16 Ekim 2017 Pazartesi

Phaselis Antik Kenti Ve Plajı - 04.09.2017


Epey geç kalmış yazılardan biri ile yeni haftaya merhaba. Tüm mutluluklarıyla ve verimliliği ile sarmalar umarım bizleri... :)


Antalya'da 10 günlük Kurban Bayramı sırasında gezmeyi sürdürdüğümüz zamanların 3. gününe geldik, 4 Eylül 2017'de Phaselis Antik Kenti'nin Ören Yeri ve plajında idik..."Mehmet Dayım, Hatice Yengem, kuzenim İncim, Tolga, Meryem, Mustafa Dayım, Yurdagül yengem, kuzenim Gizem ve Annem ile ben..."  

Diğer iki gezi günlerimiz yazılarından; Köprülü Kanyon yazısını burada, Aktur Lunapark yazısı da burada bulabilirsiniz...

Phaselis; Antalya'nın Kemer ilçesi Tekirova köyü yakınlarında bulunan ve eski bir Likya Antik kent bölgesi olan Ören Yeri. Perge ve Aspendos'tan sonra, benim gittiğim üçüncü antik kentti. Ama bu sefer şahsen gezemesem de oranın mistik havasını orada bulunarak tatma fırsatım oldu sadece... :)


Phaselis, plajını içinde bulunduran bir turistik yer. Bu sebeple girişi ücretli ve çıkışı belirlenen saatlere bağlı. Saat 19.00'a kadar kalabiliyormuşuz mesela, o saate doğru anonslar ile bizi plajı ve antik kenti terk etmemiz gerektiğinin anonsunu yaptılar... Biz Antik kente de iki araba gittik, ama bu sefer Saniye kivram ile Kamil amca yoktu yanımızda. Onlar akrabalarına ziyarete gitmişlerdi o gün...


Saat 2'ye doğru idi Phaselis Antik Kenti'nin içinde idik. Beni arabaları park ettiğimiz yerin önüne, gölgesine sığındığımız ağacın karşısına kamp sandalyesine oturttular. Ablamın mp3'ünün tek kulaklığını kulağıma takıp, yarı orada yarı hayal aleminde takıldım. Ortam güzeldi yanımdakilerle; her ne kadar her yerden böcek çıkabilir hissiyatında olsam da ara sıra, güzel bir gün başladı Phaselis Antik Kentinde...


Ben plajı gözümle görmedim; Hatice Yengem, Mehmet Dayım, İncim, Tolga, Mustafa dayım plaja indikten sonra, annemle Yurdagül yengem de Antik kenti gezmeye çıktıklarında çekmişler şu üstteki resimleri... Ben o esnada kendi bölgemizde Gizoş ve Mero ile oturmuş ortamı sessiz veya sesli yaşatma çabasında idim. Her ne kadar olabildiğince sohbet etme çabası içerisinde de olsam, yer yer atmosferin getirdiği dinginlikten mi bilmem pek konuşma hali içinde de değildi bizim hanımlar yine o gün... :)



Bir yanı deniz, bir yanı antik kent, bir yanı da orman Phaselis'in... Doğa ile iç içe, denizi dahi göremediğim bir yerde sıkılabileceğimi düşünmedim bile, sıkılmadım da. Sessizlik canımı sıkmaya başladığı an müziğimi açtım, biraz sonrasında da Merom benim fotoğraf çekinme isteğime yanıt vermeye başladı da gün devam etti Phaselis'te... Üstteki resimler tüm doğallığı ile ilk seferinde çekilip Phaselis hatırası olarak kaldı böylece...

