22 Eylül 2020 Salı

Sosyal Medya Ve Ben - Eylül 2020


Son zamanlarda sosyal medya beni garip halde etkilemeye başladı. Kendimi kontrol ettiğimde, hala kullanılması en güzel uygulamalar benim kullandıklarım; ama gel gelelim bazen kontrol edemiyorum sanki kendimi. Yalnızlaştıkça bazen daha fazla buna yöneliyorum sosyal medyaya, yalanım yok...

Eskiden olsa 40 yılda bir dediğimiz tabirle arkadaşlarımız gelirdi, şimdi gerçekten 40 yılda biri doldurabilecek haldeyiz. Okuyorum haberleri, söylentileri; bu virüs 2022'de bitecek diyen de var, 2025'e kadar sürecek diyen de. Demem o ki, bir şekilde bu yalnızlığa alışacağız ve alışmak da zorundayız...

Benim kendi yalnızlığımla esas olarak ciddi bir sorunum bulunmamakta, ama hep bir şeyler yapmayı planlarsınız da; tam yapabilecekken önünüze çok büyük bir duvar örülür ya? İşte bu pandemi benim için ciddi anlamda böyle... Tabii yine de sızlanmak tek çare değil, içimde kalmasın hislerim ve kendimi anlatırken anlayayım istedim...



* 22 Eylül 2019, eski evimizin balkonundan çektiğim bir manzara fotoğrafı... :)

Biliyorsunuz ben Kas Erimesi Hastasıyım ve yıllardır desteksiz yürüyemez haldeyim. Manzarası iyi bir evimiz vardı ama girişten bir kat merdiven çıkınca asansöre kavuşuluyordu. Bu bizi çok fazla konuda engelliyordu. Ama bu Ocak 2020'de halloldu çok şükür... =)

Geçen sene ev problemimiz olduğu zamanlarda, "bu evden çıkamadığımız için bir ömür dışarıda bir şey yapamayacağım herhalde ben!" demiştim. Böyle dememe sebep, girişten bir kat merdiven ile asansöre ulaşıyor olmamız idi ve bu durumun benim yürüyemediğimden ötürü beni ve ailemi çok zorluyor olması idi. Sonuç olarak Ocak başında aldığımız yeni evimizle, engellerin en büyüğünden kurtulduk. Bu durum esasında hala böyle ama pandemi bizi başka bir şekilde evlere tıkıverdi. Şimdi herkes neler hissettiğimi anlıyor sanki. Ki asla istemedim kimsenin bu şekilde anlamasını beni...


Gelelim Sosyal Medya'nın bu dönemdeki etkin rolüne... "Evden çıkamayanlar var, çıkabilmeye cesaret edenler var" oldu Haziran'dan sonra durumlar. İş sebepli çıkanlardan öte, iş dışında da dışarı çıkanlar; ama ihtiyaç sebepli tedbirle çıksalar bile, kronik hastalara "Sen niye evde oturmuyorsun?" diyebilenler... Haziran 2020'den beri, bir kez annemle saçlarımızı kestirmeye çıktık, iki kez ailecek bir akrabamızın bahçeli evine gittik, bir kez de pikniğe çıktık. Aaa unutmadan, bir kez de çocukluk arkadaşımın düğününe gittik, "oyunsuz" idi zaten ve bir saat kalıp geri geldik... 

Diyeceğim o ki, o kadar tedbire ve aralıklarla nefes almalarımıza rağmen; her birinin sonrasında da ne olur ne olmaz deyip yine evlerimize kapandık. Böyle bir dönemde, sosyal medyada yerinde durmayanları da tabii ki kınamadıysak da anlayamadık. İstemsiz bir olgu... Ben son bir ayda da herkesi anlamayı bıraktım, döndüm sadece ve sadece kendimi anlamaya uğraşmak adına... 


Sosyal Medya'da olabildiğince az vakit geçirmeye çalışıyorum da şu sıra; misal İnstagram'da günlük1 Saat 45 dakika geçirme hakkı sundum kendime, ama bu kuralıma bile zor uyuyorum ara sıra. Bazen o süre dolunca uygulama uyarsa da devam ediyorken buluyorum kendimi. Bir bağımlılık gibi olmasını istemediğim için de, olabildiğince irademi geliştirmeye uğraşıyorum yine şimdi... Kaydedilenlerim tıka basa dolu, o an izleyemiyorsam bir dahaki girdiğimde izleyeyim diye, bunu beğendim bir klasöre ekleyeyim de aileme de izleteyim diye; baktım ki dağlar kadar olmuş, gerçekten ama gerçekten sevdiklerimin ötesindekileri silmeye başladım 2 haftadır işte. Azaldı mı derseniz, nispeten işte! :) Nasıl bir kaydedilenler biliyor musunuz? Ekran görüntüsüyle videoya almıştım bir ay önce, üç buçuk dakika sürdü ilk kaydettiğime ulaşabilmem! :/

Sosyal Medyada şu kaydetme alışkanlığımı bırakmaya uğraşmaya başladım bu yüzden öncelikle... Son bir ayda 2500'den 1000'e indirdiğime inanıyorum, fakat saymadım sayamadım! :)


Sonra şu son zamanlarda Sosyal Medya'da takınırken şartlanmış gibi kendimde unuttuğum şeyleri hatırladım; kendini beğenmemek öğrenilen bir şey, kendine yakıştırmamak da öyle!

Cumartesi günü banyo yaptıktan sonra saçlarım ıslak yüzüme baktığımda, birçok kez kendime söylemeye ihtiyaç duyduğum şu sözleri söyledim ve herkese farkındalık olması için de bloğumun instagramının hikayesinde de paylaştım bu sebeple; 

Gözümün üstündeki beni bırakmayan noktayla, yanağımda çıkan yeni sivilcemle ve tüm sivilcelerimle iyiyim güzelim... :)

Ne kadar çok unutuyoruz, herkese dediğimiz kadar kendimize "iyi ki varsın" cümlesini kullanmıyoruz. Esasında "iyi ki varım" diyebilmek, toplumsal bağlamda bir olabilmenin anahtarı. Önce kendini sevmeli, kendine değer vermeli ki insan o değer bütüne yayılabilsin... Diye; bence daha sık "iyi ki varım" diyebilmeliyiz dedim ve kendime "iyi ki varım" dedim... 

