27 Temmuz 2013 Cumartesi

Bu Sabah - (21 Yaş Güle Güle)




Bu sabah Kağan tarafından yüzüm tırmanılanarak uyandırıldımm yine. Bu sıralar bu çok olmaya başladı. :) Ama bıdığa kızılmıyor da. Yataktan kalkmamaya direndim uyanmış da olsam. 

Sonra beni uyandıran Kağan bey, bir baktım ki ayak ucumda. Annem uyutup ayak ucuma da yatırınca pek bi bozuldum. :) Bizi uyandırıp kendisi uyuyor sıpa. Ne yapalım yaşımı başımı almışım, susayım en iyisi dedim bende. Ve an'ı fotoğrafladım... :)


Bugün benim doğum günüm. Parantez içerindeki sayı, doldurduğum yaşım. Bir yaşı daha geride bıraktım bugün. Sabah kalktığımdan bu yana doğum günüm olduğunu evde bilen bir ben varmışım gibi. Sıkıntıdan fotoğraf çektim durdum yine. Saçlarımı da biraz şekillenmiş görünce, Eğlendiririm kendimi dedim yine. Merak ediyorum doğrusu unuttular mı, rol mü yapıyorlar? :)

Resimlerle özetleyecek olursak bugünün sabahını;
 

1.) Saçlarımın şekilli güzelliğine kapılmış ben vardım önce. Ama Antalya'da iken saçlarıma kıyacak olmak canımı sıkmaya başladı azıcık. Allahtan kökü bende. :) 

2.) Annem ve babam 1 haftadır doğum günümden bahsetmiyorlar. Doğrusu unuttular mı diye işkillenmeye başladım. Ben fotoğraf çekerken kendimce, babam geldi; "Yoksa unuttunuz mu baba?" bakışı attım, anlamadı. Ama dedim ya, bakıştı işte. Belki sabrımı deniyorlar, belki de süpriz yapacaklar diye susuyorum şimdilik. :) Yine de unutmadıklarına inanıyorum.

3.) Bugün saçlarımı salıp bir değişiklik yapayım dedim, mavi kurdeleli tacımı taktım. Kahvaltı sonrası da fotoğraf çekinmeyi ihmal etmedim. 

4.) Bugün benim doğum günüm 21'i geride bıraktım. 22. yaşım da uğurlu gelecektir inşallah. Bu da doğum günü çocuğu hali. Tüm gelen; "İyi ki doğdun, İyi ki varsın" kutlamalarından mutlu olmuş bir Didem var bugün yine... :)


Bugün 21 Oldum... Doğum Günü Hislerim... :) 

21 yaşımı da doldurmuş olmanın verdiği garip hissiyat içindeyim sabahtan beri anlaşılacağı üzere. Birçoğu gibi 18 yaşıma kadar büyüme heveslisi olan ben, 18 yaşımdan sonraki yaşlarımı garipsemiştim bu seneye kadar. Ama her yaşın ayrı güzelliği varmış. Kötü hissetmiyorum kendimi artık. 21 oldum, 30'a kadar da sızlanmaya gerek yok diye düşünüyorum. Genciz daha şükür. :)


Doğum günlerime bayılıyorum, bir kutlama yapılsa da yapılmasa da... Her doğum günümde, "İyi ki doğdun, İyi ki varsın" gibi kelimeleri duymak hoşuma gidiyor. Ben içten olduğuna inanıyorum söyleyenlerin. Ve her sene de "İyi ki doğmuşum." diyorum. Annem ve Babamdan oluşuma, dünyaya gelişime, tanıdıklarıma hiç pişman olmadığıma şükrediyorum. 21 yıllık yaşamıma güzel dostluklar ve güzel anılar sığdırdığımı düşünüyorum. Bundan dolayı da mutluyum bugün... :)


Ve bu sene çok öğretici bir sene oldu yine. Yeni sınavlar verdim hastalığımla ilgili ve anladım ki savaşmaktan hiç vazgeçmeyeceğim, vazgeçmeyeceğiz. :) Hayat ince dersler verdi bir de bu sene yine, yapmam ve yapamam dediklerime "yaparsın" diye karşılık verdi. Büyük konuşmamak gerektiğini bir kez daha anladım... :)


Yeni bir yaş, yeni bir fırsat daha demektir. Geçen sene şöyle demişim,

"Her sene doğum günümde yaptığım bir şeydir; geride bıraktığım bir yaşı doldururken boşa yaşayıp yaşamadığımı düşünürüm. Geride bıraktığım yaşımı düşünüyorum da; ne bir pişmanlık var ardımda bıraktığım, ne de tasa… Eğer bilmeden, istemeden, fark etmeden, birini üzdüysem veya kırdıysam; Affola… Ve şimdi yeni yaşıma, Merhaba… :)"

Bu sene de pişmanlık duyduğum olmadı şükür, elimden geldiğince hayatı dolu dolu yaşamaya gayret ettim. Ve bundan sonra da devam edeceğim. Olur ya insanız; bilmeden, istemeden, fark etmeden, birini üzdüysem kırdıysam; Affola... Ve şimdi yeni bir yaşa daha, Merhaba... :)


Sevgilerimle... :)

25 Temmuz 2013 Perşembe

Bloğumun Başlık Veya Kapak Fotoğrafı


Yazdığım bu sayfaya değer veriyorum, yazmayı ve benim gibi okumayı sevenlerle bir arada olmayı bir şeyler paylaşmayı seviyorum... Ve bu sayfanın sevdiğim ölçüde güzel olmasını ve en önemlisi de beni anlatmasını istiyorum en çok.

Eksik olarak gördüğüm bir başlık fotoğrafı vardı bu sayfa için ne zamandır... Ve o fotoğraf ne olsa diye bayadır düşünüyordum. Aslında hep aklımda bir fotoğraf vardı ki, benim en sevdiğim fotoğraflarımdan ve beni anlatan güzel fotoğraflardan biri olduğunu düşünmüşümdür hep... :)


O fotoğraf 16 Kasım 2011 senesinden. İyi ve net hatırlıyorum o tarihi, bir o kadar güzel ve bir o kadar da enteresan bir gündü sanırım o sebepten ötürü unutmamışım... Bazı şeyler unutulmuyor işte... :)



Fotoğrafın orjinali budur. Üzerinde sadece ışık oynaması yaparak bu fotoğrafı düzenledim işte. Dediğim gibi bu fotoğrafımı çok seviyorum işte. :))



