30 Kasım 2013 Cumartesi

İnternet Günlüğüm - #3 - Tembellik Hatsafhada


Bu aralar pek yokum yine buralarda, farkeden var mı bilemiyorum ama ben farkındayım bunu bilmelisiniz... :)

İnternet Günlüğüm'e yazasım geldi yine, Bu sıra Tembellik Hatsafhada... :)

Önceki İnternet Günlüğüm yazılarımı burada bulabilirsiniz. :) İyi okumalar... :)

Sevgili İnternet Günlüğüm ve dostlar;

Kışın da gelmesiyle pek bir garibim bu aralar. Elimden gelse sürekli uyuyabilirim, boş boş oturabilirim veya sürekli keyfim için boş boş takılabilirim, gerek kitap okuyarak gerek internette bol bol film izleyip yazı okuyarak. Veya oturup elimde kağıt kalem yazarak, yazarak... :) Vize konularımı bitirdiğimden beri 3-4 gündür feci tembelim, bu durum elbet beni de rahatsız etti ki; bu konuyla karşınızdayım. :)


Duydum ki bu sıra böyle olan bir ben değilmişim. :) Garfield modunda dolaşan, ama Garfield gibi bundan yer yer mutluluk duyan ama yer yer de tam tersine mutsuzluk duyan bir sürü kişi mevcutmuş çevremde. :) Ne yapacağımızı bilmiyordum bir süredir, Tembellik Hatsafhada olsa da hala, kendimi motive etme çalışmalarına döndüm yeniden ben. Değişik müziklerle kendi rutinime dönme uğraşlarındayım dostlar... Allah hepimize kolaylık versin efendim öncelikle, sonra da bakalım neler yapabileceğimize... :)


Öncelikle sorayım, bu mevsim değişimi ile etkilenen ben ve yer yer evde oturma hallerine alışamamış gibi hisseden ben'in, bu alışma ve kendimi motive etme çalışmalarımı sizlerle paylaşma halleri sizleri rahatsız ediyor mu acaba? :) (Uzun cümleler kurmakta bazen üstüme yok gibi, daha fazla uzatacağım sandım bir ara) Etmediğini umuyorum. :) Çünkü hangi birimiz günlük hayatta çoğunlukla yaşamıyoruz ki bunları değil mi? İşte yine öyle bu sıra benim için. :) Ve bu sıra güzel yollara sapmak için isteğim ve çabam çok, ön bilgilendirmem olsun dedim. :)

Birçoğumuz bu kötü havalardan ötürü isteksiz ve tembeliz. Birçok şeyi yapabiliriz ama istemiyoruz. Afedersiniz ama canım sıkılmak bile istemiyor, o derece fenayım. Size de oluyordur, yalnız değilimdir sanırım. :)


Bu sıralar ne yapıyorum'a gelirsek;

* Yazıyorum, okuyorum ve müzik dinliyorum, bu üçlüyü yapmaktan vazgeçmiyorum bir tek zaten. İlk tembellik günlerim başladığında bu üçlüye bile hevesli değildim ya, şükür geçti. :)

* Ama bir türlü ders çalışamıyorum. O işleme de devam etme çabam bugün sonuç verecek inşallah. :)

* Ablamlar yeni evlerine taşınalı 1 ay dolmak üzere. Allahım hayırlısıyla oturmayı nasip etsin. :) Ben ablamlara ancak ilk defa dün gelebildim. Asansörlerinin yapılması ile bende yeni evlerine adımımı atabildim yani. :) Evleri çok şık ve ablamın bir zamandır istediği gibi içeriden merdivenli. Yani; bir apartman dairesi ancak apartmanın en üst katındaki daireler 2 katlı. :) Tabii ben henüz üst kata çıkmadım daha. Ama alt katı da incelemeye başladım. Şık ve sade, tam benim sevdiğim gibi. Allahım huzurla oturmayı nasip etsin... :) Ablamlar evlerini 2013 yılı başında almışlardı yanlış hatırlamıyorsam, yapımı tamamlandı ve Ekim sonu gibi taşındılar şükür. :)

* Annemlerle dün akşam geldik ablamlara, annemlerle geç vakte kadar oturduk ve annemler gitti. Aslında bir akrabamızın daveti olmasaydı ve babam çalışıyor olmasaydı beraber kalacaktık. Ama böylesi de benim için değişik oldu. Kağan ile beraber buradayım bu haftasonu, ablamın yeni işinden ötürü tatil günleri haftasonu oldu... Annemler Pazar günü alacaklar bizi. :)

* Tembellik hatsafhada olsa da, ablamlarda belki düzeltirim bu durumu dedim, aldım kitabımı defterimi yanıma ama bakalım kısmet... :) Keyfini çıkarmadan bırakmak istemiyorum tembelliği aslında, tembelliğe buradan devam ediyorum gibi bir durum söz konusu...

* Dün bir şeyi iyice anladım günlük; annem ve babamsız kaldığım zaman ablamda da kalıyor olsam kendimi bir garip hissediyorum. Sanırım büyümedi bu yanım hala, belki de hiç büyümeyecek. Bu garip hissiyat büyük bir alışmışlığın eseri, biliyorum. Ablamda evimde gibi rahatım çünkü. Evimden ayrılmak hiç dokunmuyor bana, ama annem ve babamın varlığına çok ama çok duacıyım her zaman. Bu çok kötü bir şey midir ki acaba? Evimizden tek başıma ayrılmayı düşünemiyorum bile çünkü, yer yer hayalini kurmuşluğum olsa bile; değişik ülkeler gezmek için veya sağlıklı olsaydım da tek başıma okuyacak olsaydım diye...

* Ama anne-babama alışkanlığım, bunca yılın vermişliği bir alışkanlık. Tabii atlatmak için ablamın haftasonu kalmak ister misin sorusunu geri çevirmemem de bir cesaret örneği. :) Ki bu alışkanlığımın eskisi gibi çok kötü etkileri olmasa da... :)

* Bir de bu sıra bol bol plan yapıyorum dostlar... Bitmiyor yapmak istediklerim bir türlü. Yapmak istediğim çok şey, ama fırsat bulmaya gelince fırsatım yok gibi... :/ Yazmaya da biraz bu sebepten fırsat bulamıyorum. Yazmayı istediğim çok yazı var ama bu konuda da fırsatım yok gibi...