Ne çok şey unutuyoruz, bir diğer unuttuğumuz mevzuda da Pazar günü bulundum; sallantılı küpelerimi odamda masa altı kutularımı toparlarken buldum ve sakladığım yerden çıkardım kullanmak üzere... Kendime yakıştıramadığım küpeleri yakıştırınca, esasında bakış açımı değiştirebildiğimi farkettim. Zaman geçtikçe büyüyor, olgunlaşıyor ve farklılaşıyorum... Pazar günü de fotoğrafımın üzerine şöyle yazmıştım;

Kendime yakışmıyor, yakıştırmıyorum sanıyordum; sallanan küpe de yakışıyormuş, yakıştırıyormuşum. (Günlük güncelleme geldi sanırım bana) :D


Yeğenim benim - bizim geçtiğimiz yerlerden geçiyormuş meğer, bunu farkediyorum şu sıra. Kendisini beğenmemenin, toplumca kabul görüldüğü zaman diliminde yaşıyor o da; "küçüksün ve kendini sevmeyeceksin, doğru olan bu!" diyorlar sanki birbirlerine. Her bir küçüğün kendinde sevmediği yanlar var, çünkü sosyal medya bunu öğretiyor ve çocuklar da bunu birbirlerine öğretiyor. Ben sosyal medyaya yeğenimi sokmamak için elimden geleni yapıyorum, ama sanki bir yerde de bunu engelleyemeyecekmişim hissi var bu ara içimde... Her bir büyüğün kendinde sevmediği yanları var sonra, çünkü sosyal medya onlara da bunu öğütlüyor. Sevme ki kendini, daha fazlası için takıl benimle diyor! Düşünsenize ne acı bir şey? 

Telefon elimde olduğu sürece bana - bize bir ütopya sunuyor, kendimizle mutsuz ederek. Fakat o telefonu elimden illa ki bırakacağım, uyumam yemek yemem ve dinlenmem gerek. Bu anlarda da onu istememizi istiyor, bilinçaltımızdaki olumsuzluklar hep devrede kalıyor. O alemde esas mutluluk var sayarsak; uyurken de mutsuzuz, yemek yerken de mutsuzuz, dinlenirken de... Bizi böyle ele geçiriyorlar ve farkında olmamıza rağmen yeni dünya düzeninden uzaklaşamıyoruz! Bu da bu sıra çok ama çok acı geliyor ama bu farkındalığa tutunarak bataklığa çekilmemeye uğraşıyorum... :)


Velhasıl bu bilgilerin doğrultusunda, yaptığım yanlışları görüp sınırlarımı korumaya devam edeceğim. Yanımda bir sürü defterim var misal, ben o defterlere ağırlık veremez oldum; çünkü hikayelerime ve gönderilerime eklediklerimle kendimi tatmin etme uğraşındayım. Esas olarak yanlış yaptığımı kavradığım noktalara dikkat ederek, beni motive eden noktalarla iş olarak gördüğüm şekilde kullanmaya devam ederken; kendimi tamamıyla sosyal medyaya teslim etmeme kararı aldım. Farkındalık yaratabilsin diye de paylaşmaya devam ediyor olacağım... 


Ama şunları da unutmayacağım; 

Gördüğüm ilişkiler ve mutlulukların hepsi gerçek değil, ikili ilişkilere imrenirken kendimi unutmamalı ve es geçmemeliyim. 

Kıskandığım erkek ve kız davranışları ile dolu video ve içeriklerin, o eksik hissettiğim aşk duygusunun yerini sızlatmasına gerek yok; gerçek aşk sosyal medyaya sığabilecek kadar küçük değildir aslında...

Herkesin işi nasıl rast gidiyor diye düşünmek, yine beni kendimden uzaklaştırıyor. Bu ben değilim, beni ilgilendiren başkalarının hayatı değil! Onlara seviniyorum ama az biraz bile olsa imrendikçe benim hayallerimi gerçekleştirmekten de uzaklaşıyorum, çünkü düşünceye geçiyor ve eylemi unutuyorum. Bunu da es geçmeyeceğim...

Her beğendiğimi kaydetmeme gerek yok, kaybetmekten yana korkumu tetikliyor gibiyim. Oysa düşünceler çok güçlü, ben düşündükçe var oluyor çoğu şey...!

Allahın gücünü, inancının gösterdiği yolları ve yönelmen gereken yolların huzura çıkardığı vakitleri es geçmemelisin Didem. Senden sana söyleyeceklerin bugünlük de bu kadar.

Bu cümlem de diğerleri gibi hepimize; Sosyal Medya hiçbir şey aslında, doğru kullanabilirsen de her şey olacak sana. Sevgilerimle... =)

19 Eylül 2020 Cumartesi

Eylül 2020 (14-19) - İnternet Günlüğüm 2020 #1


Merhabalar, yine ben geldim ve bu sefer 2020 Eylül'ünden 14-19 tarihleri arasındaki günlerimizden bahsetmeye geldim. Bir önceki Eylül başlangıcını değerlendirdiğim bu yazıdan sonra...

Bu hafta garip bir haftaydı; nasıl geçtiğini anlamadım, bir önceki gün öbürünü aratmadan geçti gitti hızlıca. Dün yazacaktım bu yazıyı da aslında ama Kağanım (yeğenim) öğlenden bizde kalmak üzere gelmişken, geçirdiğimiz vakti önemsedim çoğunlukla... Yeğenimle yan yana olmamızın, oyunlar oynamanın, gece geç vakte kadar oyunlar oynayıp videolar izlemenin keyfine varacağız derken; gece 2'de uyuduk ikimiz de.  Hal böyle olunca, uzun zaman sonra geç kaldım uykuma ve bir gecelik şaştı düzenim aslında; 1,5 aydır toparlamışken. Neyse, bugünden itibaren aynı düzen devam inşallah :))



**
Azıcık bu haftadan bahsetmek istiyorum bu yazımda, acayip ilginç bir hafta oldu; enerjisi garip ve gidişatı başta korkutan ama "çok şükür" e ulaştıran... 

Haftaya saat itibariyle başlamadan önce 13.09.2020 akşamı, Can Aydoğmuş'un meditasyon yayını vardı ve çok güzel enerji ritüellerinden bahsettiği o yayınında onu dinleyerek başladım yeni haftaya.. O yayını burada bulabilirsiniz bu arada... :)

Yayın o kadar güzeldi ki, Pazartesi sabahına mutlulukla sakinlikle ve uykumu almış şekilde uyandım önce; günüm de haftam da mucizelere inanarak geçti sonra... :)) Can Aydoğmuş'u iki aydır ciddi şekilde takip ediyorum, yolu hep açık olsun ve enerjisi bize de yansısın diliyorum..


14.09.2020 Pazartesi günü, bir önceki gece Patasana (Ahmet Ümit) adlı kitabıma başlamış ve geç bile kalmış olduğumu hissettiğim bir gecenin ardından yine enerjik uyanmıştım... Kahvaltımın sonrasında da, Mavişimin mevsim geçişi ve çiftleşme döneminin stresi içindeki halinden kurtarabilmek umuduyla oyunlarımızı oynamak üzere kafesinden dışarı çıkarmıştım yine. Uzun zaman sonra hiç ısırmadığı ve hep neşeli takıldığı gündü yeniden. Sabrımın ve sevgimizin gücü olarak görüyorum ben bunu... ☺

O gün kendini yine öptürdü bana, ama uzun zamandır yaklaşmadığı kadar yakınıma geldi sonra. Önce hiç asabiyet olmadan konuştu yanımda tüylerini kaşıttı yine ve dokundurttu kendine ısırmadan da, sonra da öptürdü ve öptürdü; dayadı kafasını dudağıma... :) Şükür... Evinizde yaşadığınız evcil hayvan ile geçirdiğiniz rutin sakinliklerin bozulduğu dönemler zorluyor ve de üzüyormuş insanı da işte. Ama internet iyi ki var; bu sene daha fazla olan öfkeli hallerine, nihayet gerekli tepkileri verebildim de zorlanmadık daha fazla işte... (:

Bu konuda daha fazlasıyla düşüncelerimi yazdığım, fotoğraflarımızı paylaştığım instagram gönderim de burada...