Renginde yaptığım düzenleme net görülsün diye bu tarzını da göstereyim dedim fotoğrafın. Bunu da kaydettim, daha sonra kullanırım diye. Alnımdaki parlayan ışığı ve arkamdaki ışığı düzenledim böylece. Unutmadan, bir de önümde telefon gözüken kısmı kestim. Daha düzgün görüntülemek için. :) 



Gelelim Kapak veya Bloğumun Başlık Fotoğrafının son haline. İşte son hali budur... :) Beğenilerinize sunarım. 
Açıkçası kendini beğenmişlik olarak görülmesin ama, ben güzel buldum ve çok sevdim. :) 
Kullanıyordum zaten ama bundan sonra daha çok kullanacağım bir fotoğraf olacak gibi gözüküyor. 
Yine kanım ısındı çünkü bu fotoğrafıma. :)

Sevgilerimle... :) 

23 Temmuz 2013 Salı

Fotoğraflarla 1 Haftam - #8


Haziran'da rahatsızlığımdan ötürü bu serimi devam ettirememiştim. Daha sonrasında Haziran'dan Kalanlar Fotoğraflarla yazısı yazmıştım. Bu serinin bundan önceki yazısıdır kendisi, burada bulabilirsiniz... :)

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için ise buraya tık tık... :)


3 Temmuz'dan yana yine yazamadığımı farkettim şimdi işte. :) Yani geçmiş 3 hafta yine, utandım bak şimdi. :) Şaka bir yana, düzenli şekilde devam ettirmek için yazılarımı, sağlığımdan fırsat bulamadım ne yazık ki... Ama bundan sonra daha iyi olacağım inşallah. Beni yıldıramaz hiçbir kuvvet. :))

Bu arada bu yazıyı Antalya'dan yazıyorum, oysa hayalimde Gemlik'te yazmak vardı... :) Herşey kısmet işte...

Biz gelelim en iyisi kısaca neler olmuş ben yazmayalı? :) Buyrun


Bir Pazartesi günüydü bu fotoğrafı çektiğimde, yanlış hatırlıyor da olabilirim. Gemik'te yelkenciler kulübü var. Ve İlkbahar, Yaz, Sonbahar eğitime ve gezintiye çıkarlar. :) Onların toplu eğitimlerini izlemek çok zevkli oluyor doğrusu. Bu fotoğrafın adı da; Gün Batımına Koşan Yelkenliler... :)

 Sonrasında yelkenlilerin Gün batımının görüntülerini de çekmiştim. O da İnstagram'da bulunmakta...




Kağan'ın bu fotoğrafta da gösterdiği gibi (ki bu hareket Kağan'ın bir süredir meşhur hareketidir), Kağan 7 Temmuz'da 1 yaşına girdi. 1 yıl nasıl geçti bir sordum kendime doğrusu. İyi ki doğmuş benim kuzum. Teyzelik çok güzel bir duyguymuş... :) 


Bir süredir Uyku Halleri fotoğrafı yayınlayamadım pek yazamadığım için. Ama çekmeye devam tabii. :) Kağan'ın uyku hallerine bayılıyorum. Bebekler uyurken bir ayrı güzeller sanki. Bu da Kağan'ın mama sandalyesinde uyuma hali... Çok artistik değil mi ama? :))


Evde çocuk olunca o eğlenirken, siz de eğleniyorsunuz. Bir yerde bazen kendinizi çocuk sanıyorsunuz o derece. :) Çocuklar dünyanın en güzel canlılarından... Bu fotoğrafın çıkış noktası komik oldu aslında. Herkes bebeğini televizyona çıkarıyor ya, biz de böyle çıkarırız dedik işte. :D Biz çok eğlendik, fikir zaten anlık geldi. Düşünmeden... :) Sonuç bu oldu işte, Kağan Televizyona çıktı... :))


7 Temmuz akşamına Ablam ile Eniştem gelemeyince, eniştem iş gezisinde olduğundan ötürü, bizde 8'inde kutlama yaptık tatilde olmayan akrabalarımızla birlikte. :) Kağan'a öncesinde ne kadar mum üfleme eğitimi vermeye çalışsak da, ilk doğum gününde mum üfleyemedi. Ablam ile doğum gününü üflerken bu fotoğrafta... 

Allahım Cümlesine sağlık sıhhat ve mutluluk dolu bir ömür nasip etsin... Yüzünden gülücükler hiç eksik olmasın inşallah kuzumun. :)


Bu fotoğraf da; "Sepet Sepet Kağan" isimli bir diğer çalışmam. :) Anne ve Babası ile Çanakkale'ye gideceği gündü herhalde. Akşamına da gittiler zaten. Epey özleniyor ya, fena alışmışız. Gidince ev çok sessizleşmişti 1 hafta boyunca. :))


Temmuz'un 7'sinde Sıpa'm ile çekindiğimiz fotoğraf bu da. Doğum gününü annem babam ve ben beraber kutlarız dedik önceden ama kısmet olmadı... :)


Kağan gittiği ertesine odamın şeklini değiştirdi annem ile babam. Bir ertesi sabaha penceremin perdesini açtığımda pencereden odamdan görünen arka tarafın manzarasıydı. Bir de güneşten ötürü çekemediğim gökyüzü vardı tabi... Doğaya hayran biri olarak, bu durum epey mutlu etti beni. :) Artık uyandığımda ya da uyumadan önce gökyüzünü görebileceğim. :)



Bulutları benzetmece oyunu çok oynarım bazen, kendi kendime de olsa... :) Bu sıralar bulut resimleri çekmeye daha çok merak sardım. Bulutlar mesaj veriyorlarmış gibi. :) Ya da ben harbiden deliriyorum. :D Bu bulut ne mesaj veriyor derseniz; Yazının üstündeki bulut dans ediyor gibi, "Durma Coş" diyor sanırım :D



 Bu bulutlar da Merdiven gibi değil mi? Pamuktan Merdiven gibi, herkesin çıkabildiği bir merdiven ama, Engelli ve Engelsiz... :) Gerek düşünce gücüyle, gerek sadece odaklanma ile... :) Bu çalışmamın adı da; "Pamuktan Engelsiz Merdiven" :)



Buyrun bu da kendi kendini yakan akrep. Hiç gördün mü derseniz, Hayır. Ama sanki kıskaçları önde gibi. Benzettim işte. :)) Gün batımını da benzetmeye başladım... :)


Bu resimi çektiğimin ertesi günü Kağan ile ablamlar geleceklerdi. Bende kendimi eğlendiriyordum işte. Bir yandan televizyon izliyordum yüz üstü dinlenirken, bir yandan da kendimin fotoğrafını çekmeye yeniden başlamış oldum. Çeşit çeşit mimiklerimi çekerken, epey eğlendim doğrusu. Fotoğraf tutkum ile bir yazı yazacaktım ama fırsat bulamadım. En yakın zamanda inşallah... :)


Bu da Kağan'ımızın geldiği gün. Ablamlar akşama doğru gelip yemeklerini yiyip evlerine gitmek zorunda kaldılar. Ertesi güne işlerine gidecekleri için... :) Zor aslında, çocuk bakmak. Büyük sorumluluk... Ama güzel işte. :))


Bu da Kağan ile Babam oynarken annemin çektiği bir fotoğraf. Ben o esnada odamdaki çekmecelerimi düzeltiyordum. Ama önceden görmediğim bir durum değil. Babam ile Kağan'ın oyun oynamaları çok güzel. Sadece onları izlemek bile can sıkıntısından kurtarıyor insanı. :) Dede-Torun o kadar güzel ikili oldular ki.

