28 Haziran 2016 Salı

Antalya Yolculuğundan Öncesi - Haziran 2016


Sabırsızlıklarla beklediğim bir yolculuğa çıkıyoruz yarın kısmetse, Antalya yolculuğumuza. En son 2 sene önce gitmiştik, 2014 yazında orada idik. Dedemler, dayımlar, Yengemler, Kuzenim İncim, dostum Merom ve daha kimler kimler yok ki. 2012'den bu yana daha kalabalığız orada, küçük dayımın evlendiği zamandan bu yana yani... :)


Derken şimdi yine gidiyoruz, ben gerçi yarın yola çıkana kadar inanamayacağım gibi görünüyor. Ertelemelerle dolu bir plan düzeni olduğu bu yolculuk planımız bizim için, biraz yine ertelenecek mi ki diye kuşku var içimde. Ama vardır bir hayır dedim dün bir sonraki sabaha, -yani bu sabaha- ertelenince yolculuğumuz. Şunu düşündüm bir de; ben bu sene öyle sabırsızlıklarla dolu geçirdim ki senemi ve de beklentilerle, sanırım hayat benim sabrımı sınıyor. Evet evet, yine bir anlam çıkarma halindeyim hayattan. Hayatı, hayatımda olan olaylar dizisini okumayı seven biriyim sonuçta...

Olanlar oldu velhasıl; hastalarımız, zar zor yetiştirdiğimiz toparlanmalar, temizliği, geleni-gideni, dersleri sınavları, yorucu bir sene geçti, Ağustos 2015'den Haziran 2016'ya dek... Yorgun hissediyorum kendimi, bedenen çalışan birçok kişi kadar yorgun. Taş taşımadım, her sabah erkenden kalkıp işe gidip geç saatlerde eve gelmedim. Ama ruhen de bedenen de yoruldum kendimce, 2016 hep güler yüzüyle uğramadı bu sene bize. Ama şükür ki geçmişi de aratmadı daha, aratmasın da...

Çantalarım hazır, bedenim ve ruhum hazır bu yolculuğa. Denize girmek konusunda tereddütlerim var sadece, gerek benden gerekse de havalar sebebiyle olur ya umduğum gibi olmazsa diye beklentimi alt düzeyde tutuyorum. Ama bu Antalya maceramızda Meromla, kuzenim İncimle, Kağanımla, ailem ve sevdiklerimle bol bol vakit geçirmek ve bol bol denize girmeyi umuyorum. Sevdiklerimle dinlenip, okuyarak demlenip, yazarak yoğurmak istiyorum kendimi...


Son gittiğimizde 5-6 tane okuyacağım kitap götürmüştüm, bir o kadar da Merom kitap vermişti orada iken. Yetmemiş bende almıştım okumak için kitapçıdan. Bu yaz sadece ikisinde de yarıda olduğum iki şiir kitabım var götürdüğüm, en sevdiğim iki şairin; biri Cemal Süreyya'nın Sevda Sözleri, diğeri Nazım Hikmet'in Henüz Vakit Varken Gülüm...

Henüz Vakit Varken yazmak istedim işte bu yazıyı bende. Unutmadan üstteki çantaların üzerindeki kitabı da alt komşumuzun kızı Eda'dan aldım; Gülten Dayıoğlu Sekizinci Renk. Gülten Dayıoğlu okumayalı o kadar zaman oldu ki, bir heyecanım da bugün bu kitap için oldu. Bitirir bitirmez de yeni kitaplarımı Antalya'dan almayı düşünüyorum kısmetse...