**

Örgülerimi çıkarma vakti gelmişti, geçen kış sezonunun sonundan beri örüp de biriktirdiğim birkaç el emeklerimi dolabımdan çıkardık da fotoğrafladık bu hafta başında yine... Bugün itibariyle bloğumun instagram adresinde de olacak diğer görselleriyle beraber...

Dolap profilimizde örgülerimizi paylaşmaya başladım aslında; bu kolajdakiler benim ördüklerim, bir de kullanmadığımız örgüleri de satışa çıkardım. Sonbaharlarda beraber umduğum gibi emeğimi kazancım olarak geri döndürebileceğim yine inşallah... =) Ama esasında el emeği, ürettiğin şeyin kıymeti bilinmiyor ülkemde şu sıralar. Bu ekonomik durumumuzdan öte durumda bir konu bence... Daha kısa sürede, fabrikasyon olarak üretilen ve üzerinde marka etiketi bulunan ürünler ederinden fazla ediyor da; el emeği, bir yumağını 11 TL'den aldığınız ve en az 3 yumak harcadığınız el emeği örgünüz o kadar edemiyor nasılsa!

El emeğine ve çabaya verilen kıymeti hiçe atmayanları, emek verilmiş ve doğaya da üretim tüketim dengesini bozan ürünlere ederinden fazla primi vermeyen nice insanımızı tenzih ederim tabii ki... :)

Bu sene geçen seneden de fazlasıyla, örgülerimizi "instagram.com/yillargecerkendidem" adlı instagram hesabımızda paylaşıyor olacağım. Bahsettiğim örgülerimizi (ablam ve benim ördüğümüz örgüler) Dolap uygulaması üzerinden de satmaya çalışıyorum şu sıra, "orgulerimizvar" profil ismiyle. O profilimize de buradan ulaşıp destek verirseniz çok mutlu olurum... (:



**

Patasana demiştim, Ahmet Ümit'in okuduğum ikinci kitabı olacak kendisi... Kitap ile ilgili alıntılarımı 1000kitap.com profilimde paylaşmaya başladım bu hafta, sanıyorum daha çok alıntı da paylaşırım. İçeriği, konuları işleyişi ve toplumsal konulara değiniyor olmaları hoşuma gidiyor bu tarz kitapların. Ve bu üstteki görselde yazan sözü de pek doğru buldum da sevdim;


"Ama asıl bugünü karanlıktan kurtarmak gerek. Bir halk karanlık ve zulüm içinde yaşarken, yalnızca geçmişi aydınlığa çıkarmak için uğraşmak yeterli değil."


** EKPSS Yeniden Ertelendi bu arada ve henüz yeni sınav tarihi de belirlenmemiş durumda...

Üstteki fotograflar Salı günü gecesi fotoğrafları, gündüzü ders çalışma uğraşıyla geçen bir güne uyandım sonrasında. Bana kalan son bir ayda (sınav 11 Ekim'de olacakken), Tarih ve Matematik konularımın genel tekrarını yapmaktı. Pazar gününden Tarih konularımın genel tekrarına başlamıştım, Salı günü Matematik'i çok da fazla sona bırakmamam gerektiğine bir arkadaşım tarafından ikna edilmiştim ki; akşamına "EKPSS sınavı ertelendi" haberini aldım. Üstelik, bir hafta öncesinden bu haberler hakimmiş, bir haftadır da "nedeni ve ne olacağı" tartışılıyormuş... 

Düşündüm, son bir ay diye kendimi sıkıntı strese sokmayacağım ama boşlamayacağım da derken öğrenmem nasıl bir işaret diye... Bu bir yandan şans ve diğer yandan da garip hissiyatlara sevk etti beni. Büyük anlamda şans, Tarih ve diğer dersler neyse de; daha Matematik konusunda birkaç aya ihtiyaç duyabilecek biriyim, Matematik'e karşı büyük bir sevgim ve ilgim yok zira. Ama şimdi bir üçüncü şans daha verilmiş gibi oldu bu da; önce Nisan'dan Ekim'e ertelenmişti sınav (ki önce Eylül de denmişti), şimdi de biraz daha ileriki tarihe. Bu şansı değerlendireceğim, elimden geleni yapmayı ciddiye almaya devam edeceğim; ama olmazsa da yine dert etmeyeceğime dair sözüm var kendime... :)


Çarşamba sabahı, ablamın bir yaşına daha kavuşması olarak uyandık bir sabaha daha... Önce Mavişimle oynadım yine, yaklaşık 40 gündür devam ettiğim üzere günlük Duolingo uygulamasındaki dersime özen gösterdim biraz yine (ki bu sefer İngilizcemi yeniden pekiştirene dek yılmaya niyetim yok. İnstagram hesabımda günlük hikayelerimde bulabilirsiniz detaylarımı). 

Çarşamba gününün öğlen saatlerinde kötü bir haber aldık sonra, dünya birkaç saat durdu sanki sonra. Annemin dayısı Hüseyin dayımın bir iş kazası geçirdiğini ve hastaneye kaldırıldığını öğrendik... İnsan böyle bir haber olunca, duraklıyor ve elinin ayağının boşaldığına, hiçbir şey yapmak istemediğine şahit oluyor. Dünya gerçeğinin en büyük sınavlarından biri o hastanelerden bir haber beklerken yaşandığını düşünüyorum... Dua ederken o korkuyla bazen insan kötüyü düşünüyor, kötüyü düşündüğüne kızıyor, iyiyi umarken iki hayat arasında bir yerde kalıyor; o korkuyu hiç kimseye yaşatmasın Rabbim diliyorum... 

Çok şükür 3-4 saat sonra iyi haber alabildik dayımdan ama ilk süreçte hayati tehlikesi olduğunu bildirmemişler bana, taa akşam öğrenebildim bunu. Annem ve babam akşam geç vakitte geldiler eve, o gün hastaneye gidene ve dayımı görene dek annem de çok korkmuş. Diliyorum bir daha yaşatmasın Rabbim o korkuları... Dayımla annem beraber büyümüşler ve yakın yaşları dolayısıyla kuzenler gibiler. Çocuklukları, evlilikleri, çocukları derken hep bir arada yaşamış gelmişler bu zamana. Kendimi bildim bileli var olan aile akrabalarımızdan yani... 