* Ve son olarak sınavlarım yaklaştı, birçok Aöf öğrencisi gibi... Biliyorsunuzdur geçen senenin ilk döneminden kalan 4 ders, ki hayatımda bir ilk oldu bu olay, bu dönemi benim için azıcık zorlaştırdı. Ama hala yapacağıma inanıyorum, bu güzel bir şey... :) Şu vizeleri bir atlatsam zaten, tüm sorunlarım bitecekmiş gibi hissediyorum, ne büyük delilik... :)) Kafama takmamalıyım aslında ya, sonra çok stresli oluyorum. O zaman bu tembellik iyi de bir şey. :))




İşte durum böyle. Diliyorum bu yazı, tembelliğimi anlattığım nadir yazılardan biri olsun, üstümdeki şu saçma tembellik halleri de kısa sürsün dostlar. Bir İnternet günlüğünün daha sonuna geldik, bu sıralar tembel hallerdeyim ama güzel işler peşindeyim. Yeni yıla girmeden önce, büyük hayallerimden birini gerçekleştirmeye başlamış olmayı diliyorum. Ve çoğunlukla da bunun için uğraşıyorum. Dualarım bu yönde ve amacım buna yönelik... Tüm duam hayırlı hayallerimize kavuşabilmek, umarım gerçekleşir hayallerimiz. :)

Okuduğunuz için teşekkürler... Sevgilerimle... :)

27 Kasım 2013 Çarşamba

Fotoğraflarla 1 Haftam - #26


Önceki Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarımı burada bulabilirsiniz. :)

Daha fazla fotoğraf için ise İnstagram sayfama buradan bakabilirsiniz. :)

Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım, geçtiğimiz haftayı fotoğraflarla değerlendirmek için yazdığım bir yazıdır. Yazmaya başladığımdan beri, haftalık olarak değerlendirmenin bana epey faydasının dokunduğunu farkediyorum. Bir haftayı nasıl geçirdiğimi, boşa geçirip geçirmediğimi gösteriyor bu yazılar... Bu sayede haftaya değişik başlıyorum. :)

Bakalım geçtiğimiz hafta nasıl geçmiş? :)



Gecikmiş bir haftalık yazı ile karşınızdayım bugün. Sebebi bu sıralar biraz limoni olmamdan ötürüydü, bir de malum vize hazırlıkları sürüyordu. Nihayet 2 gün önce bitirdim bu dönem derslerimin vize konularını. Tabii hesabıma göre 1-2 hafta önce bitiyordu ama tembelliğimden ötürü geciktim biraz...

Velhasıl en sonunda, vize konularımı bitirdim ve gerçekleştirmeye başlamak için ertelediğim işleri yapmaya koyuldum birkaç gündür. Planlarım programlarım sürüyor gidiyor, umarım böyle güzelce devam edecek de... :))

Bu haftaki yazımız az fotoğraflı, vizelere hazırlık ve limoni hallerim nedeniyle resim çekdiysem de fazla fotoğraf paylaşamadım. Sebebi azıcık sıkıntılı hallerimdi işte. :) Neyse ki şimdilerde iyiyim, hem moral hem de limonilik açısından... :)




Kağan'ım haftaya yara bere ile başladı geçen hafta. Pazar gecesinden olmalı bu fotoğraf. Malum artık yürümeyi serbestleştirince Kağan, yarası daha çok olmaya başladı. Yerinde durmuyor kuzum maşallah. :)


Kuzum Cuma günü gitmişti anne- baba evine, o gitmeden önce beraber video izlerken bu fotoğrafta. Allahım miniklerimize sağlık sıhhat versin bol bol, bu sıralar diş çıkarma sorunlarımız var biraz. Malum azı dişlerin sıkıntısı işte... :) Allahım kolaylık versin tüm bebeklerimize... :)


Bu hafta yavaş yavaş Baby Tv izlemeye başladık Kağan ile. :) Açıkçası benim biraz şu çizgi filmlerdeki subliminal mesaj açısından biraz korkum var, ancak eninde sonunda izleyeceğinden ötürü yapacak bir şey kalmıyor yavaş yavaş. Ama tedbirli olacağız ve çok ama çok dikkat edeceğiz tabii... Tabii hiç izlemese daha iyi ama nasıl olacak o iş de değil mi?


Bense, zayıflamak için acıktığımda Special K'ya sarılmaya devam ediyorum bu sıra. :) Doğrusu yoğurt ile epey güzel oluyor. Hem formumu koruyorum hem de karnımı doyuyorum yani. :) Cumartesi günü annemle komşumuz Nurcan teyze, Bursa'da çarşı gezmesinde iken bende Toni Braxton eşliğinde hem karnımı hem de ruhumu doyurdum. :) Eh müzik ruhun gıdası sonuçta... :)

Toni Braxton sever misiniz bu arada? Ben birkaç şarkısını biliyorum ama sesi çok hoşuma gidiyor doğrusu. :)



Pazar gününü de şöyle bir fotoğrafla bitirdik. Uzun zaman geçti diye anımsıyorum, yüzüm böyle zayıf çıkmayalı fotoğraflarda. :) Belki ben abartıyorum gibi gelecek ama, kendimi kilolu görüyorum yine evet. Bir an önce zayıflamam gerek... :) Elbette bir uğraşlarım var bu zayıflama meselesi için, umarım gerçekleşir de... :)


Bu yazımı Toni Braxton'un Un-Break My Heart şarkısı ile kapatmak istiyorum. Ruhunuz bol gıda ile doysun, Toni Braxton'un şarkısı ile... :) Sevgilerimle... 


Toni Braxton - Un-Break My Heart 



20 Kasım 2013 Çarşamba

Antalya'dan Manzaralar


Gecikmiş yazılar arasından yazıyorum bu yazıyı. Şöyle ki; Taslaklar kısmında bazen yazılarım kalabiliyor. Bu yaz da birçok yazım kalmıştı taslaklarda, birçok aksilikten ötürü. Bu yazı da öyle bir yazı işte. Buyrun geçelim resimli yazımıza. :)

Olay şudur ki, yani bu yazıyı yazma amacım; aslında illa bir amacı olması gerekmez ama, ancak nerelere gitmişim neler ilgimi çekmiş diye bir yazı yazmak istemiştim Antalya'dan dönünce. Ama kısmet aradan 3 ay geçmişken yazmakmış. Yani bu yazı 2013 Antalya yaz tatilimizden kalanlar yazısı... :)


Sizi bu yazılıkta olsa, bir müddet Antalya'ya götüreceğim. :) Bugün bizim burada hava kapalıydı, şimdi de epey yağmur havasına büründü, gün batmaya hazırlanıyor... Gelin birlikte bir müddet, Antalya'da yaz vaktini yaşayalım... :) Antalya'dan küçük esintiler yaşamak ve yaşatmak için bu yazı... :)



Antalya'dan bahsedip, Antalya'da çekindiğim (ki ben fotoğraf çekmek kadar, çekinmeyi de severim bilirsiniz) uzun saçlı fotoğraflarımdan birini koymamak olmazdı. Bu resim 27 Temmuz'dan, doğum günümden bir fotoğraf. Uzun saçlarımı seviyorum aslında, her ne kadar yazın kullanması zor olsa da... İlerleyen resimlerde kısa saçlı halimde olacak tabii.. :)



Bu resim Antalya Akvaryum gezisinden bir fotoğraf. Resim 18 Ağustos gününden. Ailecek gittiğimiz Antalya Akvaryum gezisi benim için ve birçoğumuz için ilkti. Beklediğimden de iyiydi Akvaryum gezisi. Benim en sevdiğim balıklardan biri bu akvaryum balığıydı. Kendisi pek oynaktı, durduğu yerde zor duran türdendi, ama çok sevimliydi gerçekten. :)