Ve bitirmeden sözlerimi, Nazım Hikmet'in dizeleri ile son vermek istedim bu yazıma; beğendiğim şu dizeleri ile;

24 Eylül 1945;En güzel deniz; henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk; henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz; henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz; henüz söylememiş olduğum sözdür.
Henüz Vakit Varken Gülüm/ Nazım Hikmet 

Olur da hemen internete giremem, olur da yol sersemi olurum toparlanamam, olur da internet bulamayabilirim hemen, görüşene dek kendinize iyi bakın. Ben heyecanla burada olmaya çalışacağım, mobil internet yapmayı düşünüyorum yarın telefona. En olmadı, facebook sayfamda olacağım inşallah. Facebook sayfama buradan ulaşabilirsiniz. Sağlıcakla kalın, mutlu kalın. Yolculuğa çıkacaklara, yoldakilere ve cümlemize; sabır, sağlık, can ve ruh huzuru ve mutluluk diliyorum. Sevgilerimle... :)


25 Haziran 2016 Cumartesi

Egzersiz Günlüğüm #1 - Yer Egzersizlerime Kendim Başlamışken


Sık sık yazdığım bir yazı dizisi olmayacak belki, ama bu yazı dizisinde kendimce tespit ettiğim gelişmeleri daha net yazabileceğimi gördüm ve göreceğim de daha çok inşallah...


Egzersiz düzenim, günde aklıma geldiği her an yorulmadıkça mümkün olması gereken şekilde işliyor. Böyle olması gerekiyor, ben bir kas erimesi hastasıyım 5-6 yaşımdan beri ve ömrüm boyunca egzersiz hayatımın parçası olmak zorunda. Bunu kabullenmek elbet her insan gibi benim için de zor olabiliyor, hele ki küçük yaşlarda sabah-öğlen-akşam yapılan hareketlerden sonra... Neyse ki, bundan 10 sene öncesi bunu kabullendim. 5 senedir de kendi kendime hareketlerimi yapmayı sürdürüyorum, yapabildikçe. Ve bunları yazıyorum bir de, ne kadar gelişme gösterebiliyorum diye...

Yer egzersizlerimi tek başıma yapamayalı uzun zaman olmuştu, ta ki bu Perşembe gününe (23.06.2016)  kadar. Atak geçirmeden önceleri her fırsatta beni rahatlatan en iyi egzersizler dizisi idi yer egzersizlerim. Bacaklarımı bağdaş kurup oturmak en sevdiğim şeydi. Şimdi eskisi gibi bağdaş kuramasam da, 3 aydır üstteki pozisyonda desteksiz oturabiliyorum yeniden çok şükür ki.  

Üstteki resimlere gelince; kendi kendime çabalamak için oturur pozisyonda kalıp, yapabildiğim 4'lü hareketlerimi yaptıktan sonrası idi. Ben mola vermiş, babam beni kaldırmadan öncesinde dinlenirken Kağanım geldi ve bacak aramda yerini buldu ve oturdu. Kollarımı ben kendisine sardım, ters bir hareket ile oyun amaçlı da olsa sırtıyla ittirip beni yatırmasın diye de babam ellerimden tuttu. Eniştem de evde idi o sırada, ona da pozumuzu çektirdik ve doğal bir poz oldu böylece... :) Kağanımın doğal hallerini ve de böyle benimle vakit geçirdiğimiz hallerimizi seviyorum. Bir gün gelecek ve onunla da spor yapacağımız günler gelecek diye düşlüyorum bu ara..  

Yer egzersizlerime o gün başladım işte yeniden, dünden önceki gün... Ama dün sabah tansiyonumun çıkması ile devam edemedim, dün akşama kadar yattım çünkü. Sanırım sıcaklar beni kötü derecede etkilemeye devam edecek görünüyor. Tansiyon olduğunu bile akşam limon yemek aklıma gelince anladım, limon dilimlerini tuzlayıp yediğim zaman gelebildim bir tek kendime. Ondan öncesi, gözlerimde şimşekler çakması, odaklanamama, görememe ve teknolojik aletler ve ışık olan her yere baktığımda gözüme saplanan ağrılarla geçti günüm...