Phaselis Antik kentinin tarihçesine gelirsek biraz; Milattan Önce 7. yy.'a dayanan geçmişinde, Büyük İskender'in altın taçla karşılanmasını, Likya Birliğine üye olmayı, Roma egemenliğinin altında yeniden yapılandırılmayı ve Selçuklu kuşatmasından sonra gerek depremler gerekse de yağmalanmalar sebebiyle işlevselliğini kaybetmesiyle 13. yy'ın başlarından itibaren tamamen terkedilmesi ile şu andaki halini kısmen de olsa almış... Çoğunlukla Roma ve Bizans kalıntıları bulunan bir antik kent kategorisinde epey birikimi saklayan bir doğa ürünü olarak ziyaretçilerini ve yazlıkçıları bekleyen bir plaj konumunda şimdilerde. Daha fazla ayrıntılı bilgi için buraya bakabilirsiniz...

Henüz Olympos'u gözlerimle görmedim ama tv'de gördüğüm kadarıyla kardeş kent gibi bir şey, zira Olympos'da dizilerden gördüğüm kadarıyla Phaselis gibi deniz kıyısında ama yapılarının daha çok denize yakın olduğu bir plaj idi... Belki ileride Olympos'a da gitmek kısmet olur... Hayırlısı. :)


Sanırım 1 saatten fazla süre oturduk orada, annemler gezer iken ve dayımlar da denize girerken biz kızlar... Antalya tayfasına Gemlik tayfasından Mustafa dayımı verdik denize girmesi üzerine, denize girmeyen Antalya'lı tayfadan da Meromu aldık yanımıza. :) Denize girenler ve girmeyenler böylece adaletli olarak belirlendi o gün... Tabii ki tesadüfi idi, ayarlanmadı böyle bir şey ama bilirsiniz işte tesadüf yoktur derler bu hayatta. Komik bir durum oluştu, bir Gemlik'li denize girdi, bir Antalya'lı denize girmedi... =)

O günden hatırladığım en net ayrıntılardan biri; Meromun da, Gizoşumun da az biraz durgun olduğu idi. İkisi de yorgun ve uykulu gibi idi başta... Kulağımda Enrique İglesias şarkısı çalar iken, bir yandan sevdiğim bloggerların son yazılarını okuyordum bense... Sonra üstteki resimleri çekmeye başladık da ortalık neşelendi olabildiğince; Mero ile ben, Gizoş ile Mero, Mero ile abisi Tolga... Genç tayfa olarak bir araya gelebilmek zor bu aralar, yakın veya uzak nasıl olursa olsun. Gençler sayılı şekilde azınlıkta kalıyor topluluklar arasında... Çevremizdeki herkes ya yeni evlendi ya da okumak için çoktan uzağa gitti dönmedi. Antalya'da kurban bayramı, bu 4'lünün bir araya gelmesine fırsat olmuştu; iyi ki böyle bir fırsat olmuş diyorum şimdi... :)

Gelelim Phaselis Antik Kentini gezen annem ve Yurdagül yengeme...



Annemler çevrede gezer iken kendilerince keşiflerinden bana ilettikleri şu idi; Perge gibi değildi ve kesinlikle oradan daha büyük idi. Gezdiklerimiz kadar gezemediğimiz bölgeleri vardı. Liman Kuzey ve Güney olmak üzere ayrılıyordu bir kere... Fotoğraflardan anlaşılamaz tabii ki, ama Perge gibi değil, biraz daha değişik sanki. Perge kadar yorum yapamıyorum gezemediğim için ama annemlerin pozları çok hoşuma gitti, paylaşmasam olmazdı... O oturdukları yerler, annemin hatırladığı kadarıyla halkla toplanılıp konuşulan alanın bir parçası imiş...

Yapılar şimdilere ne kadar bakarsak bakalım hiç ama hiç basit kaçmıyor farkettiniz mi? O zamanın teknolojisinde adamlar doğayı yok etmek üzere değil, doğayla iç içe yaşamayı sürdürmek için çabalamışlar gibi geliyor bana nedense... Harbiden düşünmüşler midir onlar da doğanın değerini? Düşünmüş olmalılar ki, hamamlarında su ihtiyaçlarını yağmur suyu ile karşılamakta çözüm bulmuşlar. Bunu nereden biliyorum, elbette ki Perge'den. Perge Antik kenti ile tek benzettiğim yönleri bu sebeple hamamları oldu... Yağmur sularını depolayıp kullanıyorlarmış adamlar, yokluk diyeceksiniz elbet ama bana öyle gelmiyor nedense. O zamanda kalıp doğaya saygı mecbur da olsa sürsün isterdim belki de...