Canlı akvaryum bitkileri ve küçük balıkların sergilendiği bir akvaryum bu da. Ben minicik balıklara çok hayret ettim. O kadarcık balık da, nasıl bir can var kimbilir. İki parmağınızın arasında tutsanız dahi minicik kalabilecek balıklar mevcuttu. :) Ama fazla bahsetmeyeceğim şimdiden söyleyeyim, Akvaryum'dan bahsetmeyim yazısını 1-2 haftaya yayınlamayı düşünüyorum bunun yerine. :)



Saat kulesi, Kaleiçi'nin üst tarafındaki güzel yapıt. Saat kulelerini sever misiniz bilmiyorum, ama ben çok hoş buluyorum. Bu resmi çekerken de o saat kulesinin o caddeye hoş bir hava kattığını hissederek çektim. Not: Kaleiçine ilk gidişim değil. Birçok kez gittim, ama bu sene üst kısımlarını gezmek kısmet oldu. :)


Bu resim de Işıklar Caddesinin ara sokaklarından biri. Burası balıkçılar'ın bulunduğu, karşılıklı sıra sıra dizildikleri bir restoran sokağıydı. Şemsiyeler ile döşenmiş lambalarını çok yaratıcı buldum. O kadar hoş ve mutlu hissettiriyor ki insana; "Bir restoranım olacak olsaydı Antalya'da, burada olsun isterdim." dedim kendi kendime. :) Niyetim yok öyle bir şeye, ancak kafe sahibi olmayı isteyenlerdendim bir ara. :)


Restore edilmiş binaları nasıl bulursunuz? Ben kendilerini çok severim. Eskiyi yaşatmak, değişen dünyaya ve değişen sokaklara inat sağlam kalmayı hakeden yapıtları koruma altına almak gerek diye düşünürüm hep. Baksanıza, nasıl da canlı ve nasıl da yaşanmışlık kokuyor. Hangi dönemde olursa olsun, kim eski düzenlere heveslenmez veya merak etmez ki o zamanları?


Bu ev de restore edilmiş ve Orient Bazaar adı altında bir yere dönüştürülmüş. İnternetten baktığıma göre, el yapımı kilimler halılar ve birçok şey satılıyormuş. Tabii biz akşam üzeri gittiğimiz için kapalı halde idi. Ama bir dahaki sefere gündüz vakti gidip gezmeyi isterim doğrusu... Orient Basaar'ın kendisini ve bulunduğu bölgeyi gezmeli, birçok açık tezgah vardı ama hepsi kapanıyordu biz eve dönmek için arabamıza doğru giderken... :)


Bu da Orient Basar'ın kapısı. :)


Bu da gezmeye devam ettiğimiz zaman karşımıza çıkan bir dükkanın ön tezgahı. Nazar boncuklarını ve zarları çok severim ben. Bir eve uyabilecek en güzel dekorasyonlardan ikisi de bence. Tabii benim için Nazar boncuğunun şekilli olması da önemli resimdeki gibi. Sanki şekili bozuk olursa, işlevi tam olmazmış gibime gelir nedense. :)

Tezgahın biraz ötesinde, saman kağıdı yapraklı eski usül kilitli ve deri kaplı defterler vardı. Çok sevsem de yazmaya kıyamayacağım türden defterlerdi. Tabii almamamın nedeni, hem biraz tuzlu fiyata olması hem de yeterince defterimin olmasından ötürüydü. :)


Buyrun bunlar da filler. :) Sanırım tanesi 3 lira idi, ama büyük küçük ayrılıyor muydu fiyatları hatırlamıyorum. :) Filleri çekmemin sebebine gelirsek, ben fillere de bayılıyorum. Ve uğura şansa inanan biri olarak; 7 Fil'in eve bereket ve şans getireceğini denemesem de deneyenlerden çok duydum, fil simgesinin şans getirdiğini. :) Benim bir fil kumbaram var hediye gelmişti, zaten kendi almanızla değil de hediye gelmesi uygundur diyorlar. Tabii ne kadar doğrudur bilmiyorum. Ben bildiğimi aktarıyorum sadece. :)

Söylenene göre şöyle ki; ev almanızı niyet ederek veya istediğiniz birşeyi almanızı dileyerek 7 fil alarak evinize hediye olarak getirirse ve siz o hediyeyi kapıyı gören bir yere koyarsanız, dileğiniz gerçekleşirmiş. :) Dediğim gibi denemedim, ama bazen insan böyle şeylere inanmak istiyor doğrusu. :) 


Kemer yolundan çekilmiş bir fotoğraf bu. Yıllar sonra Kemer'e gitmek istedik bir gün, hem gezmeye hem de görmeye. Niyetimiz canlı bir tatil yerinin sahilini ve ortamını solumak ve gezmekti. Tabii istediğimiz gibi olmadı ne yazık ki... Ama yine de o yolu giderken, dağları gözlemlemek ve o manzaranın tadını çıkarmak güzeldi. E bir de ailem yanımda, daha ne olsun ki? :)


Duman dinleyerek yolculuk etmek, kesinlikle arabada dinlenecek müziklerden Duman şarkıları... Bu resim esnasında çalan şarkı Helal Olsun parçasıydı. :) Aaa bir de Sezen Aksu'yu çok yakıştırırım yolculuk müziklerine...  


Bu resim Kemer'in girişinden. Kemer'e gidip neden hayal kırıklığına uğradığımıza gelirsek, Bundan 7-8 yıl öncesinin Kemeri ile şimdiki Kemer'in alakası yoktu diyebiliriz. Sahili kapatılmış, her yeri otellerle kaplanmış bir tatil yeri haline gelmiş kendisi. Küçüklüğümde geldiğimde daha canlı bir Kemer hatırlıyorum oysa. Bu fikirde olan bir ben de değildim üstelik. Bilemiyorum akşam olduğu için mi bize öyle geldi, ki sanmıyorum, Kemer sadece kalınacak ve denize girilecek bir yer olmuş sanki. Ama dediğim gibi, hayal kırıklığına uğramış dahi olsak, bir Antalya tatilinin annem ve babamla geçtiği gibi, annem babam ve dedemle olmak bile güzeldi. :)


Yazımı kısa saçlı halimle kapatmak istiyorum. Artık böyle kısa saçlıyım ancak resimdeki halinden biraz daha uzadı diyebiliriz saçlarım. :) *Resim'in tarihine gelince Eylül tarihli ve kendi evimize döndükten sonra çekilmiş bir fotoğraf. :)


2013 Antalya Tatili; gerek denize girerek, az da olsa gezerek, an'larımı çoğunlukla okuma hallerim ile veya bilgisayar ile değerlendirerek, bazen de tatsız hallerle geçirilen bir tatil oldu... :) 2014 yazı da sevdiklerimizle bol gezmeli ve bol eğlenceli geçer inşallah. :) 

Böyle bir Antalya tatilinden kalanlar yazısı oldu bu da, dilerim beğenmişsinizdir ve benim kadar eğlenmişsinizdir. :) Ben yazıyı yazana kadar hava karardı burada da, gün battı ama affola baştaki gün batıyor dediğim hal. Başlarken gün batmak üzereydi, şimdi de karanlıktayız. :) 

Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Ve mutlu günler diliyorum. :) 