Neyse ki limon dilimlerini yediğimden beri iyiyim şimdi yani, ne diyorduk ondan önce; egzersizlerim... :)

Uzun zamandır sağlığımdan bahsetmiyor olabilirim, ama bu ara sık sık yazmaya çalışıyorum. Ve daha sizlere Kas Erimesi hastalığını ve hayatımı anlatacağım. Zira bunu yapmaktan hoşlanıyorum. Bir blog yazarı olarak, yaşanmışlıkları ve dünya üzerindeki insanların hayatlarından duymadıklarımı ve bilmediklerimi öğrenmek açısından okumayı çok seviyorum; bu durumdan mutluluk duyuyorum. Çünkü bir başkasının hastalığı ve başarısızlıkları başarılarından, başa çıkış yöntemleri ve gelip geçtiği dönüm noktaları bulmayı, öğrenmeyi ve bunlardan dersler çıkarmayı seviyorum. 

Kısacası, ben neyi seviyorsam bloğumda da onlara yer vermeye çalışıyorum. Bu senenin ilk 6 ayında da çoğunlukla derslerime odaklı takıldığımdan ötürü eskisi kadar verimli yazılar yazamadım. Benim için oldukça azdı yani. Ve dedim ki; ben olsam okumak isterim, ki hayat hikayemin ilk yazısını da yazıp bıraktıktan sonra bile 150'yi geçecek kadar çok okundu. Hayat Hikayem yazı dizimin, ilk ve şimdilik tek yazısı burada. Devamının bu yaz gelmesi dileğimle...


4lü olarak başladım yer egzersizlerime gelince;

Yer yatağının ucunda otururken; 
(1) kendimi ayak bileklerimden tutunarak belimi gerdiriyorum önce, 
(2) ayak tabanımı yere bastırıp diz altımdan tutarak üst bacaklarımı geliştirmeye çalışıyorum, 
(3) daha sonra oturma pozisyonunda ayaklarımı uzatabildiğim derece gerileterek babamın sırtına sırtımı yaslanarak dinlendirip, 
(4) son olarak da tekrar bel gerdirme hareketime döndüğüm kendimce kurduğum 4'lü gerdirme pozisyonumu uyguluyoruz şimdilik. 

Katetmem gereken yolar var bence, öncelik daha da rahat oturmadan yana mesela. Sonrası bağdaş kurmaya doğru gidecek, bacaklarımın pozisyonunu açtıkça inşallah. 

Şimdilik günlük egzersizlerim ve bir de üzerine eklediğim bu yer egzersizlerimle devam edeceğim yola. Bir de günlük egzersizlerim var, bir sonraki yazıma olsun o da. Güzel devam etsin egzersiz çalışmalarım, sonu da hayrolsun inşallah.. :)


23 Haziran 2016 Perşembe

2016 Uzay Terapi Seanslarım ve Değişen Fizyoterapi Düzenim

Sağlığım ile ilgili yazmayalı çok olmuştu değil mi? Biraz uzun bir yazı oldu tabii, hazırlıklı olun derim ben. Sonuna kadar okuyan herkese şimdiden teşekkür ederim. :)

2016 Uzay Terapi Çalışmalarımdan başlayalım...


Nihayet beklediğimiz 2016 ek tedavime 28 Mayıs'ta başladım ve Antalya yolculuğumuz öncesi ara vermeden önceki seansımı da bu Pazartesi günü (20.01.2016) aldım. Dönene kadar ara vermiş de bulunsam -gerek uzay terapime gerekse de fizik tedavime- Antalya'da gireceğim denizin faydasını alabilmekten yana da umudum var... :)

Üstteki fotoğraf bu Pazartesi'den. 2016 Uzay Terapi çalışmamın ilk 30'luk diliminin 5 seansını alabildim; İki seansı sedye yatakta bel çalıştırmak için iki ayak birden ağırlık bastırma, sırt kasları, bacaklarımın iç ve dış kaslarını ağırlık çalışma ile çalıştırma üzerine idi. Üç seansı da yer minderinde dönme hareketleri ve de kafese bağlı halde emekleme pozisyonunda bacaklarımı ve boynumu çalıştırarak alışabilme üzerine... Tüm bu durumlardan ötürü yine umudum aktif durumda, zira biraz sonra aşağıda da vereceğim ayrıntılardan ötürü biraz umudum azalmıştı geri kaldığım derslerden ötürü bir süredir... 

