29 Ağustos 2016 Pazartesi

Sonbahar'a Doğru Ankara'da - Ağustos Sonu 2016


1 senenin sonunda yeniden Ankara'dayım, Ankara'dayız(Annem-babam-Kağanım); Antalya'dan sonra 7 gün oldu buraya geleli. Antalya tatili bitti, denizsizliğe yeni alıştım-alışıyorum yeniden. Gidebildikçe her sabah denize gidebilmek, en güzel fırsattı bu yaz benim için. Ve bu fırsatı, senelerdir yakalamaya çalıştı isek de gerçekleştiremiyorduk; benim kaslarımın çabuk toparlanamıyor olmasından, bu yaz olmadı öyle şükür... :)

Şimdi ise Sonbahar'a doğru Ankara'dayız, ben Ankara'nın bir yazını bir de Sonbahar'ını seviyorum. Çetin geçen kışından epey korkuyorum bu şehrin ama sonbaharı candır ve yine daha Eylül gelmeden geldi buralara Sonbahar. Buranın Sonbaharı erken gelir ben bildim bileli ve en güzel de bu mevsimde gezmeler ve akşam oturmaları olur. Sevdiğim hallerini yaşama olarak dönecegiz günümüzü doldurup işte yine...


Ankara'ya ilk adım attığımız yer Çayyolu oldu bu sefer. Yıllar sonra bir buluşma daha gerçekleşti, yıllar geçiyor ve insanlarla kısmetse buluşuluyormuş. Mayıs ayında Gölcük'e gitmiş ve bunu yeniden deneyimlemiştik Emine teyzeme gidip ziyaret ederek. O zaman döndüğümüzde yazısını yazmıştım ve  Emine teyzemi ve özlü sözlerini çok sevdiğimi söylemiş ve bu sözleri sizlerle de paylaşmıştım. Burada... Bu sefer Çayyolu'nda oturan kızı Hüsniye teyzeme gittik işte, üst fotoğrafta Hüsniye teyze ve eşi Hüseyin amca var...

Hüsniye teyzeler ile de yıllar geçerken buluşmak kısmet oldu işte. Kızını ve kızının kızı Funda ablamı tanıyordum ben, küçüklüğümde Gölcük depremi öncesinde ve sonrasında olmak üzere iki görüşmede yer edinmiş bir tanışmışlıktı benim için. Hayatımızda yerleri benim için de daimdi o günlerden sonra, ismen, simaen ve telefon görüşmelerinden alınan haberlerden... Ama annem ve babama gelince, gençliklerinin yanlarında geçtikleri kişiler onlar. Evlenmeden önce ve sonra aynı mahallelerde Ankara'da komşuluk, ahbaplık, yoldaşlık yapmışlar senelerce... Sonra zamanı gelmiş, evlenmiş annemler 7-8 sene daha yakın kalmışlar ama annem ve babam Bursa'ya taşınınca uzaklar aralara dizilmiş bu sefer. Derken aralıklarla görüşmeler sürse de başlarda, bir süre sonra bir araya getirmez olmuş hayat şartları...

Bu telefon görüşmeleriyle sürüp giden ve bir türlü değişmeyen uzaklıkları birleştirdik. Bu hayatta küçüklüğümden beri uzaklara düşen sevdiklerimizle veda anlarımızı hiç sevemedim, bir o kadar da uzakları yakın edebildiğimiz anlarımızı çok sevdim... :) Emine teyzem kadar Hüsniye teyzemleri de sevdim. Emine teyzem gibi güler yüzlü ve tatlı sözlüler. 

Ben birine gittigim zaman ilk olarak icten gülüş ve nezakete dikkat ederim dostlar. İkram olmasa da olur da, yüzünüze karşı memnuniyetsizlik ve hoş sohbet olmazsa zor... :) İlişkilerin başında güler yüz, hoş sohbet ve 5S olursa olur bence. Şükür ki var hayatımızda böylesi... Olmasa da başa çıkabilecek kadar biraz sabrımız var. 2 gün kaldık Hüsniye Teyzemlerde, onlar Kağanımızı Kağan da onları sevdi. Antalya'nın sıcağından sonra yeniden alışık olduğumuz iklimde sakin 2 gün geçirdik Çayyolu'nda böylece.


2 gün kaldıktan sonra Hüsniye teyzemlerde, şimdi Saniye kivramlardayız 5 gündür de; Ankara'ya gelince ikinci ve üçüncü evimiz gibi olan Saniye kivram ve Kamil kivramın evinde, anneannem ve annemlerin eskilerden beri aile dostu, senelerdir dayımların kirveleri ve de son olarak en küçük oğulları da Kağan Efe'mizin kirvesi.... :) Evlerinin yeri de içi de Ankara''yı iyice benimsetmiştir bana senelerce.  Buraya gelip aylarca hastane kontrollerine gittiğimiz çok oldu ve bu gidiş gelişlerde alıştım Ankara'ya; tatlı dil, güler yüz, hoş sohbetle... Çok randevu bekledik günlerce neredeyse gün akşama kavußana dek ve çok keyifler yapıp gezdik de..

(Saniye teyze çoğunlukla da Saniye kivra diyorum ama uzun uzun anlatmamak için genelde Saniye teyze yazıyorum buralarda... Bizim memleketlerde kivralık kardeşlik demektir, yeri gelir kardeşten öte olur derler. Öyle işte, canımız onlar da... :) Saniye kivramların yeri ve emeği de apayrı olanlardır bende, sağlıkla hep bir olalım daha da...)


28 Haziran 2016'da tatilimiz başladığından bu yana 4 kitap okudum, 5.'sini ise iki gün önce elime alabildim. Saniye kivramın kitaplarından dişime göre kitaplarımı buldum nihayet yine; biri zamanında benim de okumak istediğim Bir Gün (David Nicholls) kitabı, diğeri de Langa (Nermin Karahan) kitabı. Nermin Karahan, Kamil Kivramın yeğeni olurmuş kendisi. Geçen sene çıkmıştı kitabı, Saniye teyzemlerde görmüş ama okumak için alma fırsatım olamamıştı. Bu sene aldım bakalım elime, ilk o kitaptan başladım.

Aynı gün, annem ve Saniye kivramı Kızılay'a gönderince, babam, Kamil kivram ve bana da kahve keyfi yapmak düştü nihayet. Kendime okuyacak kitap alamadığım 1-2 haftanın sonunda nihayet kitap bulabilmiş olmanın ve Ankara'da sevdiklerimle bulunmanın huzuru ile kahve keyfinin tadını çıkardık.

Ankara'da olmak yine çok güzel ve hüzün ile huzurun bir arada bulunduğunun hissiyatını veriyor yine bana. Hem özlemişim hem de hep buradaymışım hissini yaşattı bana Ankara. Ama buna rağmen yazamadım, buraya değil hayat hikayemin çalışma dosyasına. Oysa Ankara'nın yeri ayrı benim hayatımda, hüzünlerimin de mutluluklarımın da başkenti... Velhasıl olur diyorum, gitmeden can damarı şeklinde birkaç sayfa yazacağım ve de dönünce devamı gelecek diye umuyor ve hissediyorum...


Okuyacağım kitaplarımı bulduğum gün, bir de iplerimin geldi Kızılay'dan annemlerle. İsteklerim doğrultusunda, beğenip aldılar ve iplerime de kavuştum nihayetinde. Şartlar eskisi gibi olsaydı eğer, Ankara'ya geldiğimde ilk gitmek istediğim yer Kızılay olurdu yine ama benim sağlık durumumdan ötürü şartlar aynı değil işte. Kızılay'a en son 2009'da gitmiştim, yeri gelir Kızılay ile de uzakları yakın ederiz umarım... 

Yeni iplerimle örgü sezonumu dün başlatmış bulundum Ankara'da; modellerimi buldum, neler yapacağımın planları da elimde. Bu yaz en çok örgü örmeyi özledim ben, sıcaktan bunalıp soğuğu özleyenlerin tersine. Zira benim sıcakla aram iyi, derdim soğuklarla. Soğuklarla da ailemle beraber bulduğumuz yöntemlerimizle başa çıkabiliyoruz artık. Ve Ankara'da üç gündür yağmur var, hele ki dünden önceki gün bir dolu tarzında yağdı yağmur burada (Dikmen'de) "özlemişim" dedirtti. Bir zamanlar yağmura düşman olmuştum, sonra yeniden şekillenen düşüncelerimle değişmişti yine bu fikrim. İki gündür yine, "neden düşman olmuşum ki?" diyorum. "İnsan varoluşuna düşman olamazmış ki hiç..." 


Velhasıl; Yine Ankara'yı özlemiş ve yer yer dertleşir buldum bu gökyüzü altında kendimi bu sefer de. Sardı sarmaladı yine beni, toparlanan ve yaralı kalan her şeyimle. "Sabrını ve ruhunu çıkar ortaya, içine özünle bak. Dinlen ve dinle kendini" dedi, bu öğüt hepimize gelsin işte. Bu sebepten Ankara'dan Ankara'yla Sevgilerimle... :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)