18 Kasım 2013 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #25


Önceki Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarımı burada bulabilirsiniz. :)

Daha fazla fotoğraf için ise İnstagram sayfama buradan bakabilirsiniz. :)

Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım, geçtiğimiz haftayı fotoğraflarla değerlendirmek için yazdığım bir yazıdır. Yazmaya başladığımdan beri, haftalık olarak değerlendirmenin bana epey faydasının dokunduğunu farkediyorum. Bir haftayı nasıl geçirdiğimi, boşa geçirip geçirmediğimi gösteriyor bu yazılar... Bu sayede haftaya daha enerjik başlıyorum. :)


Bakalım geçtiğimiz hafta nasıl geçmiş? :)






Hafta şen şakrak başladı. Kağan gün geçmiyor ki, garip yerlere girmesin veya biz onu garip yerlere koymayalım. :) Bu hafta başında da Kağan'ı Oyuncak sepetinin içine koyduk, üstüne de oyuncaklarını tabii. :) Kağan bey epey mutluydu halinden, oyuncakları ata ata da çıktı zaten sonra... :)


Maşallah alarak güzel bir haber verebilirim; önceki haftasonunda Cumartesi günü olduğundan çok iyi ve rahat adım atan Kağan, bu hafta yürümeye başladı ve şimdi küçük küçük adımlarla ve ufak tefek cesareti yene yene epey kolayladı. Kuzum şükür sonunda yürüdü. :) Ayaktaki bir hali de böyle artık. Artık cesaret ile ayakta da durabiliyor kuzum. Çok iyi haber bizim için, bir şekilde düşmediği halde düşmekten korktuğu için yürüyemediği tahmin edilen Kağan Efe, sonunda yürüdü... :) Şükür rabbime, allahım her miniğe nasip etsin... :)


Bu hafta ders çalışmalara elbette devam ettim yine. Ve bu dönemin derslerinden vize öncesi üniteleri biten ilk dersim, Sosyal Psikoloji 1 dersi oldu. Ardından 1 ders daha bitirdim. Ancak 3 ders bekliyor beni şimdi bir de, canım nedense istemiyor ama birkaç gündür çalışmak :( 


Kağan'ın uyku hallerini çekmeye ve beğendikçe internete koymaya devam ediyorum ara ara. :) Bu da bu haftaki uyku hallerinden biri. Can o can, maşallah kuzucuğa. :)


Cuma günü Kağan'ın halası, eniştesi, kuzeni, Babannesi ve dedesigil geldiler. Akşama kadar oturduk, akşamına da Kağan'ımızı da alıp gittiler. Kuzucuğum anne babası ile vakit geçirdi bu haftasonu evinde. Gitmeden önce otururken, Babam, yiğenim ve onun tatlı kuzeni Kadir Eren'i aynı karede çektim bende. :) Güzel değil mi? :) 


Eee Kağan gidince, Cumartesi gününü bir filmle değerlendireyim dedim bende. Eti Puf ile geçen bir Cumartesi oldu biraz da benim için. Eti Puf küçüklüğümüzün bisküvisiydi. Bazen sizi maziye getiren şeyler iyi gelir. Ama tabii bu eti puf'u annem dışarı çıkarken film izlerken yerim diye isteyince anladım ki; son zamanlarda boş zamanlarımda birşeyler yemeye sarılır olmuşum... Buna bir son vermeye karar verdim, hem de hemen... :/ Artık boş olduğumda yeme hissimi kovmaya başladım, artık gitsin benden çok uzağa...


Ve dün akşam Kağan'ım yeniden geldi evine. Eh evde bir küçük oldu mu bilirsiniz o ev nasıl sesle dolar. Kuzum geri dönünce ev yine sesli haline geri döndü... :) Allahım kuzuma ve kuzularımıza, uzun ve sağlıklı bir ömür nasip etsin... Ve neşelerini hiç eksitmesin... :)

İşte bir hafta daha böyle geçti. Haftaya görüşmek dileğimle, Esen Kalın. Güzel ve mutlu bir hafta bizlerle olsun... :) 

16 Kasım 2013 Cumartesi

Cumartesi Hali


Cumartesi halleri, hep evde olan biri için bile güzel bir haldir. En azından benim için hala öyle yani. Okul varken en çok Cumartesi gününü severdim. Sanki Cumartesi keyif yapmak ve biraz hayatın seyrinden uzaklaşmak için varmış gibi gelirdi, öyle olmaya da devam ediyor. :)


Bugün Kağan'ın yokluğunda, Eti Puf ve film keyfi ile geçti zamanım. 2'den sonra annem Özdilek'e gitti, bende Çalıkuşu Olmadan Asla diyerekten, 1986 yapımı Çalıkuşu dizisine kaldığım yerden devam ettim. Çalıkuşu kitabı en sevdiğim kitaplardan biridir. Ki bu sıra Fahriye Evcen'in başrol oynadığı yeni seri diziye de kapılmış durumdayım. Eski seri Çalıkuşu'nun bölümlerini izlemeye bu haftaya başladım, 5. bölümdeyim. 7 bölümden oluşuyor zaten, bugün yarın biter diye düşünüyorum. :)


Yukarıdaki Eti Puf'un esprisi de şudur; bilirsiniz biz kiloluların ağzı durmaz (Ki bunu üzülerek söylüyorum), bugün annem Özdilek'e gitmek için evden çıkmadan önce bir tane Eti puf istedim. Eti Puf; Küçüklüğümüzün bisküvisiydi. Geçen aklıma gelince babama aldırtmıştım, bugüne de kısmet oldu kendisi. 

Çok yemedim, 1 tane yedim. Ancak Eti Puf reklamlarını hatırlayınca, feci hissettim kendimi. Hani şu; "Yencez, eyvah yencez. Bizi yiyecekler..." olan. :) Ki bayılsam da reklamına, biraz kilo fazlama takmış durumda olan ben, rahatsız oldum yine ister istemez kendimden. Sanki bana diyorlar gibiydi. :(

Böylece farkettim ki; abur cubura düşkünlüğüm yok desem de, bu sıra boş vakillerimde yeme alışkanlığım oluştu. Ve bu da kilo fazlamın iyice canımı sıkmasına sebep oldu. Bu düzen böyle gitmez demeye başladığım bu sıra, yeniden yeni bir zayıflama uğraşına daha başlama kararı aldım. 



Bir ara Kilo Maratonum başlıklı ve sonradan Sağlıklı Beslenme'ye daha çok alışma düzenimi oturtmama sağlayan bir yazı tutuyordum bloğumda. Yazdıklarımı uygulasam da, bir yerden sonra sona gelmiştim. Ama iyice sağlıklı beslenme düzenimi oturtmama yardımcı olmuştu o yazılar. Mesela beyaz ekmeği bırakmıştık ailecek baya uzun bir süre. Ara sıra geri dönsek de beyaz ekmeğe, olduğunca yememeye çalışıyoruz yine de. Ama bir süredir biraz verdiğim kiloları geri aldığımı hissediyorum. Kalıcı kilolar veremedim yani. Dilerim bu sefer ki, öyle bir şey olmayacak kesin netice vereceğim...