Vücudunda birçok kırığı, hasarı var ama çok şükür hayati tehlikesi o günün akşamından beri yok dayımızın. Çok şükür Rabbim onu bizlere bağışladı, korkularımızı boşa çıkardı ve bugün de taburcu olup evine çıktı. Esasında hastanede kalmasını gerektirecek durumları mevcut ama pandemi dolayısıyla evde istirahatine devam edecekmiş. İnşallah bundan sonraki doktor kontrollerinde de iyi haberlerini almaya devam edeceğiz, inancımız bu yönde. Herkese acil şifalar diliyorum bu vesileyle, dayımla beraber... :) 


**

Perşembe günü gelen hediye kitaplarımla, iyi haberlerin ardından devam etmeye çalıştık hayata.  Aklımız hastanede, kontrol altında tutulan dayımızda idi yine ama gece alındığı yoğun bakımdan şükür o sabah çıkarılmıştı da... :)

Sabah birkaç gündür burada olduğundan haberimizin bir önceki gün olduğu Hüseyin Eniştemiz getirmiş üstteki kitapları meğer, Perşembe sabahı kavuştum bayramda bana ısrarla yazdırdığı kitap listesinden seçilmiş kitaplarıma. Öyle güzel almış ki, benim de ilerleyen tarihlerde bir önceki alışverişimden sonra alacağım kitaplar bunlar olurdu muhakkak; ona yazdığımı bilmesem yani. Bahsettiğim Hüseyin eniştem, annemin rahmetli büyük teyzesinin eşi. Sağolsun en çok okumak istediğim diğer kitaplarımı almış. :) 

Bir önceki Kidega Alışverişimde (bayramdan sonra yaptığım), "Yabancı" adlı kitabı Hüseyin enişteme yazdırdığımı unutmuşum; şimdi elimde iki adet Yabancı adlı kitabım var ama yeni geleni dostuma hediye edeceğim. Bu sorunu da böyle çözeceğiz... (:

O gün yeni kitaplarıma kavuşmuş halde, uğraşlarıma döndüm ilerleyen saatlerde. Dersime de çalıştım ama çok verimli değildi doğrusu. Tarih konularının genel tekrarına devam ediyorum şu sıra hala. Bir aya bitiririm bence. Madem ertelendi, gerektiği kadar çalışmayı ihmal etmeyeyim diyorum yine... Kitaplarımı okumaya devam edeceğim, yazılarıma da ekleyeceğim sırası geldikçe ilerisinde. Okumak istediğim kitapları ele geçirince, hepsini bir arada okuyasım geliyor; iki ayrı konuda kitabı aynı sıralarda okuyabiliyorum (biri gece, biri gündüz olmak üzere), ama sanıyorum ikiden fazlasını da okumakta zorlanırım artık! Sakin olmalıyım...



Dünü Kağanımla zaman geçirerek bitirdim, gecenin sonunda da üstteki fotoğrafı çektirdik. O bu sıralar fotoğrafların kıymetini küçüklüğündeki gibi bilemiyor, çünkü yavaş yavaş ergenliğe giriyor; kendini beğendiği ve beğenmediği noktaları var. Zamanla öğrenecek diye kabul ettim artık bu durumunu, dış görünüşün herşey olmadığını o da öğrenecek bizler gibi; biraz daha yaş alması ve deneyim edinmesi gerekecek... :)

Dün onunla videolar izlerken örgü ördüm, epey bir zaman el topu ile oynadık oturduğumuz yerden yine (hala favori oyunumuz bence)... Geçen hafta o yenilmişti, bu hafta ben yenildim. Yenilen hakkını vererek cezasını çekti yine, tatlı tatlı masaj yaptı yenene; hem oynarken hem de ceza çekerken çok eğlendik yine! :)) Akşamına film izledik, derken geceye sakladığım yeni keşfettiğim oyunumu gösterdim ona; Travia Cars, bilgi oyunlarına ve soru cevaplara bayılıyor hala... Derken, güzel bir gün geçirdik işte ve bugün öğlen de gitti evine Kağancım; annesi ve kardeşiyle. Bu sefer Defnecim de gelmişti sabah, onu da görebildim bu hafta şükür yine... :) 

Annem ablamlarda yeğenlerime bakmaya devam ediyor bu sıra da, haftaiçi gündüzleri çoğunlukla orada. Şükür ki bu rutinimiz iyi gidiyor ve bana iyi gelmeye de devam ediyor. Defnemizi buraya alıştıramadık, uyuyamıyor gelince buraya hala. O yüzden annem çoğunlukla gündüzleri onların evinde ama ara sıra buraya uğratıyoruz fırsattan istifade de işte. Ya tutarsa gibi bir durum söz konusu, bir günü bir gününe uymuyor; bebek işte demeyi de iyi biliyoruz artık, Kağanımda acemiliğimiz çıkmış sanki! (: Bugünlerimize şükür, dünkü dertlerimize "vay, nasıl atlattık" diye bakabiliyoruz... 

Bugün çok erken uyandım-uyandık, Kağanım ve Defnem burada olacaklar öğlene dek diye. Ama çocuklar için katlanılıyormuş, bir kez daha anladım... Onların enerjisi yetiyormuş meğer, biraz mayışmış haldeyim ama iyiyim uykusuz kalmış olmama rağmen yine. Bugün tüm haftayı da düşününce, şükrediyorum bol bol yine; iyi ki yeğenlerim var, sevdiklerim sağlıklı, ufak tefek sıkıntıları olsa da hayatımızın içindeler diye. İyiyi görmeye, pozitif kalmaya devam işte; hafta ne kadar zorlu geçti gibi gelse de, geçti işte diyebiliyorum... 


Can Aydoğmuş'u düşündüm tüm hafta, geçen hafta Pazar akşamı üçüncü kez katıldığım canlı yayınında yaptırdığı o enerji içerikli önerileri ve paylaşımları daha da güç verdi yine. "Düşle, İnan, Yaşa" adlı kitabını almış ve başladım diye gündüz okumak üzere yanımda bulundurmaya devam ediyordum ki, daha dün esaslı okumaya başladım. Önsözden öteye okumak üzere devam ediyorum şimdi... Sizi Can Aydoğmuş'un hesabına da yönlendirmek istiyorum, buradan... 

Çünkü sadece o söylüyor diye değil, olumluya ve çabaya doğru yönelen girişimlerin iyiliğine ve güzelliğine ben de inanıyorum onun gibi. Bu durumun bir mucizesi var; duanın, inancın, enerjiyi bilmenin ve onun farkında olarak hareket etmenin. Gücün, gerçek ve özdeki gücün farkına vararak yaşamanın büyük bir etkisi var hayatımıza... Allaha inancınızı kuvvetlendirmek ve esas kıymetli olanları algılayabilmek için, farkında olmak gerek bence. Ben buna inanıyorum işte... :))



Son olarak, bugüne şükürlerle, rabbimize şükürlerle bitirmek istiyorum, 2020'deki ilk "İnternet Günlüğüm" başlıklı yazımı... Allahım bizi sarssın, işaretler göndersin ama yolundan hiç şaşırtmasın dilerim. İçimden geldiği gibi, duygusal yazdım bu "internet günlüğüm"de! Yine durdurmadım kendimi tamam da, bu seferki de pek bir duygusal kaçtı sanki! Neyse... =)

Sevgilerimle...


12 Eylül 2020 Cumartesi

Eylül, Garip Geldi Bu Sefer - 2020

 

Eylül her zamankinden sakin geldi bu yıl, pandemi ortamı belki de beni böyle mi etkiledi bilmem; stresten uzak olmaya daha bir hevesliyim, ertelemeye daha fazla tahammülsüz hisseder haldeyim. Bence bu iyi bir şey de, geleceğe dair düşünceler içerisine girmeye kalktığınızda; rahatınızdan ödün vermeniz gerektiği noktalara da izin vermez bir durumda... Anlatacağım...



