21 Eylül 2017 Perşembe

Aktur Lunapark, Antalya - 03.09.2017


Yıllar sonra ilk defa Lunapark'a gittim, 3 Eylül 2017 akşamı Antalya'da... Daha öncesinde en son 12-13 yaşında iken gitmiş olmalıydım, diye hatırlamaya çalıştım akşam boyunca. Sonra anladım ki, hatırlayamadığım kadar uzun zaman olmuş...

Lunapark Bayram tatilimizde gezdiğimiz ikinci günümüzde gittiğimiz yerdi işte, anlık bir kararla gidiverdik; bayramın 3 gününde... Antalya'ya giderken yanımıza alamadığımız tekerlekli sandalyem sebepli, akşamın 10'una doğru bulabildiğimiz açık hava tek yer çıktı karşımıza; tekerlekli sandalye bulabileceğimizi düşündüğümüz Lunapark... Yıllar sonra gittiğim bir Lunapark'ta hislerimi kontrol etme şansını elde ettim bu sayede işte; ne hissediyorum, ne istiyorum ve de küçüklüğümün büyülü dünyası üzebilir mi acaba beni, yeniden cezbetmesinden ötürü? Üzmedi, aksine hisleri ortaya çıkardı. Ölçtüm biçtim, ben adrenalini bu anlamda hiç özlememişim...



Aktur Lunapark'da eğlence, annem Gizem ve Yurdagül yengemin hız trenine binmesi ile başladı. Tabi dayımla beraber onların bu pozlarını çekmemizle bir de... Onlar yukarıda döne döne dolaşırlar iken, Mustafa dayımla aşağıda fotoğraf çekinerek ve onları takip etmeye uğraşarak vakit geçirdik... Bir 5 dakika kadar sonra yanımıza geldiklerinde, hepsinin yüzünde kocaman bir gülümseme ile eğlenmiş ve yukarıda birbirlerine bağırarak streslerini atmış olduklarını anlatıyorlardı... :)

O akşamın birkaç görüntüsün İnstagram story'de paylaşmaya başladım üstteki fotoğrafla başlayarak... Sevdiklerimin mutluluğu ile epey eğlendim, binmeyi hiç istemediğim birçok lunapark oyuncağı arasında olduğumu hissettim bol bol. Ama beni ışıklar ve müzikler cezbediyordu, onların arasında ve açık havada sevdiklerimle geziyor olmak güzeldi. Beni en çok etkileyen, rengarenk ışıkları olan oyuncakların etrafında dolaşıyor olmaktı. Bir tek ışıklar küçüklüğümü anımsattı güzelce...


Annemler hız treninden indikten sonra Merom aramıştı, "neredesiniz?" Diye. Yerimizi bildirdik ve onlar da geldi. Kadro genişledikçe eğlence daha da arttı. Her ne kadar çok fazla oyuncağa binilmemiş de olsa, güzel bir akşam olmasına vesile olanlarla üstteki fotoğraflarda idik işte; Lunapark'ın içinde ve giriş-çıkış kapısında...


İnstagram Story'de o akşam paylaştığım diğer resimler üstteki kolajdakilerdi... Meryem ile Gizem Captan Barbarossa isimli gondola bindiler mesela İncim ve Tolga ile beraber geldikten biraz sonra. "Captan Barbarossa olsa bile güvenemem." diye bir espri yaptım İnstagram üzerinde. O gece gerçekten hiçbiri bana göre değil gibi geldi, ayakta da olsam binmek istemezdim şuna da dedim kendime hep. Küçüklüğümde de böyle idim, diye düşündüm sonra. Korkaklık mı dersiniz, mizaç mı?

Bu konularda bile canım tatlı galiba hala... Bir zaman paraşütle Fethiye yi turlama hayali kuruyordum oysa, sanki üzerinden 5 değil de 15 yıl geçmiş gibi... :) Heyecanın fazlasına tahammülüm bitti galiba artık..


Dayım ile Gizeme hayret ettim o akşam, Gondol'dan önce "Crazy Dance"a bindiklerinde... Crazy Dance'ın ne fotoğrafını ne de doğru dürüst videosunu çekebildim. Öyle sağlam duran bir şey değil ki, müzik ve ışıklar eşliğinde oturduğun platformu her tarafa döndürüyor. Belki sapasağlam olsa idim, ona binebilirdim bir tek; en fazla sonunda kusardım belki. Ama epey sallayıp oturduğun yerde allak bullak edene kadar her yere döndüren ve ışıkları acayip derecede keskin ve hızla yanıp sönen değişik bir dönence tarzı bu oyuncağa da dayanamazdım. Yok yok, ben böyle iyiyim.. :) 

Dayım bel fıtığı olmasına rağmen bindi ama öncesinde bu kadarına ihtimal verebilsem binmez idim dedi indiğinde. Neyse ki bir şey olmadan da indiler baba kız... Gizem epey eğlenmiş ama onun da başı çok dönmüş. Dayıma gülüyordu indiğinde, allak bullak olmuşlardı hani onlar bile... 

Meroma hayret ettik o gece bir de, Ranger'a bindi tek başına; yanında onun gibi cesaret edip ona eşlik edecek kimse olmadı. Sizi tepe taplak bile bırakan oyuncak var ya hani, işte ona bindi tek başına. Ve ben hiçbir şartta binmek istemezdim o oyuncağa. İnsan korkudan dilini yutar, bayılır ayılır yine bayılır o alette... Ama Merom nasıl gitti ise, ağzı daha çok gülmekten açılmış halde geldi. Bir daha olsa binerim diyordu üstelik, adrenalin işi işte; benlik değil maalesef... :) 




Lunapark gecesi bana küçüklüğümde bir kez bindiğim Balerini ve de onda bile nasıl korktuğumu, en sevdiğim Lunapark oyununun ise Çarpışan Oto'ya binmek olduğunu anımsattı. Her birinde dudağımda gülümsemem ile "geri döndürmeyi de bir kez daha yaşamayı da istemediğim" ve az-öz yaşadığım bu duyguları hatırladığıma sevindiğimi hissettiğime mutlu oldum... :)


Pek burada yazmadığım ama derinden hissetmeye hep devam ettiğim bir şeyi orada bir kez daha acı tatlı fark ettim işte; dans etmeyi çok ama çok özledim... Çalan her türlü müzikle ayağa kalkıp dans etmek istedim. Dans etmek istedimle geçiştirebileceğim bir histen de ibaret değil ama bu, yazısını yazdığımda ancak beni anlayabileceğinizi düşündüğüm derin bir özlem benimkisi... O ışıklar ve müzikler arasında çok derinden hissedip bunları dönünce yazacağım dedim kendime o gece sık sık, şükür ki yazıyorum. Daha fazlası da gelecek ama...


O gece Lunapark eğlencesi, annemlerin 3lü şekilde binip başlattıkları gibi hız trenine binmeyi tekrarlamaları ile bitti. Söylediklerine göre bu seferki daha uzun ve de daha dolambaçlı imiş. Geceyi başladıkları gibi birbirlerine bağırarak bitirmişler... :)

Lunapark bana beni anımsattı da, çekemedi o gün kendine. Ayakta olsa idim gideceğim yer dans partisi olurdu herhalde, Lunapark artık benlik değilmiş; çok küçüklüğümde kalmış hatırlayamadığım kadar. O gün sevdiklerim eğlendi ben de eğlendim, onların heyecanlarıyla mutlu oldum ki en iyisi de bu idi galiba... :) 

Sevgiler... (:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)