 Kısacası bu Cumartesi, kararlar alınan bir Cumartesi olarak kayıtlara geçti. Başaracağıma inanıyorum bu sefer doğrusu, olur mu olmaz mı onu sonradan göreceğiz tabii. 

- Ama abur cubura bağlı bir kilom olmadığına emin olduğumu söyleyerek, boş zamanımda yiyecek bir şey aramamaya daha çok özen göstermeye karar kıldım. Ona en kısa zamanda bir yöntem bulacağım. 

- Hareketsizliğime de bugünden sonra son vereceğimi de bildirebilirim. Fizyoterapistimin de dediği üzere zamanı gelmişti artık... :)  Bu zamanı gelmişti'yi bastırarak söylüyorum, Çünkü fizyoterapistimin söylediğine göre kademe atlama zamanımız gelmiş. Ve benim de kendi kendime başlamam için planlar yaptık ve yöntemler de bulduk. Bu iyi haber yani... :) 


Bir Cumartesi böyle geçti işte. Bu sıra kesin kararlar almaya başladım yine, devamı gelmeye niyetli kararlar bunlar ama. Bu sefer cidden farklı gibi geliyor. Hayırlısı olsun o zaman diyelim değil mi? :)

Sizin bu sıra verdiğiniz kesin kararlar var mı? Ve Zayıflama adına planlarınız hep var değil mi? Bendensiniz sizde, benden... :) Sevgilerimle...


14 Kasım 2013 Perşembe

Dünün ve Bugünün Ardından; Bir Hayale Doğru



Dün öğlen sonunda şöyle güzel bir gökyüzü hakimdi. İnstagram sayfamı takip ediyorsanız, gökyüzünü ve doğaya olan hayranlığımı bilenler vardır; böcek fobime rağmen... :)

Bugün içimden böyle bir yazı yazmak geldi çünkü diyeceklerim var esasında. Bir süredir yine yazamaz oldum. Bildiğiniz gibi Aöf Vizeleri yaklaştı. Vizelere 1 ay kalana kadar, vize konularını bitirmek için kalan ünitelerimi bitirme telaşına tutuldum bu sıra. 3 gün sonra vize konularım bitmiş olacak inşallah, ve toplu olarak vizelere kadar iyice çalışmaya devam edeceğim... :) Geçen sene rahatsızlıklarımdan ötürü ilk dönemde şartlılarım kalmıştı, okul hayatımın en kötü notları oldu o 4 ders. :) Ama bu sefer olmayacak kararlıyım... Allaha şükür bu sene iyi gibiyim, Allahım bozmasın. :) 


Dün ilk 2 dersimin vize öncesi ünitelerini bitirdim mesela bu dönemin. :) Darısı diğer derslerin başına diyorum... Önceki senenin ilk dönem derslerinden sorunum yok şükür. Ah neden geçemedin derseniz, rahatsızlıklarımdan ötürü işte. :)

Dün ders çalıştım 2 ders bitirdim, bugün de zamanımı Felsefe'ye ayırmıştım aslında ama olmadı. Geçelim bugüne... 



Bugün resimde görüldüğü gibi, günümü Felsefe çalışmaya değil yazmaya ayırdım saat 4'ten sonra... İhtiyacım olan şey buydu uzun zamandır. 2-3 gündür daha fazla düşünmeye başladım, planlı olmak adına yaptıklarım dersler ve rutinimi geçemedi nedense. Birçok yapmak istediğim şeyleri hayata geçiremedim mesela. Buna büyük etken de toparlanma halleri adı altında bir şeydi... Yazma düzenimi de yavaş yavaş oturtturmaya çalıştıysam da burası için, birçok şeyi de gerçekleştirememek epey rahatsız ediyordu beni son zamanlarda... 

Bugün güzel bir adım attım o sebeple işte. Sonunda yapmam gerekeni bugün yaptım yani. :) Defterlerime yazmayı bırakmıştım Haziran'dan sonra, yeniden başladım. Ve en önemlisi büyük hayallerimden birine kavuşmak için bir adım attım sonunda bugün. 

Ve evet bu sefer inanıyorum; bu bir hayale kavuşmak için atılan etkili bir adımın yazısı... :)


* Bence Büyük Hayaller, Siz Emin Olana Kadar Beklemeye Değer;

Beklememi gerektiren ve yapabileceğime son zamanlarda inanmadığım bir hayal olmaya başlamıştı en son. Büyük Hayallerimden biriydi bu, Üniversite okumakla beraber... 

Büyük hayalime gelince, o hayal birçok kez de bahsettiğim; Kitap yazma hayalim... :) Bu hayatımın en büyük hayallerinden biridir esasında. Gerçekleşir mi bilmiyorum, ama çok istersem olur biliyorum. Olmazsa da yeterince istememişim demek ki diyeceğim, çünkü ben çok istersem başaracağıma inanıyorum... :)

Bugün bu konu hakkında başlayamama sebebimi, kendi korkularımı ve olurlarımı olmazlarımı yazdım üstteki defterime... Ve açıkçası bugüne kadar yazmamam için bir sürü sebep bulmuşum kendime, defteri açıp yazmaya başladığımda anladım...

Ama bazı şeyler olmayınca da olmuyor biliyor musunuz? Buna inanıyorum doğrusu. Belki de zamanı bugündü... Bugün elektrikler kesilmese, evde yalnızken önümdeki defterlere uzanmayacaktım, izlediğim Armageddon filmine devam edecektim. Ve kendi kendimi yemeye de devam edecektim. Elektriğin kesilmesi bana yaradı, belki de rabbimin ve evrenin verdiği bir fırsattı bana. :)

Aslında hayalimi gerçekleştirmeye başlıyorum yazısı da değil tam bu yazı, kendime yazdığım notlar dizini bir bakıma. Çünkü düşünüyorum da bazen bir hayali gerçekleştirmek için, o hayali gerçekleştirene kadar ne kadar çok istediğimizi hiç unutmamalıyız. Birilerinin bizi motive etmesini beklemeden, kendimizi motive etmeye uğraşmalıyız. 

Ben gerçekten istiyorum ama bazen korkular esir alabiliyor işte; saçma sapan korkular, asılsız korkular... İçimizdeki karamsarlığın bizi baskı altına aldığından ötürü doğan korkular bunlar. Evet bunları bilsem de, yine de korkumun esiri olabiliyorum işte bazen...

Aslında beni korkutan, değişimin ta kendisi. Değişimi sevdiğimiz kadar korkarız da bazen, bu bir gerçek. Ben değişimden ve olacakları bilememekten korkuyordum. Olumsuz sonuç alırsam, ya da sonucu olumlu da olsa bu bana "Aslında istediğim bu değildi" dedirtirse... İşte bu zamana kadar geçen sürede, yani Haziran'dan bu yana, bu sebeplerdi beni korkutan...


Ve bu kadar ayrıntıya girdikten sonra demek istiyorum ki; korkularımı yendim burdayım... Ve kendime bu yazı, vazgeçmemem için. "İstediğimde birçok şeyi başarabildiğimi gördüm. Ben bunu da başarabilirim. Ama çok istediğimi asla unutmamalıyım. Bu yazı kendime bir not, karamsar yanım beni korkuttuğunda kendi kendimi motive etmek adına..."