Normalde Eylül'ün ikinci haftası okullar başlardı, onun heyecanı sarardı dört bir yanı. Şimdi ise ekran başlarına geçiyor çocuklar, evde bir sessizlik oluşturulmaya çalışıyor, şarjlar bitmesin diye şarjda devam ediliyor derslere. Bizim ailemizde de böyle bir öğrenci var, yeğenim Kağan. Arkadaşlarına ve öğretmenine, kısmı olarak bile olsa o kavuşmasının heyecanı ve mutluluğu paha biçilemez. Aslında uzaktan eğitim bile olsa, iyi ki başladı bu açıdan da... Başta sıkıntılar oldu, bağlantılar açısından ama deneye yanıla doğruları bulundu ve öğrenilmeye devam ediliyor bu dönemde de. Eğitim dönemi böyle başladı işte, 2020'de. Ve Eylül böyle başladı bu sene...

Zamanında derlerdi ki bize; okullar kapanacak, zamanı gelecek ve herkes ekran karşısında ders yapacak. Okullara o kadar ihtiyaç duyulmayacak, teknoloji ve ortam o kadar değişecek ki.. Bunlar söylenirken bile hayal edebildiğimiz ortam böyle değildi... :)

2020-2021 Eğitim ve Öğretim yılına, ekranlar başında başladık... Kağanım başta adapte olamadı, sürekli şarj aletinden uzak iken derslere giriyordu ve şarjı bittikçe dersten ayrılmak durumunda kalıyordu. İnsanoğlu o kadar çabuk alışıyor ki her şeye; şimdi suyu, not kağıdı kalemi, şarja bağladığı bilgisayarı ile giriyor dersine ve şikayet ettiği de olmuyor şu sıra... Sadece tek bir gün, 8.30'da uyanmaktan dolayı sıkıntı yaşadığını dile getirdi bu hafta; çok çabuk ona da alıştı sonra. Ekranları kapanmasın, şarjları bitmesin, öğretmenleriyle bağları kopmasın; sağlık olsun da sonrasında da çabucak kavuşsunlar inşallah... :)

Yeğenim ders başına geçtiği hafta, birbirimizin ders ve ödev saatlerini de kovalar olmuştuk bu arada. Bir hafta onlarda kaldığımızda, o ödevlerini yapmasına benim "Farmasi Satış Eğitimlerim" için ara veriyordu; geri kalanında da bol bol ödev yapıyordu. 2020'nin başında dahi söylendiğinde bu virüs davası, ortamın böylesi değişebileceği aklıma hiç gelmemişti. Şimdiyse, sanki bundan sonra hep böyle yaşayabilirmişiz gibime geliyor. Alışma mevzusu sanırım, bir kere ayak uydurmaya gör! 

Eylül'ün başlangıcıyla okul heyecanı kadar, bir de denizlerde avlanma sezonunun açılması heyecanlandırdı beni. Erken yasak gelince, normalden daha uzun süren yasaklar; "daha fazla üreme, daha fazla büyüme ve daha fazla balık olur inşallah" diye düşündürüyordu ki, şu anda da olanlar tamamıyla böyle gibi görünüyor işte... Neyse, belli olmuyor mu üstteki kolajdan; haberin fotoğrafını çekebilecek duruma gelmişim bu sene ben. Tam bir balıkseverim diyebiliriz artık bana! :) 



28. yaş günüm, senelerdir olandan daha sakin geçti gitti. Bir gün öncesinde ailecek yemek yedik, pastamı da sabah kahvaltısında kestik. Derken geçti gitti kutlaması. Düşünmeye daha çok vaktim kalınca anladım; her türlü oluyormuş aslında, o günün varlığı bile yetiyormuş insana...

Doğum günüm öncesinde ailecek olunca, yemek yiyip pasta kesince; bir daha doğum günümde toplanmadan geçti gitti. Hediye dahi istemedim bu sene, öncesinde yaptığım kitap alışverişimi hediye bildim. Ama bir sürpriz hediye gelince, şenlendi tekrar ortalık. Doğum günümde gelen o çiçekleri, işte daha geçen haftalarda başka saksılara ektik... :) Cumartesi'den Cumartesi'ye, daha bugün bir hafta doldu ama sadece iki günde bile daha bir canlandı çiçeklerim. Eylül'de değişim (Fotoğrafta görünüyor mu, bilmem), çiçeklerimin iki günde canlanması gibi çabuk gerçekleşti. 

Bu sıra bu çiçeklerime iyi bakmaya çalışıyorum, solmasınlar ve hep yeşersinler diye işte... Eylül geçip giderken, buraya "çiçeklerim yeni saksılarına tutundu" diye de yazabilirim inşallah...


Eylül'ü yarılamak üzereyiz ve 11 Ekim'deki EKPSS sınavına az kaldı bu arada... Farkettiğim bir gerçek ortaya çıktı ki, bir şeyler yapmak çok istiyorum ama bu yapmak istediğim şey "en iyisini yapmak için uğraşırken, gündelik mutluluklarımdan uzaklaşmamak"mış meğer... Şimdi sınava az bir zaman kaldı, elimden geldiğince de çalıştım ve çalışmaya hala devam ediyorum. Ama eksiklerim uğruna, kendimi de bedenimi de yormaya tahammülümün olmadığını farkettim...

İşte bu farkındalığım için, "olsa ne güzel olur ama olmasa da bir sebebi vardır" düşüncesiyle durumlara bakıp; stressiz girmek istiyorum şu sınava. Kusursuzluğu hedeflemek istemiyorum bu sefer ve bu saatten sonra... Büyük ihtimal de bu sınavdan aldığım not, en kusursuzu olamayacak bu sefer. Çünkü onun için her gün kalan günler boyunca sürekli çalışmayı sürdürmem lazım. Oysa benim bir tek bitiremediğim konular Matematik konusunda biraz daha pratik ve Tarih konularında Genel Tekrar üzerine... Uzun uzadıya yapamayacağım tekrarları düşünerek, tekrar edersem sonucunda mutsuz olabileceğimi fark etmem üzerine böyle hareket etmeye karar verdim. Elimden geleni yine yapıyorum, ama daha fazlasını yaparak gündelik mutluluklarımı altüst etmeyeceğim...

Örgü örmek olsun, gündüz-gece kitap okumalarım olsun, her gün mutlaka kuşumuz Maviş'le ilgilenmek olsun... Okul döneminde yaptığım ve o döneme göre yapmak zorunda olduğum noktaya, bu yaşımda düşmek istemiyorum; birkaç saatlik sınav için yılların stresini yapıp, sonucunda kitap okuyamadan stresimi atamadan geçirdiğim günler ve gecelerle doldurmak istemiyorum hayatımı. En basitinden buna gücüm olmadığının farkındayım şu sıra. Eylül sadece bu farkındalık için bile çok garip şekilde geldi ve sarmaladı beni... :) (Not; Eylül ayı tabii ki burada metafor...)


Bugün İnstagram hesabımda da paylaşmıştım, burada da paylaşma gereği duydum kısaca; kendimize mutluluklar borcumuz var, her dakika strese soktuğumuz gereksiz anlar değil. 11 Ekim 2020 günü birkaç saatlik bir sınava gireceğim; kimi zaman çalıştım layıkıyla, kimi zaman da çalışamadım farkındayım. Netliğiyle emek verdiğim ölçüde, olacak veya olamayacak; şimdiden an'ı kaçırmanın gereği olmadığını düşündüm sadece. 

Neticede, sınava girip giremeyeceğimizin de garantisi yok; dolu dolu sıkıntı yaratmaktansa kendime, bu hafta Kağanım bizde kalmışken doluca tadını çıkardım yan yana olabilmelerimizin... Oturup ders çalışabilir ve onunla daha da az ilgilenebilirdim ama haldır huldur ders çalışmayı yediremez durumda olduğumu farkettim... Derinine biraz daha girilesi konularım var; önümüzdeki yeni haftayla beraber o konulara devam edeceğim, Kağanım bugün evine gitti zira... Ama olur olmaz, kendimi sıkmayacağıma dair kendime söz verdim... Siz de yapamadıklarınıza değil, yapabildiklerinize odaklanın olur mu? Bugünün öğüdü, tavsiyesi ve düşüncesi böyle benden...

Beni örgü örmek mutlu ediyor, gece yatmadan önce kitabımı okuyup gece lambamı uykumu gelince söndürebiliyor olmak, Kağanımla gündüz oyunlar oynayıp videolar izlemek ve yer yer artık tartışabiliyor da olmak, mutlu ediyor işte... Ama bir o kadar da bir sınav uğruna ders çalışırken yetişemeyecek olduğumu hissedip kendimi, bilgimi ve geleceğime dair çabamı eksikmiş yetersizmiş ve gereksizmiş gibi görmek tedirgin ediyor. Bu yazının çıkmasına da bu hissiyat sebep oldu zaten, tedirgin olduğum noktalara gelince mutsuzluk hissettim. Belki öğrencilikten uzaklaştım, belki tekniğimi kaybettim; sınav için ne hazırım ne de değilim, ama sınavı tek kapı olarak görmek istemediğimi farkettim. Kısacası "Eylül-Ekim az kaldı, çabaladım ve ne olacak göreceğiz" diyebilmeyi öğrendim; stres yapıp güçsüz duruma geçmemeyi de benimsedim...

Eylül güzel geçsin, yapabildiğim kadarını yapabileyim kafi, durumundayım. Hayırlısı neyse o olsun her birimiz için... :)

Sevgilerimle... Yorumlarda görüşelim mi?

5 Eylül 2020 Cumartesi

Fotoğraflarla Ağustos #2020 - Not Aldım Veya Not Ettim #43


Ağustos ile ilgili son notlarımı bir gönderide paylaşmayı uygun gördüm, her ne kadar yazmasam da her notumu burada "çok not aldım kendime Ağustos 2020'de"...

Not Aldım Veya Not Ettim yazılarını yazmayı unutmuş gibiydim. Burada yazmasam da aslında notlar almaya bu sene de devam ettim ve çoğunu diğer yazılarımın içinde, gündelik hayatıma kattım çoğunlukla... Ağustos dolu dolu geçince, not ettiklerimi açıp açıp okumak için Ağustos'tan notlarımı burada bulundurmak istedim.

2020'nin Eylül'ü de geldi tabi, Ağustos kadar bol notlu ve farkındalıkla dolu olsun inşallah... Eylül bizi sarsmasın, sarsın sarmalasın (mevsim geçişinden sebep, korkmadan atlatalım yine şu ayı.) Sevgilerimle... :)

Ağustos Şöyle Başladı;



Ağustos ayı, geride bıraktığımız 2020 yazının ilk ve tek pikniğiyle başladı. 1 Ağustos 2020'de Uludağ'da piknikte idik ailecek, annemin bir teyzesi ve bir de dayısının eşleriyle beraber. Yenge, dayı, enişte, teyze, ablam, eniştem, annem, babam, yeğenlerim derken güzel geçti tüm günümüz... Çok şükür, pandemi başladığından beri en kalabalık günümüzü geçirdik böylece... 

Gün boyunca açık havada olabilmek, uzun zamandır kavuşmayı beklediğim ferahlık gibiydi. Öyle bir sarılmışım ki, güneşin geldiği açıyı hesaba katmayı düşünemedim; alerjim olmasına rağmen, ne olsa hava esiyor dedim ve geçiştirdim. Sonucunda o gün dikkat etmeyerek güneşin önünde oturmam, bana cilt yanıklığı olarak geri döndü ve o günün gecesinden itibaren cildimin acısıyla geçirdim tüm haftayı... 

Bahsetmiştim bir yazımda, Farmasi'den cilt kuruluğuna ve bu tarz yaralı ciltler meselesine iyi gelen aynı sefa krem balsamını kullandım; bir de gün boyu yüzümü hazırladığımız beyaz sirkeli su ile temizledim durdum... Ağustos bir arada olmakla, özlenilen açık havada bulunmakla başladı ama ciddi acıyla devam etti sonraki bir hafta... Bu durumdan ilk notumu aldım ben de işte;

Çok özleyebilirsin, çok kendini vermek isteyebilirsin bir güzelliğe; ama unutma alman gereken tedbirlerin var ve dikkat etmen gereken sağlığın. O gün tadına geldiği için yediğin fazladan yemek bile seni "bir günden ne olur ki"ye yöneltti. Bir tek güzel gün, rahatsız geçirilebilecek 7 güne sebep olmamalıdır... 


Ne düşünüyorum, ne istiyorum?


Ağustos Farmasi'nin iş eğitimleriyle de geçti aynı zamanda benim için... Ekibine katıldığım liderin, Ağustos ayında bizler için tutmuş olduğu "eğitmen" bizler için sunumlar hazırlamıştı ve aslında çok teknik öğrendim bu sayede. Buradan da teşekkür etmiş bulunayım. Umarım değerlendirebilirim her birini diyorum şimdi misal ama pandemi değişik hallerde devam ediyor bizim için hala. Olabildiğince uzak duruyoruz "kalabalıklardan ve sosyal mesafeyi sağlayamayacak her türlü girişimden"....

Ağustos bana şunları düşündürdü; ne düşünüyorum, ne istiyorum ve neden hala bu kadar çok şeyden ürküyorum? Bu üç soru önümüzdeki zaman diliminde var olmak istediğim iş alanına ulaştıracak beni. Misal, bir yandan yazıyor halde devam edebilirken çok mutluyum ve okul döneminde "yazamıyor olmak" beni çok mutsuz ediyordu; hatırlıyorum. Beni yazmaktan alıkoyacak bir iş hayatım olsun istemiyorum, aynı zamanda örgü örmekten de geri koymasın. Çünkü ben kendi sakinliğime sığındığım anlarım oldukça sakin, mutlu ve sağlık problemlerimi büyük ölçüde yaşamıyor durumdayım. Yani sosyal halde iş hayatına atıldığımda da, hala yazıyor ve örgü örebiliyor olmak istiyorum. 