Ben diyorum ki; Sanki Kağan babamın ne zamandır beklediği oyun arkadaşı... O kadar yakışıyorlar işte. Ve babam da sanki çocukluğunu yaşıyor gibi, Kağanla oynarken... :))



Bu görüntü de dün sabahtan bir görüntü işte, yolculuğa çıkmadan önceki hazırlık esnasından; "Ben Gidiyorum" isimli çalışmam. =) Ne kadar çok isim verdim fotoğraflarıma. Ama çok güzel oluyor doğrusu. :)

Fotoğraflarım full kalitede olsa, bir fotoğraf sergisi açmayı düşünürdüm. Böyle kenarlarında küçük küçük notlar bulunan bir sergi ama. Her birinin yanında içimden gelen birkaç söz, ya da bir hikayesi varsa çektiğim fotoğrafın işte... :) Bir fotoğraf sergisi de açmayı isterim, ama önce biraz daha kendimi geliştirmem gerek belki de... :) 


Yazmadığım zaman boyunca, böyle geçti haftalar işte... Olanlar, bitenler bu resimlerde ve altlarında yazan cümlelerde. Allahım bozmasın, toparlanma uğraşındayım hala. Tam olabilmiş değil toparlanmam ama epey yol aldım. Umarım daha da güzel günler gelecek. 

Şimdi Antalya'dayız işte. Burası sıcak. Akşam esintisi (esinti dediğime bakmayın, topu topu bir dal ya da olmadı iki dal oynuyor. O da sıcak bir esinti yapıyor, hiç yoktan iyidir) gelmeye başladı. O da kapıyı bacayı açıyoruz da esiyor biraz da, yoksa sanki soba yakılmış gibi bir sıcak var. :) 

Bu sene çok sıcak geçecek diyorlardı ya, doğru söylemişler valla. Allah yardımcımız olsun... :)

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir dahaki haftaya görüşürüz. Sevgilerimle... :)


Antalya'dan Sevgilerimle


Dün sabah saat 12'de başlayıp, akşam saat 19:35 sularında biten yolculuğumuzdan sonra; dün dinlenip bugüne uyandık. Ve şimdi beklenen tatil başladı, beklenen yerdeyim. Gelmek için gün saydığımız Antalya'dan Sevgilerimle... :)


Burası Antalya Kepez'den bir görüntü. Antalya girişinde soluklandık dün gelir gelmez. Girişte ve çıkışta görüp beğendiğim bir görüntüdür bu, Atatürk'ün siluetini içeren heykel ve yapay şelale... Güzel mi güzel bir görüntü. Kepez'den girerken sizi karşılar ve Kepez'den çıkmadan önce sizi uğurlar Ata'm ve o sözü "Hiç Şüphesiz Ki Antalya Dünyanın En Güzel Yeridir" Kemal Atatürk... Bende dün bulduğum gibi fotoğrafladım an'ı işte... Kısacası Hoşgeldik Antalya'ya... :)



Yolculuğa çıkmadan önce yazmaktı emelim, ama olmadı ne yazık ki. Pazar günü hazırlıklarımız vardı, Cumartesi günü de misafirimiz... Derken zaman geçti Antalya'ya geldik. :) 

Bu yolculuk sanırım benim en az eşya ile çıktığım yolculuk oldu. Bir sırt çantası, bir boydan takılmış çanta ve Oriflame ürünlerimin ve kendi kullandığım ürünlerimin bulunduğu bir kutu... Aaa bilgisayarı da unutmayalım. :) Bavuldaki kıyafetlerimi saymadan aldıklarım bunlar. Bavul hazırlamak benim yönetimimde değil çünkü, o işlere annem bakıyor. :)

Okuyacağım kitaplarım yanımda ve tatilimi başlattım şimdiden. Eğlenceli geçeceğine eminim. Bu akşam gezi planımı gözden geçirmem gerekecek. Geçtiğimiz senede gezmek istediğimiz yerleri gezemedik. Bu seneye kısmet olur inşallah... 

Dün geldiğimiz gibi evin önünde önce dedeme kavuştuk sonra da Hatice Yengeme... :) Hatice Yengem ile epey zamandır gelmesini beklediğimiz tatil geldi. Ve umuyorum ki bu kalabalıkla ve denizden aldığım tedavi ile epey toparlayacağım. Henüz deniz seferlerimiz başlamasa da... :)




Dün Antalya'ya vardığımızda Kepez Tepesinden bu görüntü hakimdi. Deniz uzaklarda görünüyor, sıra sıra evler hakim. Bizim bulunduğumuz yer ise Kepez'e yakın, en yakın plaja da 5-6 km kadar var sadece... 

Kepez'e indiğimizde, tepede ayran içmek için durmuştuk. Epey sıcaktı. Gemlik ile arada çok fazla fark var yani. Bugün düne göre biraz daha iyi hava. Ancak yine de burası, Cehennem öncesi hazırlık yeri gibi geldi bu sene. Geçen sene daha mı iyiydi hava, bu sene ben mi fenalardayım bilemedim. Ama yakıyor ki ne yakıyor hava yani... :)) 


Bu fotoğraf da yolculuk esnasında, Güneş ve Bulutun Oyunu adlı eserim. Cidden öyle düşünüyorum, birbirleriyle çok güzel gölge oyunu yapan ikili Güneş ve Bulut... 