Ve dilerim tüm bu kararlığım devam edecek ve ben hayallerimi gerçekleştirmek adına çalışmaya devam edeceğim... Ve umarım vazgeçmeyeceğim de... :) 
Bir de bu kararlığımın aynısından zayıflamak için de alabilmeyi istiyorum kendimden, hem de bir an önce. :)


Beni sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu hayalimde de kararlı olma yoluna sonunda girdim. Ve dilerim sizler de benim gibi içinizdeki korkularınızdan kurtulmak için bir adım atar ve bir an önce yol almak için çabalamaya başlarsınız... Bu insanı çok hafifletiyormuş, başlamak için düşüncelerinizle kendinizi yormaktansa bir yerden başlamaya çalışmak, bir an önce yapılması gerekenmiş... 


Biraz rahatlamış olarak, Sevgilerimle... :)


13 Kasım 2013 Çarşamba

Sezen Aksu Modundayım Bu Ara


Evet, başlıkta da dediğim gibi; Sezen Aksu modundayım bu ara. Bunun sebebini ve nasıl olduğunu anlatacak olursak; geçen odamdaki masaüstü bilgisayara oturduğumda, eski bir Sezen Aksu albümünü dinlemem ile başladı bu durum. Bilir misiniz, benim en sevdiğim albümlerdendir Sezen Aksu'nun Şarkı Söylemek Lazım albümü. Mesela sayılı albümlerimden biri o albümdür. Ah, yine dinleyesim geldi şimdi... :)




Ne diyordum; Sezen Aksu modu diyordum en son... Sezen Aksu benim sevdiğim sanatçılardan biridir. Geçen dediğim gibi odamdaki masaüstü bilgisayarı açıp biraz takılırken akşam vakti, Sezen Aksu'nun Şarkı Söylemek Lazım albümünü dinledim. Sanırım dinlemeyeli olmuş biraz. Kasetten dinlerdim eskiden, artık bilgisayardan dinliyorum mecbur. Kaset çalarımız bozulmasaydı hala kasetten dinleyebilirdim aslında. Kaset-Çalar ne güzel bir şeydi zamanında...


Şimdi ara ara, bazı dakikalar Sezen Aksu modum beni dürtüyor, bir Sezen Aksu açıp dinleyesim geliyor. Yine böyle bir moda girerken 2 gün önce falan, Youtube'da O Kadın filmine rast geldim. Evet, bir bakıma izledim yazısı gibi de oldu bu yazı... Neyse denk geldiğim O Kadın filmini izlemeye koyuldum birden gece vakti, Sezen Aksu şarkıları içeren enfes bir film. Aslında film tadında, Sezen Aksu şarkılarının bir araya getirilerek yapılmış uzun bir klip de denilebilir. :) Gece gece de güzel gitti doğrusu...


Filmin başrolünü Selin Demiratar oynuyor, Tardu Flordun da esas adamımız rolünde. Anlatanlar rollerinde de; Nefise Karatay ile Erol Günaydın var... Diğer oyuncular da, üst afişte görüldüğü gibi; Burak Hakkı, Başak Sayan, Şebnem Dönmez, Burhan Öçal... İzlemenizi ve müzikle filmin bütünleşmesinden doğan güzelliği doya doya yaşamanızı tavsiye ederim, tabii Sezen Aksu şarkıları seviyorsanız... 


Diyeceksiniz ki; Sezen Aksu modunda olmak nasıl bir şey? Şöyle ki; bu sıra sürekli kafamda Sezen Aksu şarkıları çalıyor mesela, şarkıların etkisinde epey dalabiliyorum bazen. Duygusal moda daha da yatkınım bu sıra yani, tüm bunlardan ötürü. Sezen Aksu'nun şarkılarında ve sesinde başka bir tını var; hem rahatlatan, hem de içinizdeki hüznü dışa vurmanıza yardımcı olan. Hüznü dışa vurmak sadece ağlamak olarak değil, Sezen Aksu şarkılarını söyleyerek de içinizdeki hüznü atabilirsiniz. Bu bazı şarkıların ve şarkıcıların etkisinde gelişebilen bir durum...


Kısacası; kafamda Sezen Aksu'nun bir Dansöz Dünya şarkısı çalıyor bu ara, bir de Herkes Yaralı... Aslında dünyayı ve hayatı anlatan iki şarkı ikisi de. Şarkı Söylemek Lazım şarkısı var tabii bir de... Bu sıra çevremde içindeki yaralı çocuğa göre davranan çok kişi varken hem de... 

Not; Aşkım Kapışmak'ın tabiri ile yaralı çocuk, yaralı olduğunuz yanınız anlamına geliyor. Bugün kendisi Show Tv'de Gülben Show'da idi ve çok güzel bir programdı... :)

Yazımı bitirirken, Sezen Aksu'nun Herkes yaralı şarkısını paylaşarak susmak istiyorum. Ve bir yandan da, "O zaman şarkı söylemek lazım, avaz avaz" diyorum. Arada çekinmeyin, avaz avaz şarkı söyleyin, feci dinlendiriyor insanı...


Sevgilerimle, Sezen Aksu'ya ve sanatına da saygılarımla... :) - Sezen Aksu - Herkes Yaralı...



11 Kasım 2013 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #24



Önceki Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarımı burada bulabilirsiniz. :)

Daha fazla fotoğraf için ise İnstagram sayfama buradan bakabilirsiniz. :)

Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım, geçtiğimiz haftayı fotoğraflarla değerlendirmek için yazdığım bir yazıdır. Yazmaya başladığımdan beri, haftalık olarak değerlendirmenin bana epey faydasının dokunduğunu farkediyorum. Bir haftayı nasıl geçirdiğimi, boşa geçirip geçirmediğimi gösteriyor bu yazılar... Bu sayede haftaya daha enerjik başlıyorum. :)


Bakalım geçtiğimiz hafta nasıl geçmiş? :)



Geçtiğimiz hafta akraba gününün annemde olması dolayısıyla Pazartesi'den kalabalık başladı haftamız. Ama sonrasında sakin ve yine derslerle geçen bir haftaydı. Başlamayı istediğim uğraşlarıma başlayamadım, ancak umarım onlar da bu haftaya kısmet olur. :)


Pazartesi gününden haftaya bir telaş ile başladık, akraba günü annemde idi Pazartesi günü. Sabah kahvaltısında Kağan ve ben vardık. Beraber kahvaltımızı yapıp, Kağan'ı uyutunca ben; hazırlık telaşı geçene kadar yani misafirler gelene kadar bana boş zaman doğdu. :) Elime bir süredir hala okuduğum kitaplardan birini, Martin Eden'i aldım okuma köşesi yaptım kendime balkonda. :) 

Elimde şu an 3 klasik var okuduğum, çok iyi gidiyorlar aslında. Ama hala elimde olmalarının sebebi, gündüz dersten fırsat bulamadığımda gece okumam. Ve Martin Eden harici diğer iki kitabın, gece okurken epey uykumu getiriyor olmaları. :)


