18 Eylül 2017 Pazartesi

Köprülü Kanyon Gezimiz, Antalya - 02.09.2017


Antalya'da 10 günlük bayram tatilimizin 3. günü ve bayramın ikinci günü idi; Köprülü Kanyon'a gittik, Serik'i geçtikten 5 km sonra Köprülü Kanyon- Beşkonak sapağına dönüp yolumuz uzun da olsa Kanyon'a vardık... Eşsiz bir doğa harikası, ki yıllardır engel durumum sebebiyle gidemeyeceğimizin söylendiği yerdi ailemle bana. 

Bu durumu aştık ve bu sefer gittik. Arabanız var ise, bir de arkasına bir tabure alabiliyor iseniz, engel durumunuzu sorun etmeden gidebilirsiniz; suyun ve yeşilin birbiriyle dans ettiği güzellikte bir yerdi. Rafting yapanların çığlıklarını duymak bile yetti inanın, oranın heyecanını her türlü hissetmeye; sadece oturarak ve izleyerek olsa bile... :)

Buyrun o zaman benim fotoğraflarımla görün birazcık oraları, bende anılarımı tazeleyip ölümsüzleştireyim bir kez daha böylece. İyi okumalar... :)


Köprülü Kanyon; Isparta'nın ilçesi Sütçüler'de başlayıp, Antalya'da denize dökülen ve raftingçilerin en sevdiği mekanlardan olduğu söylenen Köprüçay'ın vadisi... Daha fazla bilgi için; buraya bakabilirsiniz... :)

Yol biraz uzun ama gittiğinize inanın değiyor. Annemle Yurdagül yengem yol boyu; denizden çok su ve doğanın bulunduğu böyle yerleri gezmeyi sevdiklerini, söyledi durdular. Sizin için de durum böyle ise, Köprülü Kanyon bu tanıma gayet uygun. Köprülü Kanyon ve Beşkonak tarafına döndükten sonra da bir saat kadar daha yol gidiyorsunuz ve toplamda merkezden varış noktasına kadar 1,5- 2 saatte varıyorsunuz istikamete... 

Üstteki resimlerde de gördüğünüz gibi; Antalya sıcağında bile olsa, varış noktası için o yol çekilir... :)


Önce bir köşeye çekildik, ağaçlarla ve rafting botlarının çığlıklarını ata ata taşların üzerinden botla indikleri ve suyun epey ses çıkardığı yere oturttular beni. Ama ne yazık ki oraya ne çaydanlığı koyup tüpü yakabilecek ne de sofra bezi serebilecek bir mekandı. Bu sebeple Kanyon'un kıyısına Raftingçilerin başlangıç noktası olan yere kadar gittik, yaklaşık 150 metre ötede idi dediğim yer. Neyse oturduk kurulduk; önce piknik malzemeleri getirildi arabadan, sonra sofra bezi serildi suyun kıyısında bulunan taşlara. Biz taşların çevirdiği köşeye doğru kurulduk, az ötemizde de servis araçlarında arkalarına bağlamış oldukları botlarıyla beraber raftingçiler geldi durdu. Eğitimleri tam önümüzde başladı çoğunun, direktifi veren deneyimli hocalar ve küreklere asılmış heyecanlı raftingçiler... 

Bizimkiler o sırada sofra bezlerini seriyorlar, karpuzu ve içeceklerini suyun içerisine yerleştiriyor ve kaymasın diye de taşlarla torbaları taş üzerine tutturup önlemlerini alıyorlardı. Sanırım o günün yine en keyifçisi bendim, gözlemlerimle fazlasıyla tadını çıkardım yine... :)


Çok az çevreyi kolaçan edip sohbete daldıktan sonra sofra bezine kurdular Hatice yengem, Yurdagül yengem ve annem sofrayı... Karpuzumuz, simitlerimiz, ekmeklerimiz ve peynirlerimiz. Hatice yengem ve dayımın organize olmalarına da bayıldım doğrusu, herşey çok güzeldi. :) Organize olmakta annem ve Yurdagül yengemlerin de üstüne tanımam ama bir de Hatice yengemler var şimdi bu konuda... :)

Önümüzden ilk indiğimiz yere doğru heyecanla giden Raftingçileri izlerken, İnstagram'a o gün attığım ilk story'ye baktım durdum; "Tutmayın beni Rafting yapacağım." diye yazmıştım videoda bottakilerin çığlık çığlığa inen hallerini videoya alıp. Özlediğim birçok şey var ayakta olduğum halime dair ama o gün de kendime yinelediğim şey şuydu; "adrenalin içeren hiçbir aktiviteyi yapmaya dair bir istek yok içimde. Benim özlediklerim çok başka..." 

Yani engelli olmanın böyle yerlerin tadını çıkarmaya dair hiçbir engeli olduğu yok aslında. Aksine yardım eden ve seni bir şeylere dahil etmeye çalışan aileniz ve sevdiklerini var ise, böyle yerlerin tadını otururken daha çok çıkartıyor insan... Şükür ki...


Gelelim rafting yapma meselesine... Biz o gün iki araba gittik; Mustafa dayımların arabası (içinde Mustafa Dayım, Yurdagül yengem, Gizoş, annem ve ben vardık), Mehmet dayımın arabası (içinde Mehmet dayım, Hatice yengem, İncim, Saniye kivram ve Kamil kivram vardı). Oturup pikniğimize başladığımızdan sonra bir şeyler yerken, rafting yapmak düşünülüyordu ama yemekten sonraya bırakıldığı için yengemler sorduğu sırada 1,5 saat sürdüğünü ve saatin geç olduğundan ötürü buna zamanımızın olmadığına karar verildi. Bu sebepten, Kanyon'un akışının tersine gezi yapma kararı alındı; Saniye kivram ve Kamil kivram ile benim haricimde tüm tayfa bota binmeye hazırlandı ve gittiler...