Bu tatil güzel geçecek. Annemi, babamı, beni ve sonradan gelecek eniştemi ve ablamı da dinlendirecek inşallah. Ve deniz ve buradaki kalabalık da iyi gelecek inşallah bana :) Hisseder ya insan, hissediyorum işte. :) Umarım yanıltmaz beni hislerim... :)


Gelelim benim tatil planlarıma;

-Bir türlü Antalya'da gezemediğim yerler var 2-3 senedir. İnşallah bu sene kısmet olursa oraları gezmeyi düşünüyorum Annem ve Babamlarla. Gezdikçe yazıları gelecek de elbet. :) Ancak bir yer var ki bu sabah karar verdiğimiz, benim için bir fırsat olacak ablamı istediği yere götürebileceğiz. 

Ablam Antalya'da geçen sene açılan Akvaryum'a gitmek istiyordu. Gelmeden önce sözü de edildi. Ancak giriş ücreti ile beraber gitmeyi düşündüğümüzde masrafı epey büyüyor. Bugün Dedem kahvaltıda engelliler için giriş ücretinin engelli ve yakınlarına indirimli olarak sunulduğunu söyledi. Bizde bu fırsatı değerlendirebiliriz diyoruz. Ablam geldiğinde Büyük Akvaryum'a gitme düşüncemiz var şimdi yani. :)


Ve Benim için tatil demek; kitabımı alıp serinlikte veya bulduğum en huzurlu anda okumak, okumak ve okumaktır. :) Yani bir diğer tatil planım ise; keyif köşeme çekilip kitabımı ve içeceğimi alıp keyif yapmak... :))

Okumanın vakti olmaz. Ama ben uyumadan önce yatakta gece okumasını da çok seviyorum. Rahatsızlığımın ilerlemesinden sonra Haziran'da, ağrılı gecelerim sebebiyle bırakmak zorunda kalmıştım. Burada yeniden başlayacağım ona da, ağrılarım azalmışken. Bu sıcakta uyuyabilmek kolay olmayacak çünkü. Dün yorgunduk yattık uyuduk ama, bakalım devamı nasıl gelecek... :)


İşte böyle efendim, nihayet tatilimiz başladı. Yazılarımı eskisi gibi değil de, düzenli bir şekilde yazmaya devam edeceğim inşallah burada... Cümlemize dinleneceğimiz ve enerji dolabileceğimiz bir tatil diliyorum... 

Sevgilerimle, İyi Tatiller... :)


18 Temmuz 2013 Perşembe

İnternet Günlüğüm #1 - Günler Geçiyor


Günler geçiyor, ama ben bazen vakit bulamadığımdan bazen de bir türlü yazmaya gönlüm gelmediğinden yazamıyorum yazılarımı. Oysa yanıp yanıp tutuşuyordum yazmaya buraya, ama uzun zamandır yazamadığım için de bir yerden başlayamıyordum yazmaya. En iyisi böyle bir seri başlatayım dedim bende... :)

Bu seri zaman zaman yazamadığımda, belki çoğunlukla canım sıkıldığında, burada yazarak rahatlamam için var olsun dedim. Buranın haricinde de yazıyorum, ama buraya yazmanın tadı bir başka geliyor nedense. Birileri ile sohbet haline geçebilmek ise daha bir başka. Uzaklardan birilerine hitap ettiğini ya da uzanabildiğini bilmek güzel his... :)

Tamam, çok konuştum. Yeni seri hayırlı uğurlu olsun diyerek başlıyorum, son zamanlara dair... :)



Sevgili İnternet Günlüğüm (E-Günlük mü deseydim ki? Neyse... :) ) ;




Bugünlerde günlerim monoton geçiyor biraz. Kağan'ımın yokluğu hakim evde. Allahım yokluğunu aratmasın elbet ama, fena alışmışız varlığına. Ev onsuz çok sessizleşti... :) Kağan nerede ki derseniz; Kağan'ımız Pazar günü Ablam ve Eniştem ile Çanakkale'ye Babaannesigile gitti. Kısmetse yarın dönecekler efendim. Ben gittiğinden beri özlemeye başladım zaten, burnumda tütüyor şimdi. Siz söyleyin şu bıdık özlenmeyecek gibi mi? :))


Kağan'ı özlemek dışında, günlerim çoğunlukla Oriflame ile ilgilenerek bilgisayar başında geçiyor bu ara. Dizi ve film de izliyorum ama, öyle böyle değil fena sardım Oriflame işine. Bir şeyler başarmak için uğraşıyorum doğrusu. Başaracağım da inşallah...


Günler güzel geçerken, biraz da gün sayıyorum. Tatil yolculuğumuza 4 gün kaldı. Hasret ile bu sene tatil yapmayı arzuluyorum. Bu sene diğer senelerden daha çok istiyorum hem de... Uzaklardakilerle kavuşmak her zaman iyidir benim için ama bu sefer daha fazla iyi. Dayımın evlenmesi ile, Antalya'da kavuşacağımız kişiler daha da çoğaldı bu sene. Antalya epey şenlik dolu yani. Allah ağzımızın tadını bozmasın cümlemizin... :)


Gitmeden önce yapmak istediğim kütüphanemdeki kitaplarımdan ayıklamalar yapma isteğimi bir türlü gerçekleştiremedim ona yanıyorum. Bir de tabii hala şu blog işini düzene sokamadım gitti. Affınıza sığınıyorum, okuyanım ve takip edenim varsa. Ama bundan sonra düzelecek inşallah. Epey toparlanmaya başladım var mı ötesi? :)



 Bu fotoğrafım bugünden. Ve saçlarımın son uzun halleri bunlar, Antalya'da kestireceğim hayırlısıyla. Kendimi güzel eğlendiriyorum doğrusu fotoğraf çekinirken. :)


Yine bol bol fotoğraf çekinmeye başladım bu arada. Özellikle son iki gündür, dün ve bugün yani... Sebebi de şudur ki; daha iyiyim. Ve ailemize ve bana gelen iyilik durumu, beni mutlu ediyor ve rahatlatıyor. Ve bu demek oluyor ki, kendimi eğlendirebilecek kadar iyiyim şükür. Çok ama çok özlemişim, kendi kendime fotoğraf çekinmeyi... :)

Fazlasıyla her şeyden bir fotoğraf karesi çıkarabilme kapasitem mevcut benim, bilen bilir. İçimden geliyor işte. Bu durum ablam ve eniştem tarafından çoğu zaman alay konusu edilse de, seviyorum ne yapayım... :) Bununla ilgili bir yazı yazacağım bundan sonra bir ara, fotoğraf kolajlarından oluşan bir yazı olabilir. Ama daha çok benim için eğlenceli olacağı kesin...