Farkettim ki, örgü örerken kendimi geliştirebilmek bana kendimi çok ferah hissettiriyor. Okul varken de sevmediğim tek durum, istediğim zamanlarda kitap okuyamıyor ve istediğim zamanlarda uzun uzun yazamıyor durumda olmaktı. Bunu hissettirdi bana. Kendime şunu dedim hal böyle olunca;

Sen okulun varken yazı yazabilme özgürlüğüne açıköğretim okurken kavuştun. Seni kısıtlayacak bir işe ihtiyaç duyuyor musun? Farmasi de bir iş, ama seni yazmaktan veya okumaktan geri koymuyor. Sosyal hayatın içinde bir işe ihtiyacın var; sağlığın için ama seni başta zorlayacak ve nasıl yapacağını sorgulatacak olması bir yana, sen ona karşı yapmak istediğin şeyleri yine bir kenara atmak zorunda kalır mıyım diye düşünüyorsun bir de. O halde, yapmak istediklerimi planlamaktan uzaklaştırmaman gerektiğini tekrar kabullenmem gerekiyor...

Farmasi ürünlerini bilinçli kullanmak, size özel indirimlerle ürünler alabilirken, ister kullanabilir isterseniz de satabilirsiniz. Bunu gerçek bir iş haline de getirebilir, grubumuzun bize sağladığı eğitimlerle kendinizi geliştirebilirsiniz. Grubuma katılmak isterseniz, bana bu yorum altına yazarak veya mail atarak ulaşabilirsiniz... (:

Birlikte Çalışmak...



Temmuz ayında Youtube'da "Benimle Birlikte Çalış" videoları olduğunu keşfettim; eğitim içerikli faydalı gördüğüm hesapları takip ederken. "Neden birlikte çalışmak olgusu işe yaramasın ki?" dedim sonrasında da. Sonuçta okulda bile beraber okumak ve beraber test çözmek konusunda, dikkati toparlamak hep daha kolaydı... 

İlk olarak "Hikmet Anıl Öztekin"in youtube hesabında gördüm bu video içeriğini, "gerçekten iyi bir fikir" dedim kendimce. Odaklanma problemim, okul döneminden kalma olmak üzere hala var hayatımda. Odağımı bir işi bitirene kadar birçok kez kaybedebiliyorum. Bu ders çalışmak, zorlandığım ama yazmam gerektiğini hissettiğim bir yazıyı yazmak gibi mevzularda oluyor çoğunlukla ama bazen de bir film izlerken bile gerçekleşebiliyor...

14 Ağustos 2020 gününe kadar, birkaç günde bir denediğim birlikte çalışmaya çalıştığım video içerik sahiplerinden hiçbiriyle çalışamadım; yazmak istediğim şeyleri yazabilmek adına odaklanabilmek istiyordum. Oysa her defasında odağım dağıldı... 14 Ağustos 2020 gününe gelince, Youtube önerilenlerimde bir kanal çıktı. Hadi bunu deneyeyim bir de, dedim. Videoyu başta deneyimlemek isterken sadece yapacaklarımı not alıyordum, iki dakika geçtikten sonra önüme kağıtlarımı alıp yazmaya başladım; inanır mısın tamı tamına 56 dakika boyunca birlikte çalışmaya odaklandım! Bu konuda kendime aldığım not şu oldu; 

"Birlikte çalışmak güzelmiş; ama onun için bile kendime uygun olanı, enerji alabildiğimi seçmem gerekirmiş." 

Benim birlikte çalışabildiğim youtube kanalının ismi "Estudiar Derecho". Tam olarak bilemiyorum, bu hesabın videoları açıkken çalışabiliyor olmamın sebebi ne... Belki müzik seçimleri, belki çektiği ortamın enerjik hissettirmesi, belki de kendisi çalışırken benim ona inanabilmemdeki enerji. Neyse işte, ben bu youtuber ile çalışmayı seviyorum. Yabancı bir hesap, öneri üzerine karşıma çıktı ama vardır bir sebebi; ben bilemiyorumdur! :)


Büyük bir kitapçı fikri, neden çekici gelir insana? 


Henüz açılış tarihi bile belli olmayan bir kitapçı açılıyormuş Bursa'da, Metro AVM'nin yanında. Ağustos ayı içerisinde gittiğimiz bir Cumartesi gördüm bu afişi, "10 Milyon Kitap Yakında Burada"; bu afiş heyecanlandırdı beni. Her sene olan ve her sene gitmek için çabaladığım Kitap Fuarı kadar heyecanlandım. Bunu da önce kendime not aldım, sonra da bildireyim dedim; Bursa'da büyük bir kitap mağazası açılıyormuş, beraber heyecanlanalım! :)) 

Mağaza açıldıktan sonra duyumunu alırız muhakkak, o zaman ziyaret etmeyi planlayacağım ama umarım virüs ortamı da buna izin verir! Büyük bir kitapçı fikri neden çekici gelir insana? dersek, sevdiğinden olsa gerek derim. :) Güzel, zararsız heyecanlar bunlar; bence... 


Okuyamıyorsan Okumamalısın;



Hazır kitap demişken, Ağustos ayında okumaktan vazgeçtiğim kitabı da buraya not edeyim dedim; Sonsuza Dek Şimdiki Zaman... 

"Unutulmaz Amnezik Henry Gustave Molaıson'un Çarpıcı Yaşamı" diyor kitabın üstünde, şimdi hissettiklerimi düşününce daha çok garip geliyor bu cümle. Çünkü okuyamadığım halde beni üzen nadir kitaplardan biri oldu işte... Hasta birini gördüğünüzde nasıl birçoğu gibi, hasta olduğuna üzülebilecekken; ben Henry adlı kitabımızın karakterine, hasta olduğundan çok "nasıl böyle şekilde anılabildiğine üzüldüm"... 

Kitapta güya Henry'nin hayatından, yaşadığı zorluklardan bahsediliyor ve düşündüğünüz üzere "bir yaşam hikayesi yer alması gerekiyor!" Ama kitapta bir yaşam hikayesi değil, bir hastalık yer alıyor ve bu hastalığı sanırsanız bir fareye enjekte etmişsiniz de bu hastalığı bir insan yaşamıyor. Kitap aynı bu şekilde idi. Daha derin olarak bu kitaptan duyduğum rahatsızlığımı, instagram hesabımdaki bu gönderimde paylaşmıştım. 

Kısacası şu ki; bir yaşam hikayesi okuyacağımı düşünürken, o hastalığı yaşayan bir insan değilmiş gibi "hastalık isimleri ve içerikleri ile dolu tıbbi terimler sözlüğü" okuyormuş gibi hissettiğim için 65. sayfadan sonra okumaya devam etmedim. Eğer bir hastalık ile ilgili içerik okuyacak olsam tıbbi ansiklopedi açıp okumayı tercih ederim. Ama bu hastalığı yaşayan kişinin gerçekten neler yaşadığını anlatamadığım, buna gereken değeri veremediğim bir kitabı yazmak da istemem okumak da... 