Orhan abi ile çalışıyoruz bu sene, daha önce burada da bahsetmiştim. Orhan abi Pazartesi günkü çalışmamızda daha iyi olduğumu söyledi. Resimdeki pozisyonda dersi bitirmeden önce dinlenirken durduğum emekleme halinde de anneciğim çekti bu fotoğrafımı, kadrajına sağlık. :) Kendimi böyle görmek de güzel, ilerleyen zamanda tek başıma da emekleme pozisyonunda durabilirim inşallah. Tamara ablam şöyle demişti ya zamanında; "Kendini yürümeye yeni başlayacak bir bebek gibi düşün. Önce emeklemelisin ki, sonra da ayağa kalkabilesin." Böyle düşünmenin emekleme pozisyonunda destekli de olsa durabilirken faydasını daha çok görüyorum...


Velhasıl, yolculuk öncesi Pazartesi günü de yer minderinde çalıştık ve verimli idi güzelce yoruldum epey. Ve bu yorgunluk bana öyle iyi geldi ki, Antalya'ya gitmeden önce de gittikten sonra da hareketlerime yer hareketlerini ekleyeceğim bundan böyle bende... 

Haftaya Pazartesi bir aksilik olmazsa da Antalya yolcusuyuz, bu sefer deniz terapim olacak. Benim için uzay terapinin kelime anlamının bir destek olmadan tam anlamıyla hakkını verebildiği yerdir Deniz. İnşallah hava koşulları, sağlık durumları, her bir şey de denize girmelerimizi mümkün kılar bu yaz... :)


Değişen Yeni Fizyoterapi Düzenime Gelince;


Dolu dolu sağlığım hakkında yeniden yazamayalı rehabilitasyon merkezimi değiştirdim. Öyle olması gerekiyordu belki de, yeni bir kapı açılması gerekiyordu diye düşünüyorum şimdi ama; Tamara abla ile ayrılmak ve yeni bir rehabilitasyona kaydımı yaptırana kadar bir süre boşta geçen zamanda tedavi almadan beklemek, benim için umutsuzluk gibi idi. O kadar alıştım ki fizik tedavi almaya ve hayatımın fizik tedavi üzerine kurulu olmasının gerekliliğine bende, doktorlarımızın baştan beri söyledikleri gibi; 2-3 haftalık tedavi alamamak beni epey etkiledi diye belirtmeliyim işte...

Tamara abla ile yollarımızı ayırmak istemedik, sorun ne ondan ne de bizden kaynaklı idi. Sorun tamamen rehabilitasyon merkezinin durumları zorlaştırmaları ile ilgili idi. Çok açık bile olamıyorum şu an ama bu iş terapilerimi kesmeye kadar gitti. Ve şimdi yeni bir rehabilitasyona kayıt olmuş ve de yeni fizyoterapistim Doruk abi ile başlamış halde yazıyorum bu yazıyı. İlk seansımızı tanışma ve durumumu inceleme olarak Salı günü (21.06.2016), İkinci seansımızı da Antalya yolculuğu öncesi ara vermeden önce bugün aldım.

Bir süredir sağlık defteri tuttuğumu yazmıştım daha öncesinde de, burada. İşte bir 5 ay kadar olmuştu sağlık defterime de son durumlarımı yazmayalı, ki nihayet oraya da geri döndüm bu hafta başında. Doruk abi ile de anlaşabilmiş ve bilgisine güven duymuş olduğumdan umudum Salı günü yine tazelenmiş oldu. Doruk abi, benim birçok fizyoterapistime söylediğim "Bana evde yapabileceğim hareket verir misiniz?" cümlesini birkaç ders sonra telafuz etme düşüncemi silip attıracak, "Egzersiz düzenine bir el atmayı da düşünüyorum bu arada" cümlesini kullandıktan sonra "Evet, evet anlaşacağız, hem de çok." dememe sebep oldu.