Ve Sağlığım Hakkında ;

Dediğim gibi, düzeliyorum gün geçtikçe. Rahatsızlığımda gelişen tepkilerimin vardığı neticeyi burada belirtememiştim. Nöroloji doktoruna gittiğimizde tahlillerimde, geçirdiğim şeyin hastalığımla ilgili yüksek ve düşük çıkan değerler sebebiyle atak olabileceği çıktı. Ama her ne ise geçmeye başlamış ve toparlanmaya başlamış olduğumu ve bu sebeple kesin bir şey diyemeyeceklerini söylediler. Ankara Hacettepe haricinde, Uludağ Fakültesinde de takip edileceğim bundan sonra yakından...

O kadar zaman neden olduğunu sorduğumuz şey atakmış yani. Büyük bir tahminle öyle olabileceğini söylüyorlar. Bir daha gelmemesini dileyerek, daha çok dikkat ediyorum - dikkat ediyoruz ailecek; stres yapmamaya ve bununla ilgili ayrıntılara... Şükür şimdi iyiyim. Bu iyiliğe ailemin etkisi ve Kağan'ın yanımızda olması büyük etken tabii...

Bir de günlüğüm olarak görerek burayı söyleyebilirim ki "not olarak"; Bazı anlar geliyor tüm dostlukları sınıyor hayat. Ve bu, insanı epey rahatlatıyor ve mutlu ediyor doğrusu... Kimin gerçekten yanında olduğunu ve gerçekliğini ve sahteliğini ortaya çıkarıyor. Hastalığımın en büyük olumlu yanı bu diye düşünürüm ben hep. Hayat teşekkür ederim sana, hep çıkarabileceğim bir ders buluyorum senden. Aferin bu yüzden hayat, sana da bana da... :)





Havalar da bir düzelip bir bozuluyor bu sıra. Dünün Gün batımını paylaşabilirim bu yazımı bitirmeden önce dedim. Aslında bu hafta ve bu sıra çok gökyüzü resmi paylaşıyorum yine. Daha fazla fotoğraf için; buraya bakabilirsiniz. :)

Dün gündüz çok sıcaktı hava, gün batarken serinlik çöktü püfür püfür. Ve bulutlar şekil değiştirirken, güneşi içine aldı önce. Ardından, turuncu bir görüntü çıkardı ortaya. An'ı yakalamak bu olsa gerek. Ben fotoğrafı çektim, 5 dakika sonra bozuldu bu görüntü. :) Rabbim ne güzel yaratıyor, şükürler olsun...

Yazının Notu: Hayat; güzelsin sen, acınla tatlınla...

Sevgilerimle...

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Filmi Olan Kitaplar #4 - Göçebe


Ne zamandır beklediğim bir filmi izlemenin mutluluğunu yaşamıştım geçen ay. Yazmak anca mümkün oldu...

Filmi Olan Kitaplar Serimin ilk yazısında en sevdiğim kitaplar arasında bulunan Göçebe kitabının filmini beklediğimi yazmıştım. İnternete düşmesini sabırsızlıkla beklerken ve takip ederken, altyazılı olarak yayınlandığını görünce çok sevinmiştim.

Haziran ayında izlediğim bir film kendisi. Kitabını severek okuduğum gibi, filmini de severek izledim. 10 üzerinden 10 verebilirim yani... :)

Geçelim Kitap ve Filmin Yorumuna; Göçebe (The Host)


*Resimler Google Görsellerden alınmıştır.

Göçebe; Stephenıe Meyer'in hayalgücünü başarıyla kullandığı bir diğer kitaplarından biri. 2009 yazında severek okuduğum bir kitaptı. Gerek kitap kapağı ile gerekse içeriği ile beni etkilemişti. Düşünün ki; dünyayı güzelleştirmek adına hepimizin içine iyilik ruhları koyarak bir tür uzaylı dünyamızı ele geçiriyor, dünyayı daha yaşanabilir hale getirmek için ve dünyayı insanların elinden kurtarmak için... Çünkü onlar insanların şiddet eğilimlerinden, dünyada yaşamanın yakında mümkün olamayacağını düşünüyorlar.


Evet böyle bakıldığında bir bakıma da olsa iyi fikir gibi geliyor aslında, Ta ki insanları katletme durumunu düşünene dek. Bu durum bir tek bedenlerimizi terkettiğimizde mantıklı gelebilir diye düşündüm aslında sonrasında ama o da büyük karmaşaya sürükler herhalde...

Bu dünyayı kurtarma çabası ve insanların kendilerini koruma halleri, zamanla dünyayı ele geçirme haline dönüyor hikayede. Ve savaş gibi direniş başlıyor. Bir araya gelip yaşamlarını koruma altına almak için insanlar bir mağarada yaşamaya başlıyor önce. Sonra da sözde dünyayı koruma altına almak isteyenlerin onları arayışı başlıyor, son kalanları...

Ruhlar ile insanlığın tümünü iyilik melekleri ile canlandırdıklarını sansalarda, kaçan topluluğa ulaşmak yakaladıkları birine bağlı. O topluluğa da Göçebe sayesinde ulaşacaklarını umuyorlar, tabii Melanie savaşmaya devam etmezse... 

Kardeşine, sevgilisine ve amcasına ulaşmak için, Melanie'nin  bedenine bir ruh yerleştiriliyor. Bu ruh kendisine Göçer isminin verilmesini istiyor. Ancak Göçebenin insanları kurtarma uğraşı, Melanie'nin bedenini yalnız bırakmadığını anlamasıyla başlayınca herşey değişiyor. Bir bedende iki ruh, iki ayrı ırk ve iki düşünce... Asıl direniş ve savaş da bundan sonra başlıyor işte... Önce okumaya sonra da izlemeye değer bir yapıt... :)



Bu da film afişi... Filmin başrolünde Melanie rolüyle Saoirse Ronan ve ona eşlik eden Ian rolüyle Jake Abel ve Jared rolüyle Max Irons var. Açıkçası filmin oyuncu kadrosu benim kitapta okuduktan sonra hayalimde canlandırdığım gibi. Şaşırtıcı ve uyumsuz bir kimse göremedim kitap ve film arasında. 

Ben bu tarz kitap ve filmleri gerçekten seviyorum. Hayal kurmayı sevdiğimden mi bilmiyorum ama, hayalgücünü zorlayan filmler şans verilmeye değer benim için. Kitabını aldığımda merakla beklemiştim doğrusu. Okuduktan sonra da filmini sabırsızlıkla beklemiştim. Şimdi kendisi kütüphanemde yok ama belki bir gün yeniden okuma fırsatı geçer elime, belli olmaz. :) 



Gelelim beni etkileyen kısımlarına; 

Stepheıne Meyer'in hayalgücünde oluşturduğu ruhlara dair hikayeler beni en çok etkileyen kısımlar oldu. Bu kitabı keşke ben yazsaydım dedim zaman zaman. Bedenden bedene ve yaşamdan yaşama geçişleri etkileyiciydi. Bir de yaralara ve hastalıklara geliştirdikleri tedavi yöntemleri çok çok ileri boyutta. Şimdiki zaman için hayalgücünü zorlayan bir durum elbette. 