Annem her ne kadar; "seni de götürebilseydim keşke." dese de gitmeden önce sık sık, onu inandırmak biraz zor olsa da, gerçekten bot ile gezmeyi istediğim bir yer değildi benim o an için. Gönül rahatlığı ile gönderdik onları bot gezisine ve sohbete koyulduk biz de kivramlarla; en şarkılısından. :) Suyun sesi ile beraber o hareketli şarkılar nasıl iyi gitti bir bilseniz. Açık hava herhangi bir yerde ve doğanın içinde şarkı söylemeye ayrı bayıldığımı bir kez daha anlamış bulundum, çok zevk aldım o andan da...

Ve unutmadan üstte gördüğünüz 3'lü kolajda bulunan en alttaki resimde; bizim oturduğumuz yerden karşı kıyı çaprazımızda tahta ev gibi çardak var ya, yeşillikler arasında görünen, işte oraya gitmek isterdim. O tahta çardağa dair hayaller kurdum nedense oturduğum yerde o gün, hem de birçok hayal... En üst katına çıkıp kanyonu az daha tepeden seyretmek ve içime biraz da oradan oksijen doldurmak isterdim, o çardaktan... Kısmet olursa seneye babamla gidersek Antalya'ya onu da götüreceğiz Kanyon'a. Belki o zaman o tahta çardağa gidip otururuz bu sefer... :)




Kanyon'un soğuk sularının aktığı yerleri ve köprülerini görmeye giden tayfa hazırlanır ve gider iken bu kolaj da... Ah bir bilseniz annem ile Yurdagül yengem ne komedi idi, bot gezisine gidiyorlarmış ve ne olur ne olmazmış "Ben Saniye kivramlara emanet imişim. Gizoş zaten yanlarında olduğu için, Yurdagül yengem de evlerinin borcunu ödememizi rica edermiş." :D Bu konuyla epey eğlendi ve gittiler. Bana da kolajda gördüğünüz üzere; Hatice yengem, Yurdagül yengem ve annemi onlar giderken arkadan fotoğraflamak düştü. :) Gezi 50 dakika sürecekmiş dediler, dedikleri gibi de gittiklerinden sonra 50 dakikaya yaklaşırken de geldiler...

İncim, kesinlikle o günün en tatlısıydı. Maşallah, o bota binmeden önce giydirdikleri cankurtaran yeleği turuncu turuncu öyle yakıştı ki; nazar değmesin minik kuzenime. :) Onunla o kıyafet içinde iken; bir küçücük raftingçi varmış, diye şarkı söyledik. "Hazırım ben, hadi gezmeyeee" diye bağırıyordu giderken... :) Dilerim ki, çocukların neşe çığlıklarını ve kahkahalarını duyalım hep... 


Ve onlar gittikten sonra kalan boş alan, dediğim gibi bizim şarkı söyleme ve doğayla iç içe sohbet etme fırsatımız oldu. Karşıdaki evi tekrar görün isterim, ağaçların içerisine öyle saklandığını sanmış ama saklanamamış bir güzellikti ki benim için. Bence börtü böcekten hoşlanmayan benim, bu kadar çok doğayı sevmeme annem önayak oldu. Yoksa ben o yeşillikler arasındaki güzelliğe uzaktan bile olsa bakacağım he? Mümkünatı yoktu... :)

Bu arada su kenarında, çay içip çekirdek çitlerken en severek söylediğimiz şarkı ise; Kesik Çayır idi, şahsen en çok Bedia Akartürk yorumunu seviyorum o şarkının da. Onu da buradan dinleyebilirsiniz. :) Doğada söylenmesi enfes bir şarkı bence kendisi...



Ve son kolaj, Kanyon Gezisi yapmaya giden canların çektikleri fotoğraflardan... 

Annem, dayım ve Yurdagül yengemin 3lü halde akan suya bakarken tesadüfi doğal çekilen fotoğrafları ve hepsinin aynı karede oldukları fotoğrafları ayırıp bot gezilerinden böyle bir kolaj yapabildim ancak. Aslında çok fazla fotoğraf var ve çoklu halde bir kolaja sığdırdığımda fotoğraflar, kendi bütünlüklerini küçüldükleri için kaybediyorlar. Ama o anılar da bizde kalsın madem... :)

Son bir fikir verecek olursam; havalar hala çok fazla soğuk değilken, en azından Antalya için, Köprülü Kanyon'a gidebilir ve dayımlar gibi o buz gibi suya girebilirsiniz botla gezi sırasında. Kesinlikle değdiğini, soğuk olsa bile tadını fazlasıyla çıkardıklarını söylediler hep çünkü dayımlar...


 Köprülü Kanyon sanırım bu sene Antalya'da gezdiğimiz en güzel yerlerin başında gelebilir. Özellikle ben oturduğum yerden fazlasıyla ruhumu doyurdum. Dilerim sizler de gider ve bu eşsiz doğa harikasının tadını çıkartabilirsiniz. Allahım çok güzel doğa güzelliği yaratmış biz insanlar için ve diğer tüm canlılar için, sırf eksik kalan ruhumuzu da doyurabilmemiz için. Bence öyle... 

Dilerim o güzellikleri yakıp yıkmaya gücü yetemez, doğanın değerini anlayamayan ve bilemeyenler. Sevgiler... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)