Yeni Fizyoterapi Düzenim;

Doruk abi ile ilk değerlendirme dersimiz Salı günü hiç fena geçmedi benim açımdan. "Tamara ablamdan ne kadar ayrılmış olmamıza hala üzülüyor da olsam, yeni bir soluk da her zaman iyidir..." diyorum şimdi. İlk kontrollerde, düzeltilmesi gereken ve korunması gereken birçok kas grubum olduğunu Doruk abi de söyledi, Salı Günü ve de Bugün. Bunun elbet bende fazlasıyla farkındayım, bir süredir işlerimizin zor olduğunun... 

Bu hafta iki dersimiz de; hastalık hikayemi konuşarak, kaslarımı tanıma çalışmaları yapmak ile geçti Doruk abi ile. Ve esas olarak Antalya'dan dönünce bir çalışma düzeni ayarlayacağımızı da konuştuk. Öncelik dizler olacak sinyalini verdi Doruk abi, ki 2011'de başlayan ataklarımdan sonra en çok korktuğum konunun dizlerimin olduğunu belli ettiğimin de farkında olduğunu söyledi sonrasında. İnsanın korktuğu başına gelirmiş ya, ilk dersten de üç adet diz hareketleri verdi... :) Ödevlerime sadık olmaya çalışacağım bende seve seve...

Ve bu sabah ki dersimizden sonra, Antalya'ya gidecek olmamızdan ötürü bir ara da fizik tedavime vermiş bulunduk. Bana birkaç hareket tavsiye etti Doruk abi de, Uzay terapi'de Orhan abinin verdiği hareketlerle birçok hareketim oldu böylece.. İnşallah Doruk abi ile de Orhan abi ile de, döndükten sonra daha sıkı bir maraton beni bekliyor olacak. Öncelikle deniz terapimle beraber, kaslarımı biraz daha toparlayarak daha da iyi olmaya hazır halde dönmeye çabalayacağım; dizlerimdeki ağrılara karşı duyduğum korkuyu ve az buçuk da olsa kalmış olan cesaretsizliğimi deniz terapisiyle geride bırakarak inşallah...

Bugün, haftanın olayları ile umudumun şükür ki yerinde olduğunu yazmak, kendime de sizlere de yinelemek istedim. Bu hafta yoğun geçmesine rağmen, yorucu ama güzeldi. Dilerim böyle de bitsin, tüm hayrı ile. Zindeyim galiba ama sersemlik çok fazla bu sıra, malum sıcaklardan ötürü. Aman siz de kendinize dikkat edin, ben kendime olduğundan da çok dikkat etme çabasındayım birkaç gündür. Sevgiler... :)

19 Haziran 2016 Pazar

Pazar Yazısı #28 - Babaların Pazarı, Değerlendirme Pazarı


Diğer Pazar Yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz... İyi okumalar. :)

Bugün babalar günü Pazar'ı idi. Ve bizim evde birkaç gündür başlamış olan ileri tarihlerde çıkmayı düşündüğümüz Antalya yolculuğu öncesi bir temizlik telaşesi var. O sebepten biraz bugün geç uyanmıştık ailecek. Hal böyle olunca kahvaltıya geçemeden Kağanımla ablam geldiler, babamın babalar günü hediyesini vermeye gelmiş beyefendi bize. Babamın hediyesini kendi seçmiş, "Ben aldım." diyor o tatlı diliyle bir de. İlla bu olacak diye, kırmızılı lacivertli bir tişört almış annesiyle babama. Onu verdi ama babamdan daha çok Kağanım hediye paketini açmaya hevesli idi. Nihayetinde de beraber açtılar zaten. :) 

Bu fotoğrafları çekerken ablam yeğenime "Oğlum ne diyecektik bir de?" dedi, Kağanım da "Dedeler günün kutlu olsun." dedi babama sarılarak. Öyle ya, Babasının babalar günü, dedesinin de dedeler günü idi onun açısından. Yolda konuşmuşlar ve o da dedeler günü diye demeyi aklına yatırmış olmalı. Bunu sormadım ablama o güzel anlarda ama tahmin ediyorum, zira anneler gününde de gelip benim "teyzeler günümü" kutlamıştı. Küçük aklını severim ben kuzumun ve kuzucukların, zira en mantıklı ve en sevecen açıklamalar onlarda. Hiçbir şeyin olamaz yanı yok, bu seneden sonra her anneler günü benim de "teyzeler günüm" olacak Kağanım sayesinde... :)