Böyle bir hayalin gerçekleşmesi güzel olurdu herhalde. Hastalıkların olmadığı bir dünya düşünülmez elbet. Belki ileride dünya hastalıkların çabuk iyileştirilebilir olduğu bir yer olur. Hayal işte, güzel olurdu gibime geliyor. :)

Melanie, Jared, Ian ve Göçer dörtlüsü de epey filme odaklanmayı sağlıyor, kitaptaki hislerimi yaşadım izlerken de. Heyecan ve karmaşa... :) 


Göçebe, yani yabancı dildeki adıyla The Host; okumaya ve izlemeye değer bir yapıttı. Tavsiye edebileceğim bir yapıt. Dünyanın değiştiğini düşünün ve bırakın kendinizi kitabın veya filmin akışına derim... :)

Sevgilerimle... :)

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Bir Hayal Daha Gerçek Olur - Evde İş İmkanım


Geçtiğimiz ay bir hayalim daha gerçekleşmişti ve bir türlü yazısını yazamamıştım. Tabii ki gerçekleşen olay; Sene başında 2012 Teşekkürler 2013 Hoşgel adlı yazımda bu sene için dileklerim arasında bulunan Evde iş bulma fırsatını yakalamam oldu. Sanırım bu sefer oldu diye düşünüyorum. Ve devam etmesini umuyorum bu durumun bundan sonrasında da... :)


Benim ilk Oriflame Kataloğum, haziran ayının kataloğu oldu. Bol fırsatlı bir katalogtu. Son 2 hafta ilgilenebildiysem de rahatsızlığımdan ötürü, ama yine de gerekli satış puanını toplayabilmiştim. 


Geçen ay ben rahatsız olduğum esnada, bir komşu akrabamız (kendisi hem komşumuz hem de akrabamız olur) bir ev gününde anneme böyle bir teklif de bulunmuş. Bu ev gününde kendi direktörü de varmış. Kendisi de yeni üye oldu. Ve benim de yararlanabileceğimi ummuş. Annem gelip böyle bir teklifi sununca bana, Ve "Seni üye yaptık" diyince, açıkçası "Acaba olur mu?" diye düşünmedim değil...

Evet bir katalog üzerinden satış işi bu, Oriflame kataloğu üzerinden. Bu 2. ayım. Ve 2 aydır Oriflame'ın Satış Danışmanıyım. Açıkçası fikir öylesi içime yattı ki biraz araştırıp, biraz da fikir edindikçe... Bu sene başında evde bir yardım kampanyası için evde satış yapmıştım, onun gibi hüsrana uğramadım.

Sene başında bir ağaçlandırma firması için, yardım toplamak ile görevliydim. Ve gerek esnaflardan, gerekse kişilerden yardım toplamak ve satışlarımdan prim almak üzere umutlanarak çıkmıştım yola. Ama tabii bazen azarlandım, bazen de takdir edilerek de olsa geri çevirildim. Bizim buralarda fazla yardım eden çıkmadı. Oysa ne çok da güveniyordum, ikna kabiliyetime ve konuşma yetimin yeterliliğine. (Ben konuşmayı seven biriyim; biraz ondan biraz da insanlarla da kolay anlaşabilme yollarını bulduğumdan)


Bu da benim Haziran ayı siparişlerimin görselleri. Yani ilk siparişlerim... Dedim ya, Haziran'ın son 2 haftasında ilgilenebilmeme rağmen yine de bereketli bir sipariş oldu. :)


Sizde benim gibi "Oriflame fırsatından bende yararlanmak istiyorum" derseniz veya daha ayrıntılı bilgi almak isterseniz; Bana didemkose92@gmail.com adresli mailimden ulaşabilirsiniz... :)

Neyse ne diyorduk; Oriflame devam ettirebileceğim bir iş olarak görünüyor.Yani 2013'de gerçekleştirmeyi istediğim bir hayalimi gerçekleştirmiş bulunuyorum. Henüz yeni olduğum için Danışmanım. Bunun üst mevkiileri de bulunmakta. İlerlemeyi başardıkça, maaşlı çalışan bile olabiliyormuşsunuz. Benim Direktörüm, başarı ile çıkmakta kariyer merdivenlerini. :)

Dediğim gibi ben kendi grubumu kurabilmiş değilim henüz. Benim gibi Oriflame fırsatlarından yararlanmak isteyecek pek fazla kişi bulabilmiş değilim yani. Sanırım biraz da böyle işleri ciddiye alan çok yok, benim de başta önemsemediğim gibi. Aslında denemekte hiçbir zararı yok kişiye bu durumun. 1,5 ayda bunu anlamış olduğumu söyleyebilirim. Aksine yararı da olabilir, çalıştıkça.

Ev hanımlarının, öğrencilerin ve herhangi bir yerde çalışıyor olsa da ek ücrete ihtiyaç duyan kişilerin yapabileceği türden bir iş bu. Evinizin rahatlığında yapabileceğiniz bir iş. Çünkü günümüzde öğrencisi ile çalışanı ile kendisine bakmak zorunda olan birçok kişi bulunuyor. Kozmetik Ve Bakım ürünlerini satabileceğiniz birçok alıcı noktasını bulabilmek mümkün yani...


Kısacası; ben hayallerimden birini daha gerçekleştirmiş bulunuyorum. En azından bundan sonra elime biraz da olsa kendi okuma kitaplarımı alabileceğim kadar, hediye almak istediğimde hediye alabileceğim miktarda para geçecek. Bu benim için şimdilik büyük bir şey. Ve umuyorum devamında da büyüyecek gitgide. :)


Sizde benim gibi "Oriflame fırsatından bende yararlanmak istiyorum" derseniz veya daha ayrıntılı bilgi almak isterseniz; 

Bana didemkose92@gmail.com adresli mailimden ulaşabilirsiniz... :)

Sevgilerimle...

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Haziran'dan Kalanlar, Fotoğraflarla


4 haftayı geçgin bir süredir rahatsız olduğumdan ve henüz tamamen atlatamadığımdan ötürü, yazılarım ile ilgili de sorunlar yaşadığımı öncesinde yazmıştım.

Son "Fotoğraflarla 1 Haftam" yazımı 29 Mayıs 2013'de yazmıştım, burada bulabilirsiniz.

Son 3 haftada yaşadıklarımı kısa kısa; fotoğraf çekmeye sağlığım el verdiğince, canım isteyince çektiğim fotoğraflarla yazayım dedim bu yazımda. Yani bir bakıma "Fotoğraflarla 1 Haftam" yazısı bu. Ama Haziran'ın son haftası da dahil, Hazirandan Kalanlar yazısı oldu bu... Buyrun, 4 haftada neler olmuş fotoğraflarla olabildiğince bakalım. :)

Bol Fotoğraflı bir yazı olabilir! Demedi demeyin. :))



Bilindiği üzere, Haziran ayında az yazı yazmamın sebebi, evimize dönmemizin ertesi günü benim rahatsızlanma halim olmuştu. 4 hafta önce Salı günü akşamı, Babam annemi ablamı beni ve Kağan'ı ablamlardan alıp eve getirdi. Evde Balkon camının ve dış camların değişme işlemleri olacaktı... Sonra geri dönecektik. Ama mümkün olmadı. 

2 gündür halsizlik ve kol ağrılarım, Ablamlardan bize gidene kadar yolda beni huzursuz etse de canımı sıkmamaya ve aldırmamaya karar vermiştim. Tabii ciddi birşey olduğunu bilemezdim. 

Yukarıdaki fotoğraf evimize geldiğimiz gece, Salona Kağan'a yer yatağı açıldığı esnada tarafımca çekildi. :)


Ve ertesi güne ağrılarla uyandığım halde bile, evimde olmanın keyfini çıkarma uğraşında olan ben ve biricik ablacığım. :) Tabii tahmin ettiğim gibi olamadı sonrasında. Ama böyle güzel bir poz çıktı ortaya; Abla-Kardeş, Çiğdem ve Didem... :)



Aynı gün babam ile yeni arabamızın işlemlerini tamamlamak üzere, Emniyet'e Vekalet vermeye gittim. Arabada babamı beklerken gittikçe artan tüm ağrılarıma ve halsizliğime rağmen, saçlarımın ve yüzümün halini güzel buldum ve fotoğraf çekinmeye sığındım. Açıkçası epey oyaladı beni bu durum. :)

Ve bu fotoğraf, Cuma gününe kadar çekildiğim son fotoğrafım oldu geçen süre zarfında. :) 


Artan ağrılarımdan ilerki günlerde, akrabamız Sakine teyzenin Nazar Duası ile rahatlama çabasında iken, Kağan'ın şu görüntüsü görülmeye değerdi. :) 

Ve ben Nazar'a inanırım doğrusu. Her ne kadar bu durumumun Nazarlık olduğuna inanamamış da olsam...

O nazar duası beni rahatlatmıştı yine de. İç sıkıntılarımı giderdi, kendime daha iyi telkin yapabilme yetimi çalıştırmama yardımcı oldu yeniden. Benim annem tarafından da duam eksik olmaz zaten, Allahım eksikliğini vermesin... Dua iyidir. :)


Rahatsızlığımın ardından ilk Cumartesi gününe beni kontrol etmek üzere Tamara Abla geldi, fizyoterapistim. Şişlerimin kasları tuttuğunu, şişliklerim inince düzeleceğimi, korkmamamı ve üzülmememi, yoksa daha kötü olabileceğini söyledi. 

Hem rahatladık hem de basit bir şey olmadığını bir daha anladık... Ve Balkon camlarımız takıldıktan sonra, evimizin en sevdiğim özelliği olan şu görüntüye bakarak, Tamara ablanın dediklerini düşündüğümü hatırlıyorum. :) İnsanın evi gibisi yok... 


Ve bir yandan annemle konuşurken, bir yandan da şu güzel bulutları izlerken, bir surat gördüm bulutlar arasında. Sonra bu fotoğrafa yansıtma çabasına girdim. Bir işaret gibiydi sanki. Bana gülümseyen bir suret. Sevimli bir hayvan ya da sadece cidden bir suret. :)

Annemin de dediği gibi; Sanki gülümsüyor ve kulakları da var. :))



Ve günün birinde otururken sanırım 1-2 hafta öncesi; Ailecek biraz toparlanma uğraşında olduğumuz ancak henüz sadece moralmen düzelmiş olduğumuz bir gün, şu güzel görüntü yansıdı telefonumun kamerasına. :)

Kağan'ım ve Annem... Ve Ailem iyiki varsınız ya. :) Maşallah hepimize...


Bu görüntü de, diğer bir muhteşem ikili Kağan ve Babam. Yenir bu ikili de, de mi ama? :) Kağan olmasaydı hepten bırakır mıydık kendimizi emin değilim, ama epey bize neşe ve moral kaynağı olduğu aşikar... :)


Bu görüntü de; Annem ile ilk adam akıllı uyku uyuyabildiğimiz (diğer günlere göre biraz daha az uyandığımız) gecenin sabahında, Balkondaki manzara izleyen Kağan'ın görüntüsü. Nasıl iç ferahlatıcı geliyor hala bilemezsiniz. :) Uyuyamamak felaket yoruyor insanı, her türlü... 

O bir gecelik uykudan sonra uyuyamadığım birçok gece daha oldu. Sonrasında 2 hafta daha kadar, zorlandığımız günler de devam etti. Ama diğer günlere nazaran biraz daha az ağrılı idi...


Rahatsızlığımla neredeyse eş zamanlı şekilde, Evde iş bulma isteğim gerçekleşti bu arada. Geçen zorlu 1 ay içinde, güzel olaylar arasındaydı bu da... :)


1,5 hafta öncesinden bir görüntü bu da. Ben bir yanda ellerimi biraz toparlamanın keyfini, eskiden işlediğim bir kumaşın işe yaramıyor olduğundan ötürü, boncuklarını sökerken çıkardım. Hatası çoktu ayrıca, işlememin. :) Ve manzaram da güzel mi güzeldi o esnada. :)


Bu fotoğrafla diyebilirim ki; Kağan bizim, ailemizin neşe kaynağı. Ve Ailem benim bu hayattaki değerlilerim. İyiki doğurmuşlar bizi de, bu tatlı bıdığım da bizim ailemize bahşedilmiş Allahım tarafından. :)


Rahatsızlığım ortaya çıkınca, bu yaz tatil planı az kaldı suya düşüyordu. Kötü durumda iken birbirimizi ailecek zorlamak epey kötü olacaktı. Bir sabah kalktığımda, güneşle aydınlanan günün bu güzel sabahında şu yatı görmek beni, "Ne olur çabuk toparlanabileyim." dileğini dilememe sebep oldu yeniden... Yaz aşkı bu sene içimde çok büyük çünkü, aileminde benimde dinlenmeye ihtiyacımız var... :)


