27 Mart 2014 Perşembe
Bu Ülkede Yaşamak Çok Zor...
Bugün için aslında başka yazılar vardı aklımda. Ama sabah bir telefon geldi, fizik tedavi aldığım rehabilitasyondan. Sonrasında evdeki bütün sinir dengeleri ve moraller alt-üst oldu.
Haziran 2013'de kötüleşen durumumla beraber, Haziran'dan beri Rehabilitasyona tedavi için gitmiyorum. Rehabilitasyondan Fizyoterapistim evimize geliyor, tedavim bitince de servis gelip geri götürüyor... Durum böyleyken, artık bu durumun böyle olamayacağını öğrendik bugün. Susmak istemedim, çünkü içimden sorgulayıp duruyorum yine bugün; Bu ülkede yaşamak neden bu kadar zor?
Devletin getirdiği yeni yönetmeliğe göre; tedavi alan kişiler parmak izi basarak giriş yapacak rehabilitasyona. Ve parmak izi basmayanın da ders alma hakkı kesilecek. Bu bana öyle geliyor ki, engellilere işi kolaylaştırmak değil zorlaştırmak.
Sanırım taşınabilir bir alet yok ki, bugün bizi saat 3'te gelip alacaklarını parmak izi okutacaklarını söylediler. Orta yol bulamıyoruz ne yazık ki. Ve kol kaslarımın harap durumda olduğunu düşünürsek, bu demek oluyor ki; haftada 2 gün sırtta merdiven indirilip, aldığım fizik tedavi sonra rahatlamış kaslarıma daha da ağrı çektirerek geri sırtta eve çıkacağım. Ve bu da demek oluyor ki; büyük ihtimalle Haziran'daki halime geri döneceğim...
Kollarım bir süredir kötü yine, nefesim de bir açılıyor bir daralıyor. Şimdi kara kara nasıl yapacağımızı düşünüyorum. 2 seçenek var önümde; ya fizik tedaviyi yani rehabilitasyondan fizik tedavi almayı bırakacağım güç bela bir fizyoterapist tutacağız, ya da bu eziyeti annem ve babam dahilinde tüm aile yaşayacağız... Üzmekten korkuyorum, üzülmekten değil. Hazirandaki durumum gibi, tek bir parmak kasımda bile güç olmadığı zamana geri dönmek istemiyorum. Ama bu ağrıların üzerine gidilirse, kötü olacağımı hissediyorum...
Eğer Ailede bir hasta varsa, ve o ailenin bağları kuvvetli ise; ailenin tümü hastadır, hasta olan kişi ile beraber. Haziran 2013'de de gördüm ben bunu yeniden. Hastaneye her gidişimde, doktorun önüne her çıkışımızda veya bir yerim ağrıdığında; vücudum bir tek bana ait değil hayatım boyunca, ailemle beraber hepimizin...
Üst paragrafta yazdığım şey, bir zorunluluk veya konuşulmuş bir şey değil. Yazdığım, yaşadığım ve gördüğüm bir şey. Aynı şekilde ailemde kimin canı yansa onun kadar benim de canım acır. Aile olmak bunu gerektirir. Ve biliyorum ki, bu durumda olan birçok engelli var ülkemde. Dayatılmışlıklar sebebiyle veya önyargılar ve yadırgamalar sebebiyle, dışarı çıkamayan tedavisini alamayan veya birçok lafa söze maruz kalan. Ve şimdi bir kez daha düşünün, bizlere neden ENGELLİ deniliyor?
Derslere gidememe dahilinde, eğitimi kesecek olmak, telafilerimizi alamayacak olmak üzücü. Eğitim kolaylaştırıcı olmalı, sevdirebilme hayatı ve dünyayı. Umut verebilmeli... Oysa umudumuz böyle engellemelerle kesiliyor işte bizim bazen. Ama umut etmeye devam edeceğim yine de. Savaşmaya devam edeceğim. Ama bir gün engelli olmak kavramını önümüze çıkan engeller dahilinde kullanmamayı diliyorum.
Devletimize tek sözüm, sırt çevirmeyin bize kucak açın. Rehabilitasyonlara gidemeyen bir sürü engelli bulabilirim Türkiye'de size. Çözüm bulun dertlerimize. Parmak iziyse, kolaylaştırıcı olsun. İmza ise imza, yüz tanıma ise yüz tanıma. Ama her engelli bir durumda değil. Her engelli rehabilitasyona veya dışarıya kolaylıkla çıkamıyor. Dilerim ilerleyen vakitlerde bunlar da göz önüne alınır...
İzninizle şimdi gidiyorum ben, birazdan gelir servis. Beni okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizlerle paylaşmak istedim bugün bunu da. Anlaşılabilmeyi diliyorum. Burası benim, yaşamımı kayda aldığım bir diğer defterim. Korkularım, üzüldüklerim, sevindiklerim ile dolduruyorum. Hayatımızla dolduruyoruz blogları. Yazmak benim ikinci dünyam, onu kaybetmemeyi diliyorum...
Yazarım yine akşama inşallah. Ve bugün korktuğum gibi geçmez inşallah. Sevgilerimle... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)