Bugün babamın, eniştemin ve tüm yakında veya uzaktaki babaların babalar günüydü. Canım babamın ve tüm babalarımızın babalar günü kutlu olsun. Babalar anneler kadar anılmıyor, anılamıyor. Onların dışarıda çalışmak ile başlayan ailelerine karşı sorumlulukları var. Eniştem mesaiden çıkıp eve gelip yatmış olduğundan ablamlarla gelemedi, akşama doğru geldi mesela. Bu çalışma sorumluluğundan ötürü, okul çağlarımızda babalarımızı göremediğimiz oluyor işte maalesef. Babam da bizim için öyle idi mesela, hafta içi görüşemez hafta sonları da işten gelişini bekler ve akşamları sohbet imkanı bulabilirdik küçükken. Daha sonra büfe işletmeye başladık ben daha ortaokulu bitirmeden, 10-11 yıllık bir sürede de istisnalar haricinde gece yarısı 12.30'lara kadar göremez olduk babamı. Ama bu sefer de bekleyemediğimiz akşamlardan ötürü görüşemediğimizden sebep; her fırsatta annem dükkana bakar, babam bizimle vakit geçirmeye gelir olmuştu gündüzleri. 

Ailecek fedakarlıklar çerçevesinde bir aile ilişkilerimiz oldu yani -şükür- ömrümüz boyunca, baba ve kızları ve ailecek bir arada olabileceğimiz anlar için. Ömrümüz boyunca değişmez değerlerimiz olsun; sevgimiz, fedakarlığımız ve huzurumuz, cümlemiz için. Babam, babalarımız... Allahım onları başımızdan eksik etmesin, babalık görevini layığıyla yapan babalarımızın ve de baba gibi annelerimizin babalar günü kutlu olsun...


Ve bugün bir değerlendirme içeren bir Pazar'dı aynı zamanda. Son finallerden çıktıktan sonra, gittiğimiz alışveriş merkezinde babamla aldığımız cam kalemleri ile arkadaşımın hediye ettiği cam üzerine karakalem çalışması vardı düzeltmek istediğim; bu yazımda fotoğraflarını da paylaşmış ve hikayesini de yazmıştım... İşte o cam kalemlerde, ortaokuldan beri kullandığım bu aksesuar kutumu düzeltme kararı aldım birdenbire bugün, odama masamı toplamak için oturmuşken. Rengi epey solmuş geliyordu, ki sol resimde de belli diye düşünüyorum hala. 6'lı cam kalemlerinin sarı ve kırmızı renklerini kullandım. 

Resim çekmek aklıma, ortadaki çiçeğin 2 yaprağını çizmişken geldi. Çiçeği çizdim önce, sonrasında üzerinde kabartma gibi görünmesini sağlayan yapıştırılmış kırık yumurta kabuklarının aralarını ve çiçeğin yapraklarının ortasını sarıya boyadım. Biraz kurumasını bekledim ve baktım ki gözüme eski halinden daha hoş görünüyor, çevresini kırmızı kalemle belirginleştirdim ve dışındaki tüm yumurta kabuklarının üzerini de sarıya boyadım. Gözüme daha canlı ve de tatlı göründü son hali. Epeydir solgun oluşu canımı sıkıyordu zaten, sonuçtan memnunum. 


Bahsettiğim cam kalemler, Edding marka, 6'lı bir pakette Porcelain brushpen diye geçiyor ismi. D&R'dan linkini buldum, burada. Biz Bauhaus mağazasından, 24 TL'ye almıştık ama sanırım aldığımız hafta indirimde idi.

Sonuç olarak; bu durumdan memnun da olsam, ahşap boya ve fırçalarım olmadığından sebep böyle bir şeye başvurdum. Ahşap boya ile boyasam daha güzel olurdu ama ufak bir değerlendirmenin sonucunu da fazlasıyla aldım bence. Silerek de denedim, boyasının çıkması veya akması gibi bir sorun olmadı öğlenden beri.

Ve bugün, değerlendirme sonrası odamı toplamayla ve yeniden düzenlenmiş bir masanın güzelliği ile bir Pazar'ı daha bitirdim. Bu akşam Gönül ablamlarla babalar günü yemeğini yedik bizde ve serinliğe doğru ferahlamışken gördüm ki; hem bugünkü birliktelerimizle ve kendi uğraşlarımla, hem de bir şeyleri ertelemeyişlerimle mutlu idim. Bugün hep aklımda olan şeylerden biri de şuydu; yeniden hayatımı yazma hayalime yönelmenin zamanıdır, ertelemesiz, kararlı ve de başaramayacağımı unutarak. Öncesinde toparlamam gerek dediklerimi toparladığıma göre (Yazılarımı, yazma ortamımı ve kendimi), sıra yazmaya yeniden başlamakta; tez zamanda inşallah. 

Mutlu akşamlar ve mutlu bir hafta olsun hepimize. Sevgilerimle... :)

18 Haziran 2016 Cumartesi

Yeğenimin İlk Karne Günü Sayılır - 17.06.2016


Her öğrenci gibi, Kağanım da bu Cuma karnesini aldı, yani dün (17.06.2016). :) Bir ilki daha yaşamış olduk Kağanımın hayatında yani dün. Sabah kalkmadan önce yatağımdan annem ve babamın seslerini duydum; "Bugün Kağanımız ilk karnesini alacak, bugün karne günü." diyorlardıı. Kağanım ise şöyle cevap verdi; "Ben karne almayı severim." :) Nice karne günleri olsun, severek aldığı nice karneleri olsun inşallah.

İlk günkü heyecanının hep sürmesini istiyorum ben. Bir karne notu için kendini yıpratmayacağı, çalışkan ve sorumluluklarının bilincinde bir karakterde, iyiyi-doğruyu ve güzelliği öğreneceği, ihtiyacı olan esas bilgilerin verilmesinin daha fazla amaç edinildiği bir eğitim ve öğretim hayatısının olmasını diliyorum ben yeğenim ve tüm çocuklarımız için... 


İlkler her zaman güzel oluyor bence, bu her ne kadar bir kerelik oluşturulan sınavlarla belirlenen bir ömürlük notlardan oluşan karnelerden değilse de... Bu karne velilere verilen bir karne daha çok elbet, Kağanım okul öncesi kreşinin ilk senesini bitirdi. Daha okul karnemizi almamıza, 2 sene daha var. Ama bu bile benim için, yeğenimin ilk karnesi. :) Kağanımın heyecanını da, bu aldığımız okul öncesi değerlendirme kağıdından oluşan karnesini unutmayacağım. Bunun yeri ayrı olacak bende, zira ilk defa arkadaşları ve arkadaş çevresi oldu kuzumun. 1 senede çok anı biriktirdik, o bir ömür hatırlamazsa bile bizim hatırlayacağımız anılar olarak yanımıza kar oldu... 

Dünün sabahında Yalova'ya gitmeden öncesinde kapıda servisimi beklerken, Kağanımın fotoğrafını çekip İnstagram'a bir resmini atmıştım; burada... O paylaşımımda da bahsetmiştim; ne çok ciddiye alınmalı ne de çok umursamaz olmalı karneye karşı. Nihayetinde eğitim sistemimizin eksikliği gözler önünde. Sınavlardan sınavlara koşup duruyoruz, tam 16 yıl boyunca (o da lisede sınıfta kalmazsak, üniversitede de her dersimizden bir kerede geçtiğimizi varsayarsak). Benim için -hem okumuş hem de okumaya yeni başlayacak olan bir yeğene sahip olan biri olarak- önemli olan şeylerin önceliğinde faydalı bilgiler öğrenmek var. Her öğrenci kendini kurtarabilme hakkına sahip olmalı mesela, bizim ülkemizde bu eşitlik ne yazık ki yok. Ben göremiyorum doğrusu, şartlar hepimiz için uçurumlar kadar farklılık içinde... 

Ben Kağanım için hep yineliyorum şu sözlerimi; "bir gün çocuğum olur mu olmaz mı bilmiyorum ama yeğenimi de doğurmadığım çocuğum gibi düşünüyorum, yeğen resmen evlat yarısıymış," diye. Yeğenim için yani evladım için şunu istiyorum; mutlu bir eğitim hayatı olsun, güzel bir hayat yaşayabilmesi ve çevresine bunu yayabilmesi için. Büyüdüğünde öyle olsun ki; okul sadece sınavdan ibaret değil diyebilsin. Doğruyu öğrenmeye ve öğrettiğini de başkalarına öğretmeye hevesli bir öğrenci olsun. Yararlı bilgileri güzel ortamlarda öğrenebileceği, sadece ezber değil de hayat içerikli bilgilerle dolu bir eğitim hayatı olur; Kağanımla ve sonrasındaki nesillere...


Bu şartlar çerçevesinde; cümlemize çocuklarımızın mutlu olduğu nice karne günlerini görmeyi diliyorum hepimiz adına, bir de hayallerindeki gibi okuyup hayallerindeki yerlere gelebilmelerini ve mümkünse eşit şartların sağlandığı bir Türkiye'de olmasını umuyorum. Sevgilerimle... :)

15 Haziran 2016 Çarşamba

İnternet Günlüğüm 2016 - #4 - Anlam Verdim-Veremedim - Haziran'ın İlk Yarısı 2016


Hayat bazen anlam verebildiğim bazen de anlam veremediğim anlarla geçiyor bu aralar. Mesela bir ameliyattaki ince çizgileri düşünmekle ve sonra o ameliyat sonrasındaki küçük veya büyük şükürlerimizde...


Resim bugünün (15.06.2016'nın) gün batımı sonrası...

Hayat bu ara sağlık sorunlarımızla uğraşmakla geçiyor; Mercan teyzemiz son yazdığım yazının ertesi gününde ameliyata girdi, 8-9 saatlik bir ameliyattı bu. Her ameliyatın tehlikeli sonuçları olabileceği gibi, bu ameliyatın da tehlikeli sonuçları vardı. Çok şükür, Cuma günü (10.06.2016) akşam vaktinde 18.00-19.00 suları arasında ameliyattan çıktı. Süreç zorlu geçti ve annem de daha bugün akşama doğru döndü evimize. İnşallah bundan sonraki süreçler kolay ve güzel olur Mercan teyzem ve bizler için...

1 haftadır, babamla evdeyiz. Gündüz Kağanım bizimle, akşamları da biz bizeyiz işte. Annemi 6 günlük bu süreçte çok özledim, özlem haricinde de büyük sorunlar yaşamadan günlerimizi atlattık işte bugüne dek; çok şükür... Yardıma gelenlerimiz ve arayan soranlarımız sağolsun... :)


Bugün Haziran'ın ilk yarısında ne yaptık ki diye düşündüm, sonra aklıma bu tablo geldi.


 Mayıs 2012'de Üniversitede hem yakın arkadaşımlarımdan biri hem de sıra arkadaşım olan, sırdaşım-ortağım Dilek'in hediyesi idi bu çizim. Biraz son zamanlara denk gelmesinden ötürü, çizim kalemi tam bulamamış olmasından ortağımın çizimleri eve dönüşümüzden ve yerleşimimizden sonra bir toz alma esnasında silinmişti renkleri. Bunu geçen haftalardan, aylardan ve yıllardan sonra, istediğim cam boyalarını bulamayınca ertelemiştim. Ta ki, 5 Haziran'a dek. 5 Haziran'da aldık nihayetinde babamla, 6'lı bir cam kalemi seti. 20 Tl verdik. Ama 8 Haziran 2016'da başardığımız sonuç sağ taraftaki resimde saklı işte... :)

Düşnmüştüm, ben veya babamla biz düzeltince hatırası bozalacak belki diye. Ama sonra gördüm ki; