)

Orhan abi ile alt karın ve üst karın kaslarını çalıştırdıktan ve belimi de biraz çalıştırdıktan sonra, normal düzenime devam ettik. Tilt zamanıydı bu hafta, Tilte aldılar ve neredeyse tamamene yakın ayağa kalktık tilt masası ile diyebilirim. Tilt de neymiş derseniz eğer, bu yazımı okuyabilirsiniz...

 Üst resimde gördüğünüz resim ise, Uzay Terapi sonrası andilasyonda iken ben. Gün bitmek üzere iken düşünüyordum kendimce, görüş alanımdaki noktaya bakarak. Ayak pozu çektim hemen. Ayak Pozu da bir garip oluyormuş resmen... :)

Ve birkaç haftadır değil, başladığımdan bu yana da hissettiğim şey şu ki; direncim günden güne artıyor. Ve son birkaç haftadır da, Uzay Terapi'de daha da ilerleme katettiğimi görebiliyorum. Tabii ki, birçoğu gibi ileriki noktalarda değilim. Kış sebebiyle gidemediğim günler de çok oldu. Ama birkaç haftadır aksatmadan gidiyorum çok şükür. Fizik tedavilerim de eksiksik güzel devam ediyor. Daha da güzel günler göreceğiz inşallah. Mekik çekebildiğime çok şükür diyorum şimdi, iki gündür... 


Ve dönüş anından kareler... Ben Uzay Terapi'de iken, Annanne-Torun ikilisi Yalova Pazarında gezmekte idi. Pazartesi günleri de, Uzay Terapi çok kalabalık olmaya başladı birkaç haftadır. Benim yine epey bekleyeceğimi anlayıp, dolaşmaya çıktılar. Yaklaşık 2 saate yakın Uzay Terapi katında idim bende. 1 saatten fazla bekledim, gerisi de üstte anlattığım tüm çalışmalar... Sonrası Andilasyon vs, derken, ancak serviste kavuştuk Annem ve yeğenimle... Ben bu ikiliden 2 saat ayrı kaldım mı özlüyormuşum, yine anladım. Allahım ayırmasın cümlemizi...


Tabii kuzucum uyuya kaldı, bizde fotoğraf çekindik. Bir süredir 3lü fotoğraf çekinemez olmuştuk. Dün çekilmiş bulunduk. Bu ikiliyi verene bin şükür. Allahım sevdiklerimizi yanımızdan ve başımızdan eksik etmesin. 

Bizde durumlar böyle işte. Dünkü yazımda da bahsetmiştim; kötü haberler almıyor değiliz, bu aralar biraz sıkışık durumlardayız. Ama bugünler de aydınlığa çıkacak inşallah, ben inanıyorum. Allah hepimizin yardımcısı olsun. Sevgiler... :)

6 Nisan 2015 Pazartesi

Taslaklardan Eski Bir Yazı. Fotoğraflarla 1 Haftam - #74

Fotoğraflarla 1 Haftam, her biten haftayı değerlendirmeye çalıştığım bir yazı dizisi. Bu yazı dizisi kimi zaman o haftayı nasıl geçirdiğimi düşünmemi sağlıyor, çoğu zaman da resimlerle sakladığım anılara dönüp baktığımda yazdıklarımla yeniden geri dönüyorum bu yazı dizisi sayesinde...

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya,

Daha fazla fotoğraf için de İnstagram hesabım burada... :)

(İdi. Kendimce 1 haftamı resimlerle değerlendiriyordum. Hoşuma giderek de yazıyordum ama 2015'e geçmeden bıraktım.) 


Taslaklarımı kontrol ederken buldum bu yazıyı birkaç hafta önce yine. Resimleri koymuşum ama altına yazılarını yazmadan bırakmışım. Bundan öncesi, yani 73'üncü yazı son yazı olmuş böylece... :) 

Bu yazı da devam etmek amaçlı bir yazı değil, resimler photoshoplu iken, taslaklardan silmeye gönlüm razı gelmedi... :)

(23 Kasım 2014 haftasına kadar yazmıştım bu yazı dizisini, bu yazı 24-30 Kasım 2014 haftasının resimleri üzerine yazılmıştır...)


Kağanım, Legolarının tekerlerini takabilmeye başlamışken çekilmiş bir fotoğraf bu. Şimdilerde epey oyuncuyuz. Oyun halleri yazılarımı bloğumda bulabilirsiniz, resimlerle de İnstagram hesabımdan da takip edebilirsiniz... :)


Ders Çalışma Halleri vol.bilmem kaç... :) Meşhur oldu ders çalışma hallerim kendimce, Aöf İkinci Üniversite Sosyoloji bölümü okumaya başladığımdan beri yeniden. Bu da anneciğimin ders sonrası, pişirdiği sıcak sütten bir fincan getirdikten sonrasının karesi... Anneler çok düşünüyor yavrularını değil mi? Allahım anne-babalarımızı başımızdan eksik etmesin inşallah... :)

Bugünden bahsedecek olursak, ders çalışmalara devam. 3.sınıfımın 2.dönemindeyim. 1 sene uzayacak olsa bile okulum, önemli sebeplerimden ötürü; çalışmaya sıkı sıkıya devam. Bu Sosyoloji bölümü de bitecek böyle hayırlısıyla... :)


Beyfendinin yeni yeni ferahladığı zamanlardı bu zamanlar. Bir dakika oturup, çizgi film izlemeyen yeğenimin çizgi film izlemeye başladığı haftaydı o hafta. Resimlerden hatırlıyorum her halini çok şükür...

 Bir ara 2 yaş sendromumuz vardı. 2 yaş sendromumuzu attık, 3 yaş sendromumuz başladı. Büyüdük, konuşuyoruz da artık çok şükür. Ama erkek çocuğu olmasından mı kaynaklı bilmem, haylazlıklarımız başladı birkaç aydır. Bu sıralar haylaz ama yine sevimliyiz maşallah. Nazar değmesin inşallah cümlesine... :)


2014 yazında, doğum günü hediyem olan Mero'mun dostluğumuzun sembollerinden biri üst resimdeki kupa. Bir benzeri de Meromda var. :) Ders çalışırken veya birşeyler içmek istediğimde bazen bu kupayı kullanıyorum. Dostluk iki kişinin yüreklerinde bir olduktan sonra, sembole gerek yok aslında. Ama böyle bir sembol de müthiş hissettiriyor doğrusu, uzakken somut olarak hissettiriyor dostluğumuzu... İyi ki var dediğim, yeri ayrı dostlarımdan Merom... :)


Ve teyze-yeğen fotoğrafımız. Dönem dönem böyle güzel fotoğraflar çıkıyor hala. Beraber gülüyoruz, oyunlar oynuyoruz. Zaman zaman Kağanım ağlatıyor da beni hırpalayıp oyun esnalarımızda ama, canı sağolsun. Allahım ağlatmasın cümlemizi inşallah... :)


Not; 
Bu sıralar biraz kötü haberler alır olduk üst üste. Her şerde bir hayır vardır, diye düşünüyorum ama yine de. Geçecek bugünlerde, bu sıkışıklıklardan da toparlanacağız Bahar ve Yaz'ın gelişiyle de. İnancım bu yönde. 

Bugün bugünümü yazmaktansa, taslaklardaki bu resimlerin bulunduğu yazıyı yazmakta karar kıldım. Yazının ismi ve resimleri varken, kendimi tutamadım. Fotoğraflarla 1 Haftam'a yeniden başlamıyorum yani. Kasım 2014'ten hatıraları canlandırdım resimleri görünce, yazacağım dedim ve yazdım. Ben gece gece epey ferahladım, sizlerin de içi ferahtır veya içiniz en kısa zamanda ferahlanır inşallah. 

Sevgilerimle mutlu nice haftalara... :)

5 Nisan 2015 Pazar

Seviyorum... #4 - Kayahan- Bir Aşk Hikayesi


Kayahan'ı bitmek üzere olan bu haftanın Cuma gününde kaybettik. Kayahan bir süredir rahatsızdı ve tedavi görüyordu... Allah rahmet eylesin ve ruhu huzur dolu olsun diliyorum... Çok üzüldüm ister istemez, böyle güzel yürekli bir sanatçının vefatına. Ama sonra düşündüm de ardından, böyle bir sanatçı ölse bile besteleri ile yaşayacak ömür boyu. Kayahan, besteleri ile yaşayacak ve nesiller boyu yaşatılacak bir sanatçı...

Ve Bir Aşk Hikayesi şarkısı, Kayahan'ın sevdiğim şarkılarından sadece biri. Gönül Sayfam, Seni Versinler Ellere ve daha nicesi var; unutmayacağım ve dinlemekten hep zevk alacağım... 

Ardından nesillerce yaşatılacak nice besteler yaptı Kayahan. Ki besteleri sonsuzluğu oldu şimdi. Kişiler ölür başka bir boyuta geçer, enerjileri kalır bu dünyada, derler. Kayahan enerjisi bu dünyada kalan bir sanatçımız.

Yaşadığını bilmek bile güzel gelen sanatçılardandı. Yolu sevgiden geçen bir insandı. Kendisinin de dediği gibi; yolu sevgiden geçen herkesle bir gün karşılaşmak nasip olur inşallah. Sevgiler...

4 Nisan 2015 Cumartesi

Çiçek Toplama Mevsimi Gelmiş...



Bahar mevsimi, bana göre çiçek toplama mevsimidir. Çiçek toplamaya çıkmadığım onca seneler boyunca, ya arkadaşlarım ya da annemler topladı bana bahar çiçeklerini; Duygum, Damlam, Sedam... Şimdi sıra Kağanıma geçmiş belli ki. :) Kuzum daha nice nice çiçekler toplasın inşallah bizlere.... 

2 gündür Kağanım çiçekler topluyor dışarı çıktıkça ve çiçek koklamaya da bayılıyor resmen. Üstteki resimler dün topladığı çiçekler. Bu sefer 5 sarı çiçek, bir de gelincik toplamışlar Annannesi ile. O ellerinden çiçek almak öyle güzel bir duyguki. Nice nice çiçekler almayı nasip etsin Allahım o güzel ellerinden. Maşallah kuzuma... :)


Çiçekleri, dün annanne ile parka çıktıklarında toplamışlar dönerken. Hepsini bana verdi, sonra sadece kırmızı gelinciği aldı eline. Biraz kırmızı aşığıyız da ikimiz de. Bende en çok kır çiçeklerinden kırmızı gelincik ile beyaz papatya severim... "Aşkım hadi fotoğraf çekeyim seni öyle" dedim kırmızı gelincik'i almışken eline. Sonra sarı çiçekleri de uzatıp, "bunları da al hadi." dedim. Beyfendi; "Olmaz, onlar dursun. Bak bu çok güzel koyuyor." diyerek kokladı gelinciği, mest olmuş şekilde... :) Maşallah tekrar kuzuma... 

Doğaya aşık ve doğallığa saygılı, insan ırkı haricinde doğaya ve hayvanlara karşı sevgi dolu olur inşallah Kağanım ve tüm çocuklar; sonsuza dek... 

Bize bahar geldi yani. Ya size, bahar geldi mi? Sevgiler... :)

2 Nisan 2015 Perşembe

Çanakkale/Gelibolu Şehitlikleri Gezimiz - Şehitler Abidesi (Ekim 2014)

Ekim 2014'den, yani bayram sebebiyle eniştemlerin memleketine ve ailesine gittiğimiz zamandan kalma Şehitlik Ziyaretimizin yazısını yazmak bu zamana kısmet oldu... Bu Ekim'den kalma bir gezi yani. Mart ayı çıkmadan yazayım dedim ama, ancak bugüne nasip oldu. Çanakkale gezilmesi ve görülmesi gereken, ciddi anlamda tarih kokan bir yer benim için de. Gezenler veya o atmosferi içine çekenler bilir... Çanakkale; buram buram tarih ve toprak kokan, umuda ve inanca boğan bir şehir...


Öncelikle ilk resimle demek istiyorum ki; bu Çanakkale'ye ve Gelibolu'ya ilk gidişimiz değildi. Ama her gidişimizde, o atmosferi garip hissettirir beni. Şehrin yaşanmışlıkları mı öyle hissettirir, yoksa anlatılan hikayeleri mi bilmiyorum. Çanakkale'nin sanki başka bir ruhu var. Ki bunu hep söylerim, bana göre her şehrin ayrı bir ruhu vardır. Çanakkale ise, buram buram tarih kokan ve sizi mistik bir havaya büründüren bir yer bence. Bence öyle...


İlk durağımız, Seyit Onbaşı'nın heykelinin bulunduğu sanırım Eceabat ilçesi taraflarında, deniz kenarında çevrilmiş bir park alanıydı. Seyit Onbaşı'nın Savaşın seyrini değiştiren 276 kiloluk top mermisini sırtlayıp, top kundağına yerleştirmesinin hikayesini bilirsiniz. Bu heykel, her ne kadar tam heykel değilse de, yani sırtında bulunması gereken merminin elinde bulunmasını kabul etmeyenler var ise de; ben tarihçi değilim ve o heykelin orada bulunuyor olması bile bir onurdur. Denizden de görünen bir heykel kendisi ve hikayesini okumak isterseniz Seyit Ali Çabuk'un kahramanlık hikayesini buradan okuyabilirsiniz...


Ve babamın Seyit Onbaşı heykeli ile çektirdiği fotoğraf; babam Seyit onbaşı'na yardım ederken. Tabii burada eklemek istediğim bir şey var. Söylenene göre, Seyit Onbaşı'nın sırtına mermiyi almasında yanında bulunan arkadaşı da yardımcı olmuş. İki kahramanlık hikayesi var aslında burada işte. Seyit Onbaşı ve topu kaldırmasında yardımcı olan Ali...


Kağanım ile dedesi Seyit Onbaşının heykelinin önünde iken poz verirlerse... :)


Ve Annanne-Dede-Torun, Seyit Onbaşı heykeli ile... Annanne ve Dede olaya hakim, Kağanım henüz değil... :)


Ve Kağanım. Kuzum bir bakıma Gelibolu'lu sayılır, çünkü babası oralı. Bu Kurban Bayramı'nda ona babasının şehrini gezdirdik bu sene... :) Gerçi allah sağlık versin, ileride daha çok gezer inşallah o da bizler gibi.
Ve gelelim Çanakkale Şehitler Abidesine....


Bu taş üzerine yazılmış yazı, abidelik'e doğru giderken şehitliklerin orada yazıyordu. Babam da bu yazı önünde fotoğraf çekinmek istedi. Taşın üzerinde şöyle yazıyor; 

EY BU TOPRAKLAR İÇİN TOPRAĞA DÜŞMÜŞ ASKER! 
GÖKTEN ECDAD EDEREK ÖPSE O PAK ALNINI DEĞER. 
SANA DAR GELMEYECEK MAKBERİ KİMLER KAZSIN? 
NE BÜYÜKSÜN Kİ, KANIN KURTARIYOR TEVHİD'İ...


Abideliklere doğru şehitlikler var, sıra sıra... Burası temsili bir şehitlik tabiki... 10 sene kadar önce Çanakkale'ye okul gezisiyle gittiğimizde, Abidelikte böyle bir şehitlik var mıydı hatırlamıyorum. Bu şehitlikler, zamanla okulların yardımı toplanarak yaptırılmış. Gazetelerle şehitlikler için yardım ihtiyacını bildirmişler. Sonra yurt çapında yardım paraları gelmiş ve bu şehitlikler yapılmış... Bir tek şehitliklerin üzerindeki otlar biraz bakımsızdı. Ama yine de, beyaz şehitlikler tüm Çanakkale şehitlerimiz adına yakışır olmuştu bence... 

Her mezar taşında, birden çok şehidin ismi var. Ve sıra sıra memleketleri olan şehirleri de yazılmıştı tabelalarda... Babam da üstteki resmi çekti. Memleketimiz Sivas bizim. Babam, "Hepsi dedelerimiz ama, savaşa giden o zamandaki neslimiz işte burada yatıyor olabilir." dedi...  


İnsanın tüyleri diken diken oluyor ister istemez. İstatistikleri bilmiyorum tabii ki ama, neredeyse her şehirden yüzlerce şehit vardı gibime geldi. Çoğuna baktık şehitlik anıtlarının, bir süre sonra bakamadık...  


Ve bir de Meçhul Asker'in mezarı vardı... Meçhul Asker...

Hikayesini bilmiyordum ama internetten bakıp öğrendim. Hikayesini buradan okuyabilirsiniz isterseniz...


Şehitliklerin bulunduğu yerde, Mustafa Kemal Atatürk'ün bu topraklar üzerine düşmüş tüm askerlere ve annelere seslenişinin yazılı olduğu Anıt Yazı var bir de. Şöyle yazıyor burada da;

Bu memleket üstünde kanlarını döken kahramanlar! 
Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve Sükun içinde uyuyunuz.
Sizler Mehmetçiklerle yan yana ve koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler.
Ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.
Mustafa Kemal Atatürk, 1934


Bu duvar, şehitliklerin hemen karşısında bulunan duvar; Şehitliklerden sonra, Abide'ye geçmeden... Temsili Mustafa Kemal Atatürk Ve Askerleri heykeli... 


Ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Askerleri önünde babam... :)

Ve Şehitler Abidesi...


Şehitlik Abidesi, resmi açılışı 21 Ağustos 1960'da yapılan bu anıtın altında Savaş Eserleri Müzesi, yanında Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği bulunmaktadır. Morto Limanı ile Çanakkale Boğazının girişi arasındadır. Bu yapıtın fikir babası, Atatürk'ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilotu Emin Nihat Sözeri'dir. Sözeri, yapılması için gerekli olan paranın bulunabilmesi için onlarca yıl mücadele vermiş sonunda bu abideyi 253 bin şehidin anısına, milletimize armağan etmiştir. Daha fazla bilgi için buraya bakabilirsiniz...


Abidelik anıtının tavan kısmında bayrak var. 10 sene öncesinde de geldiğimde, 10 sene sonrasında da geldiğimde burayla resim çektiren çoktu. Açıkçası, öyle güzel bir anı ki bu bayrakla fotoğraf çektirmek. "Hepsi bu bayrak dalgalansın ve bizler rahat bir ortamda yaşayalım diye." diyor insan ister istemez. Bayrağımızı; o anıtın içinde ve oralarda görmek, daha da anlamlı kılıyor gezinizi... Bu toprak kolay kazanılmamış dedirtiyor...


Babamın Türk bayrağımızla çekildiği fotoğraf...


Annemin Türk bayrağımızla abidelik altında çektirdiği fotoğraf...


Ve Eniştem-Ablam-Annem birarada abidelik önünde fotoğraf...


Abidelik işte böyle görünüyor. Soracak olursanız, neden senin fotoğrafın yok diye; ablamın telefonundan çekildik abidelik önünde fotoğraflar daha sonra benim de içinde yer aldığım fotoğrafları. Aksilik o ya, ablamın telefondaki fotoğraflar çekildikten sonra kararmaya başladı. Virüs kapmış internetten... Abidelikten çıkmak üzere iken farkedildi, geri dönüşü olamadı. Kısmet değilmiş demek ki... :) Kurtarabilirsem diye almıştım resimleri bilgisayarıma ama bulamadım...


Ve bayrak tutkusu olan kuzu Kağanım. Onca bayrağı birarada görmek, en çok onu mutlu etti sanırım. Şehitlik ve abidelik gezimiz, Kağanım için büyük bir görsel şölendi... Aklı daha da erdiğinde inşallah tekrar gitmek kısmet olur... :)


Abidenin önündeki heykellerden biri daha... Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşları...


Bu bayraklar, abideliğin karşısına dizilmiş sıra sıra bayraklar. Saymıştım sayısını ama şu an unuttum. Sayılı mı ve sayılı olmasının bir anlamı var mı onu da tam bilmiyorum. Rehber ile gitmek önemli aslında böyle yerlere. Bir tarihçinin ağzından dinlemek, daha olağanüstü yapıyor o güzelliği çünkü...

Biz Nusret Mayın Gemisi ile döşenilen mayınları ve askerlerimizin başarısını rehberden dinledik orada. Rehberin anlatımı ile gezmek, çok ama çok başka...


Ve Abidelik'in hediyelik ve hatıralık eşya bölümünden, Kağan'ıma Bayraklı Bandana aldık en son çıkmadan önce. Bizimkinin bayrak sevdası malum, bir süre kafasında durmasına müsaade etti hayret ettik. Allahım nazar değdirmesin inşallah kuzuma. Orada gezen yabancı turistler ve gezen Türkler kuzumun fotoğrafını çekmişler hep... Maşallah kuzuma. Evet haylazlıkları bol dönem dönem ama, sevgisi değişilmez hiçbir şeye... :)


Ve anne-oğul resmi ile son vereyim yazıma. Bu yazının dün veya önceki gün gelmesini hayal ediyordum. Ancak 1 Nisan'da gelebildi. Mart yine yoğun geçti, Çanakkale gezi yazımıza ancak fırsat gelebildi... Ve Çanakkale'ye Kağanım adım attı Ekim 2014'te... Güzeldi, beraber gezmek de çok güzeldi. Kim derdi ki, 10 sene önce annemle okul gezisi için gittiğim Çanakkale'ye, 10 sene sonra ailecek ve ailemizin en küçük üyesi Kağanımla da gezeceğiz... Hayat çok garip, ama bir o kadar da güzel. Tüm bu çifteliği içinde barındırdığı için bile güzel sanırım... :)

Benim gözümden Çanakkale şehitliklerinin küçük bir bölümünü gezdiniz... Umarım, güzel bir yazı olmuştur. Bu yazı burada bulunsun anı olarak istedim. Harici belleğimde fotoğraflar olsa bile, yazısının bulunması ayrı güzel... 

Sevgiler... :)