 İçinde bulunan yapıları oldukça fazla; Tapınak'ı, Anıtsal Mezar'ı, Şehir Surları, Küçük hamam ve büyük hamamı, Pazar Yeri (Agora), Tiyatro'su, Limanları, Ana caddesi, Bataklık'ı, Antik Yolu ve Konutları gibi birçok alanı bulunan Phaselis'te, fotoğraflardan en çok dikkatimi çeken şey Onurlandırma Yazıtları oldu... Perge'de ve Aspendos'ta böyle bir şey görmemiştim. Onurlandırma Yazıtlarının geçmişten bugüne nasıl geçirildiğini bilmek isterdim. Bilginiz var ise, alırım yorumlara doğru valla... :)



Annem ve Yurdagül yengemin pozlarındaki derin ayrıntı; tamamdır demek üzere, baş parmak göstermek suretiyle onay verme işaretleri... :) Ben müziğimle beraber, bizim kızlarla fotoğraflar çekinir ve otururken, daha sonrasında denizden dönenler ile piknik usulü yemek yemeye başlamış iken, onlar yol üzerinde gördükleri yapıları doya doya gezmişler... Canlarına değsin.. :)

Annemler Geldi; Gizoşum ile Merom dolaşmaya, denize giren tayfa ise yemeklerini bitirip tekrar denize girmeye gitti... En son denize girme faslı ve gezme fasılları tekrarlandı ve gün 19.00 gibi bitti. Sebebi, Antik Kentin saat usulü çalışıyor olması idi...



Amacına yönelik bir deniz kenarı günü oldu işte o gün; denize girmek isteyen ve girmek istemeyen kişiler için güzel bir fırsat haline geldi Phaselis... Annemler geldikten sonra doğa ile iç içe bir çekirdek çitleme ve sohbet etme faslı başladı. Karşılarında hem sessiz kalıp hem sohbetlerine dalabildiğim o ortamda ise, dolu dolu fikir edindim kendi içimden... İnsan hem sevdikleriyle hem de yalnız kalabilmeyi başarabildiği bu anlarda, kendi içine dönmeye fırsatı da bulabiliyor yani.. 

Phaselis'te içim ne dedi dersiniz; yürüyemeyebiliyor olabilirim ama doğanın tadını çıkartabiliyorum... Orada küçük notlar almıştım kendime aslında ama sonradan eve dönünce sildim galiba, sebebini şu an hatırlamıyorum ve sanırım böyle olmalıydı. Doğa iyi geliyormuş ruha, böceklerden korktuğum sebebi ile oturduğum yerde anın tadını çıkartamam sanıyordum ama böceklerden ve arılardan koruyanlarım vardı şükür ki; Meryem ve Tolga başta olmak üzere, onlar ben gibi böcek fobisi olmayan insanlardan... 

Neyse; Antik kentini gezip göremediğim ama fotoğraflarıyla az biraz olsun görsellik, internet üzerinden de geçmiş tarihini öğrenip mistik havasını dolu dolu yaşamaya çalıştığım bir yer oldu Phaselis benim için... Belki çok ileri bir zamanda da bile olsa denizine girmek için de giderim, ve o ormanı turlarım. Ama bu sene böyle oldu, benim için fazlasıyla garip ama güzel bir gün geçti orada... 

Yanımda bulunanlara ve o güzel günü yaşatanlara - eşlik edenlere teşekkürlerimle... Okuduğunuz için teşekkürler. Sevgiler... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)