 Geçen Pazar başlayan, manzara eşliğinde tavla müsabakalarımıza babamla başlamış bulunduk. Evimizden uzak kalınca, epey boşlamıştık bu durumu. Güzelleşen günler ve durumlar ile yeniden başladı bu güzellikler. Allahım ağız tadımızı bozmasın cümlemizin... :) 


Geçtiğimiz hafta başında aklıma bu an geldi, telefondaki resimleri karıştırınca yine. :) Geçen sene Temmuz ayından, Hz. Mevlana Ziyaretimizden bu görüntü. Gidilmesi ve görülmesi gereken yerlerden. Annemle bir yapmayı istediğimiz madde daha gerçekleşmiş olmuştu o gün. Yazısını yazmaya uğraşacağım, önümüzdeki günlerde...


Ve haftalık iznine gelen ablam ile yeğenlerin tatlısı. :) Geçen haftaki görüşme esnalarından. Kağan artık bizimle. Ablam çalıştığından ötürü, sütten kesildiğinde bizimle kalacak demiştik, geldi o zamanlar da işte. :) Anne ve Babası ile özlemleri üzüyor elbet, ama izin günlerinde gelmeye çalışıyorlar. Eh Kağan büyüyene kadar bir süre böyle... :)


Cuma günü, günün özeti buydu. Öğleden sonramız Şevket Yılmaz Araştırma Hastanesinin, Acil Gözetim Odasında geçti. Bir önceki akşam tüm vücudumda alerjik leke, kaşınma ve devamında kabarma oluştu. Sabun ile kaşıntımı biraz dindirip, sabah hastaneye gitmek üzere yatmıştık. Bu seferde gece uykumdan yüzüm gözüm şişmiş (silikonlu gibi) uyandım. 


Sonuç kendimizi ertesi güne hastaneye gitmek üzere programlama oldu akşamdan. Tüm bu 3,5 haftanın sıkıntısının içten gelen büyük bir alerji olabileceği düşünüldü bundan sonra. Elbet değildi öyle birşey. Ancak Serum tüm vücudumdaki güçsüzlüğü aldı götürdü, içindeki ilaç ile. Şimdi daha da iyiyim. Vücudumdaki mikrobun %90'ı gitmiş gibi. Şükür, iyiyim sanırım. Toparlanma artık daha net başladı serumdan sonra. Herkese acil hayırlı şifalar versin Rabbim.


Bir süredir bu da geçecek diye telkinlerde bulunuyordum kendime, bulunduğum durumdan ötürü. Nihayet 2,5 hafta sonra düzelme baş gösterdi. Ancak onca uykusuzluk ve ağrı beraberinde yorgunluğu getirdi. Toparlanmam yavaş yavaş başlamışken, garip bir alerji cereyan etti. O alerjik durum sayesinde verilen ilaçlı serum, vücuduma direnç verdi. Buradan tekrar bana inanan ve destek veren herkese teşekkürlerim... Mutluyum ve paylaşmak benim için çok büyük bir şey. Yazmak, konuşmak benim için yaşamın bir parçası demek bilen bilir. O yüzden bu fotoğrafı paylaşıyorum...


Böyle sedyede yatıyor olmama bakmayın, o sırada ilaçlı serum her dakikasında beni yenilenir gibi hissettirdiği için  o gün, bu rahatlama görüntüsünü çekti Babam. 17 gün kadar sonra ilk görüntüm. Ve İyi olduğumu bilmenizi isterim. Serum ile kanımı temizlediler alerji ve mikroplar epey gitti. Ayak Şişlerim de daha iyi. Şimdi daha dinç haldeyim. Allahim bir daha göstermesin inşallah. Cümlemize sağlık versin herseyden önce. Toparlanma süreci daha da güzelleşiyor artık. Bana destek ve yanımda olan herkese teşekkür ederim. :))




Aynı gün, yeni aldığımız arabamıza da binme fırsatım oldu hastaneye gitme sebebimizle. Şüphesiz ki; o günün en güzel olaylarından biri de oydu. Benim durumumdan ötürü arabaya binememiş olmam, ailemin arabayı aldıklarına sevinememelerine sebep oldu. Arabayı aldık ama tam olarak anlayamadık bu sebeple. İçim rahat değildi o yüzden. Şimdi içim de rahat. Allahım ağız tadıyla ve kazasız belasız sürmeyi binmeyi nasip etsin inşallah.

 Ağrılarımdan ve halsizliğimden ötürü evin içinde bile bir yerden bir yere götürmekte zorlanıyorlardı. O güne kadar da bir kere acile ambulans ile gittik, onun harici evden çıkamadım. Neyse, şimdi hepsi geçti. Daha iyiyim şükür. :)


Cumartesi günü ilk Oriflame siparişlerim geldi bu arada. Evde iş bulma isteğim gerçekleşti gibi görünüyor, şimdilik. Umarım bu işin devamlılığı sürer böyle. :) En yakın zamanda, bununla ilgili bir yazı da yazacağım. :)


Ve bu Pazar'ın fotoğrafları sırada. Kağan ve Annemin kuzeni Toprak... Evet Annemin kuzeni, Annemin küçük teyzesinin oğlu. :) Kağan'ın yaşıtı ve oyun arkadaşı... Bize çok iyi anlaşacaklar gibi geliyor. :)


Ve Babamın kucağında Kağan ile Toprak... :) İkisi de yemelik. Bu Pazar Toprakla, Annannemler bize geçmiş olsuna gelmişlerdi. Sonrasında böyle güzel bir poz çıktı, babam ikisini de severken. :) 

Benimde kuzenimle Dedemin, Annannemin ve Dayımın kucaklarında pozlarım var. Hey gidi... Bu da Kağan ile Toprak'ın babamın kucağındaki pozları... :)


İşte öyle böyle bir Haziran'da bitti. Bu sene yazı çok sabırsızlıkla beklerken, Haziran nasıl da uçtu gitti anlayamadım. Bir an önce Temmuz olsa da Antalya yolculuğu başlasa heyecanındayız şimdi.

Haziran çabuk bitti gitti. Daha doğrusu bu hastalık sebebi ile nasıl bitti anlayamadık. Gerçi Temmuz da geçer, gelir yolculuk günümüz. Zaten ne kaldı ki şunun şurasında 20'sine, bugünden itibaren 17 gün. :)

Sevgilerimle...