Bu tabak gün menümüzdü. Annemin ve Sakine teyzemin eseri. Yapanların ellerine sağlık, çok güzeldi doğrusu. Ben böyle tabak veya yediğimi içtiğimi fazla paylaşmayı sevmiyorum aslında. Mümkün olduğunca da az paylaşıyorum böyle şeyleri, yemek sunumlarından dolayı paylaşıyorum bazen de. Tablo gibi sunumları mesela. Ancak bu tabak dostlarım içindi. :) Uzakta olan sevdiklerim, dostlarım için. Şükür ailemin fertleri yanımda ve yakınımda olsa da, sevdiklerim ve can dostlarımı özlemek de kaçınılmaz. Uzaklıklar, yakınlaşır inşallah en kısa zamanda. :)



Bulut görüntüleri ve bulutların oluşturduğu eşsiz tablolar sık sık karşıma çıkıyor, ya da bazen ben zorluyorum. Geçtiğimiz haftada bir benzetme söz konusu oldu tarafımca. Bulut benzetmelerine devam yani. :) Bulutların doğal görüntülerinden çıkan sonuçlarına bayılıyorum... =)

Gelelim üstteki resime, siz neye benzettiniz bilmiyorum ama; ben papağana benzettim işte. :) (yazının üstünde) Gagası, ve tek kanadı belli olan bir papağan. :) Bulutları, gökyüzünü seven ben mi benzetiyorum bilemiyorum. Ama benzetemeseniz bile, güzel bir görüntü değil mi? :) Günbatımı, gökyüzü, bulutlar... Belki de gökyüzü bir şeyler söylüyor, gibime geliyor bazen. :) 


Pazartesi günü akraba gününde, annemin bana yapacağı kalemlikten söz açıldı. :) Ders çalıştığım ve yazmayı sevdiğim dolayısıyla, kalemlerim gittiğim odalarda ve yerlerde açıkta kalıyordu bir çantası olması gerekiyordu artık. Önceden kullandığım kalemliklerim artık olmadığı için, iyiden iyiye bir kalemliğe ihtiyaç duyuyordum. Bende alacağıma, kendim yapabileceğim güzel bir model ararken, kare motifli bir kalemlik gördüm internette. Annem yapar diye düşündüm. Annem de yaparım diyince, beklemeye koyuldum. Çünkü bu haftasonu ablamlara gidecektik ve motifler ablamlardaydı, orada yapacaktı annem. :)

Annem Kağan'dan fırsat bulup yapamayacak durumda aslında. Elif yengem "Ben yaparım, bende motif var." dedi, bende bu duruma epey sevindim. Bu sıra annem epey meşgul oluyor Kağan ile çünkü. :) Yengem sağolsun akşamına motifin örneğini istedi, telefondan resmini attım. Yengem de sabahına fotoğrafını yolladı, Perşembe günü de elime geçti kalemliğim. Yengemin emeğine ve ellerine sağlık tekrar, çok güzel değil mi sizce de? :) Ben severek kullanmaya başladım, dantel yapabiliyor olsam ben kendimde yapacağım o derece. :)


Bu Cumartesi ise, bayramdan sonra ilk defa dışarı çıktım. Önce Kağan'ı doktor kontrolüne götürdük, durumu gayet iyi şükür. 1 ay sonrasında tekrar randevusu var. :) Doktor kontrolü sonrasında da Kent Meydanı Avm'ye gezmeye gittik annem babam ve Kağan'ım ile. Kış gelince, ben mümkün olduğunca az dışarı çıkarım. Soğuktan etkilendiğimden ve çoğunlukla dayanamadığımdan ötürü. Çok soğuğu ve üşümeyi sevmiyorum doğrusu. :)

Kent Meydanı'nda gezerken eğlence bölümünde, bir oyuncak otomobilin üzerinde Dido Kart yazıyordu. :) Şu araba şeklinde biniyorsunuz da, önünüzdeki ekranda giden arabayı direksiyon ile yönetiyorsunuz, işte öyle türden bir oyun arabasıydı. :) Her yerde kendimden bir şeyler bulabilme kapasitem oluyor bazen. 
Dido Kart, işte o kadar... :D 
(Hadi iyiler reklamlarını da yaptım, en bedavasından) :)

 Kent Meydanı'nda çok gezmedik, ancak güzel bir gündü. Ben kendi adıma işimi hallettim, puzzle halımı aldım yanında da 3 kitap aldım. :) Akşamına da, ablam ve eniştemi de alarak bize geçtik. Benden mutlusu yoktu yani, güzel bir haftasonu oldu yine. :)


Ailecek yapılan Pazar kahvaltısı candır, diyorum ben. Cumartesi Kent Meydanı sonrası ablam ve eniştemle buluşup, bize gelmiştik. Pazar sabahında da eniştemi Pazar mesaisine yollamadan önce, ailecek kahvaltı yaptık. Ailecek yapılan her kahvaltı güzeldir doğrusu, ama kimsenin çoğunlukla işi olmayan bir gün olan Pazar günü ayrı güzel. :) 

Allahım ailemizle mutluluk ve sağlıkla yapacağımız nice kahvaltılar nasip etsin. Not: kamerada görünmeyen eksik çay bardağı, benim çay bardağım. :) 


Eller dişlerde, sakince oturup müzik dinleme halleri, dünün görüntüsü. Biz diş çıkarıyoruz yine, bu dişler tamamlanana kadar kaşıntı ve sıkıntılar ara sıra gelip gidecek böyle sanırım. Kimbilir biz ne acılar çektik, Allah kolaylık versin cümlesine :)


Ve bu resimde dünün anısınaydı. Facebook'tan alıntı kendisi. "Olmasaydın, Olmazdık." cümlesi, benim için derin ve yanlış anlaşılması saçma bir cümle. Atatürk'ü bu cümle ile peygamberleştirdiğimizi düşünenlere sözüm; büyük bir öndere yapılan minnet borcunu anlatmak için söylenen bir cümledir bu cümle. Bu vatanı kurtarmak için kanlarını döken atalarımıza ve büyük önder Atatürk'e minnet borcumuz var. Atatürk'ü ölüm yıldönümünde ve daima saygıyla anıyorum, çünkü bu cumhuriyet bu vatan bize atalarımızdan kalan büyük bir hediye ve emanettir... Atalarımızı hiçe saymak ise, büyük ihanettir bence.


Böyle geçti bir haftamız... Haftaya yine böyle bir yazıda görüşmek üzere diyorum, sevgilerimi sunuyorum. :) Okuduğunuz için teşekkür ediyorum :)


10 Kasım 2013 Pazar

Bir Bayram Sürprizi


Süprizler Candır, Sürprizler bazen canlandırır... :)

Süprizlere bayılırım, hem güzellikler sunar hem de özel olduğunuzu hissettirir insana. Mutlu olmanız adına, güzellikler sizi bulur sürprizler sayesinde bazen... :) Sürpriz yapmaya da, süprizle karşılaşmaya da bayılırım bu yüzden. Çünkü sürpriz yaptığınız kişi sizin için özeldir, ve sizin içinde özel olan birinden bir sürpriz alırsanız size sürpriz yapan için de siz özelsinizdir, anlarsınız bunu... :) Dilerim samimi sürprizler ve güzellikler bizleri bulsun... :)


Ablam ile eniştem bayramda bizdelerdi. Bayramın 3. gününde eniştemin babası geldi, evlerine gittiler. Ertesi gün de çıkıp bize geldiler geri. Kağan'ın diğer dedesi bir sürü oyuncak almış. Eniştem benim de elime bir torba tutuşturunca, epey şaşırdım. Kağan'a oyuncak almaya gittiklerinde bana da bir süredir istediğim bir şeyi almışlar. Aklıma gelmedi ne olabileceği, ta ki açıp görünceye kadar. Büyük bir kutu, ancak ne olabileceği konusunda sadece kutu oyunu olabileceği geliyordu aklıma. :)


Nasıl aklıma gelmedi anlamadım sonradan ama, içinden bir puzzle çıktı Ne zamandır ilgilenmeye başlamak için bir puzzle alma düşüncesi vardı aklımda. Eniştemle ablam beni düşünüp 1000 parçalık puzzle almışlar. :) Sağolsunlar beni çok mutlu ettiler. Çok istemiştim, ancak bir türlü kısmet olmamıştı. Hala başlamadım puzzle'ı yapmaya ama, daha dün aldım puzzle halımı. Yeni başlayacak bile olsam, önlemlerim var tedbirliyim yani... :)
Ks Games'in sitesinden aldım bu resmi. Ben kendim çekmeyi unutmuşum resmini. Yarın bugün başlayacağım inşallah. Bana yüz hatları çok güzel geldi kadının, duvarıma da yakışacağına eminim, tabii ablamlar kapmazsa. :) 

Bunu yazmak istedim bugün de. Dün Bursa Kent Meydanı Avm'den Puzzle halımı da alınca, başlamak için adım atmaya tamamen yaklaştım yani. Vize öncesi ünite çalışmalarımı bitirince, puzzle çalışmalarıma başlama sırası gelecek. O zamana kadar da inşallah, dün aldığım 3 kitabım ve puzzle halımın yazısını da yazarım. :)

Kısacası; sürprizler güzeldir, insana kendisini özel hissettirir. Ben kendimi özel hissettim bir kez daha, benim için özel olan ailem tarafından. Buradan tekrar ablam ve enişteme teşekkür ediyorum, ailemi seviyorum. :)

7 Kasım 2013 Perşembe

Şiirlerle Hayat #5 - Herkes Öldürür Sevdiğini



En son Nisan ayında yazmışım bu seriye. Oysa severek başlattığım bir seriydi. Ancak Mayıs ve Haziran'la gelen sıkıntılar, bloğa ayırabildiğim zamanı mecburen azalttığı sırada bu seriye de vakit ayıramaz oldum. Geri dönüşüm, muhteşem olacak ama... :)

Önceki Şiirlerle Hayat yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz... :)



*Resim Google görsellerden alıntıdır.

Tuncel Kurtiz'in sesi ve yorumuyla, sevdiğim şiirlerden biri ile devam edeceğim bu seriye. Aylık mı, yoksa 2 haftada bir mi yazsam karar veremedim henüz. Ama şiir olayı güzeldir, gerek yazar gerek okurum. Ve şiir hayatımda olmaya devam edeceklerden biri; yazmak gibi, okumak gibi... :)

Aslında bu yazı Ekim ayında yazılacaktı tarafımdan, düşüncem oydu. Tuncel Kurtiz; Ezel dizisi ile sesine ve şiir okurken ki yorumuna, hayran olduğum bir sanatçı haline geldi. O zamandan beri Tuncel Kurtiz'e ve Ezel dizisinde oynadığı karakter Ramiz Dayı'ya hayranımdır... :)

Ne yazık ki, Tuncel Kurtiz'i 27 Eylül'de kaybettik. Allah Rahmet Eğlesin, mekanı cennet olsun tekrar. Ölüm, hayatın en büyük gerçeği sanırım. Her karşılaştığımızda erken gibi geliyor, ama her ölüm erken aslında. Allahım hayırlı ölüm nasip etsin, en güzel dua bu sanırım. Allahım sevdiklerimize uzun ömür versin, bir de bu tabii...


Ezel dizisinde Ramiz dayı karakteri ile çok sever olmuştum Tuncel Kurtiz'i. "Herkes Öldürür Sevdiğini" şiirini okumuştu dizinin bölümlerinden birinde. O zamanlar ilk kez duymuştum bu şiiri, Ramiz Dayı'nın (Tuncel Kurtiz'in) sesinden. Oscar Wilde'nin şiiriymiş esasında, sonradan öğrenmiştim. Ama ilk duyum aklınızda yer ediyor sonuçta. Ben çoğunlukla "Tuncel Kurtiz okumuştu ya" derdim, Lise son'da idim o zamanlar... :)

Durmadan o şiiri dinledim bir süre, gerçekliğini tarttım aklımda. Gerçekten Herkes Öldürür Mü Sevdiğini? 

Hala bazen dinler ve düşünürüm aklımda gerçekliğini. Benim de bazı yanlarımı öldürenler oldu bu zamana kadar aslında; gerek sevenlerimdi, gerek sevdiklerim... Ama önemli olan yeniden canlandırabilmekmiş ölen yanlarınızı, sonradan öğrendim bunu. Sonuçta herkes öldürebiliyormuş sevdiğini... Kimi bilmeden kimi bilerek, kimi ise bilmezden gelerek... Kimi ise sevgiye, gerçek sevgiye teslim olmamak için korkaklığından... Allahım korkakların eline düşürmesin bizleri; içimizde kendilerini veya onlara karşı sevgilerimizi öldürecekler, tam yapsın işlerini yaralı bırakmasın bizleri... Umarım anlatabilmişimdir derdimi... :)

Fazla birşey demeyeceğim, şiir kendini anlatıyor çünkü. Benim düşüncelerimin özeti, yukarıdaki 1-2 cümle işte... Ama sevdiğiniz tarafından incitilmeye uğradığınızda, güvensizlik sarar etrafınızı. Önemsiz birine bile güvenemez olursunuz. Böyle yıkımlardan sonra dinlenmeye ve toparlanmaya bakın en iyisi. Çünkü Herkes Öldürdü diye ölmeye kalkmamak gerek...

Sizleri Tuncel Kurtiz'in sesinden Oscar Wilde'nin Herkes Öldürür Sevdiğini şiirini dinlemeniz için yalnız bırakıyorum. :) Videonun altına da şiirin sözlerini bıraktım, bir yandan okur bir yandan dinlersiniz diye... :) İyi dinlemeler...

Ve beni okuduğunuz için teşekkürler... :)

Tuncel Kurtiz - Herkes Öldürür Sevdiğini




Herkes Öldürür Sevdiğini - Oscar Wilde

Oysa herkes öldürür sevdiğini,
Kulak verin bu dediklerime

Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,

Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;

Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;

Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;

Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;

Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama Herkes Öldürdü Diye Ölmez ..

Oscar WILDE