Bu bana saygısızlık gibi geldi ve beni çok rahatsız etti. Belki okusam 65 sayfanın sonrasında ne içerikler vardı ama ben; "Henry okul döneminde çok zorluk yaşıyordu, çünkü epilepsi atakları günde bir kez oluyordu.", "Henry'nin hastalığı tıp tarihinin en önemli deneyimi idi.", "Henry'nin hastalığı, hiçbir hastanın yaşadığı gibi değildi." gibi cümleleri 65 sayfa boyunca okudum. Bunların dahilinde hastalık içerikleri ve ameliyat içerikleri de vardı. Ama Henry'nin hayatıyla ilgili hiçbir yaşam deneyimi bulunmuyordu, varsa yoksa hastalığı anlatılıyordu... İşte o zaman şu notu aldım kendime;

"Ben öldükten sonra sadece "Didem Kas Erimesi Hastasıydı" diye anılmak istemiyorum; ben yaşıyorum bu hayatı, iyi kötü deneyimler kazanıyor ve bunların farkına varıyorum. Bir hastalığı insan vücudunda yaşıyor olmak, bir ömrü yaşamamış gibi anılmayı hakkediyor olmak demek değildir. Henry, ben seni anlatamayan her sayfada kendimce hikayelendirdim. Bence sen güzel bir hayat yaşadın, birçok yeni hatırayı 16-17 yaşından sonra hafızana kaydedemiyor olsan bile..."

Kısacası okuyamadığım ve okuduğum her sayfada anlatılamayan bir hayat beni sarstığı için, okumaktan vazgeçtim ve yarım bıraktım. Okuyamıyorsam okumamalıyım, diye de not aldım... :)


Yolculuk Etmek, Düşünceleri Ferahlatmak Demek... 


Mart 2020'de ülkemizde de pandemi ilan edildiğinden beri, uzun yol yolculuğu yapamamıştım. Ama yaklaşık 10 senedir, en azından çoğu yaz Antalya'da olabildiğimiz gerekçesiyle; bu sene yolculuk yapamamak beni çok germişti sanırım. Hep Antalya kadar olmasa da, biraz olsun uzun yola çıkabilmeyi düşler olmuştum "Haziran'dan bu yana"... 

Geçen haftasonu Balıkesir'e gidebilme fırsatı bulduk; Kivralarımız diye bahsettiğim, anneannemlerden beri aile dostu, akraba ve can ciğer olduğumuz Saniye teyzem ve Kamil Amcamın yanına gittik. Onlar daha dün Almanya'ya evlerine geri döndüler tekrar, birkaç aydır burada olmalarına rağmen gidememiştik; bari gitmeden görebilelim dedik. Gittik, oturduk sohbet ettik, evlerinin az ötesindeki deniz kenarına indik, yine döndük eve oturduk sohbet ettik; derken bir haftasonunu Cuma'dan Pazar'a layıkıyla bir arada geçirdik. Kamil amcam bu sene hastalıkları sebebiyle yine rahatsızlandı, üstelik bu pandemi döneminde daha zorlu zamanlar geçirdi. Ama çok şükür onu düşündüğümüzden iyi bulduk. Seneye daha da iyi bulabilmek ve iyi halde görüşebilmek dileğimizle de döndük...

Balıkesir'de onların yazdan yaza geldikleri evleri var iki senedir ve ben orada iken bu sefer yalnız başıma gezebilme şansı buldum o kasabada. Evler arasında gezdim ama o yalnızlık bile iyi geldi. Belirli bir alan içerisinde, yalnız başıma dolaşmak; "olabilir, istediklerimi böyle de yerine getirebilirim" dedirtti. Şimdi daha bir hevesle şu pandemi döneminin bitmesini ve sağlıklı günlere kavuşmayı diliyorum; akülü sandalyemle kendi sokağımızda ve ilçemde de var olabilmeyi düşlüyorum, sağlıcakla hayata atılmayı istiyorum... Kendime şunları not ettim bu konularda da;

"Yolculuk etmek, düşünceleri ferahlatmak demek. Kendine dışarıdan bakmak gibi bir şey... 

Ne gelen fırsatları ne de yapabileceklerimizi ertelemeli, sadece yapabileceklerimize cesaretle odaklanmalı. Bu akülü sandalyeyle sokaklarda olmak olsun, riskleri en aza indirdiğin anı kollayıp sevdiklerini görebilmek için yolculuk etmek, gerekse de hayatı geldiği gibi yaşamak... Uğraşmak gerek."


Ve Son Olarak, Gelmekte Olana Hazırlanmak...



Gelmekte olan kış için kışlık hazırlıkları her evde başladı ülkemde ve ben buna umudun güç verdiği gözüyle bakıyorum... :)

Her sene kışa hazırlanıyor olmayı, gelmekte olanı kabullenip ona hazırlık yapmayı ciddiye almayı; yaşamak gibi görüyorum. Evet, yaşıyoruz; iyi kötü nasıl geçirirsek, yaşıyoruz. Mevsimin getirdiği soğuklara yiyecek hazırlıyoruz, dolaba atıyoruz. Bu sene yanıbaşımızda yaşama bu sene katılan bir bebek de vardı, Defnemiz... Birkaç senedir Kağanımla başlamıştık kışlık hazırlamaya; barbunyaları bezelyeleri ayıklardı bizimle, Defnecim de büyüyünce katılacak işe. Tüm bunların varlığıyla her biri umut dolu, neşe dolu güzel hazırlıklar benim için işte...

Diyeceğim o ki son notlarımla dolu cümlelerim de şöyledir; 

"Her yaz sonunda, sonbaharın başlangıcına doğru ve başlangıcıyla beraber, tutunduğumuz bir umut var, bilmesek de "kış aylarında buralarda mıyız?"... Umut ediyoruz, yaşarken tedbirler alıyor ve devam ediyoruz. Bazen almamız gereken tedbirler değişiyor, yanımızdaki yakınımızdaki kişiler fazlalaşıyor veya azılıyor. Ama yaşadıkça umut etmeyi sürdürüyoruz. 

Kışlık yaparken başka türlü bir yaşam bilmemek daha kolay olduğu için, hazırlıklar yapıyor ve bu yaşama adapte oluyoruz sanki. Gizli bir anlaşma gibi, bir gün sonra var olmayacağımızı da bilerek tabii ki... Kimse "belki yarın yokum bu hayatta" demeden kışlık yapıyor; "çünkü belki de yaşayacağım bu kışa" unsuru da var. Yarın yaşayamazsam ben bir şey yapamam, ama yaşayacak olursak yiyeceğimizi bulmak kolay olsun diye... İşte umut, olur ya da olmaz, olumlu yöne de hazırlıklı olmayı sürdürmek demek. Umut olumlu bir kelime, olumsuz olan sadece sonuna eklenen ekle mümkün..."


Ağustos notlarım işte böyleydi. :) Ağustos da bizi Eylül'e doğru getirdi ve gitti...
Okuduğunuz için teşekkürlerim ve de yorumlarda görüşmek dileğimle, Eylül hepimiz için güzel geçsin inşallah.
Sevgiler... (: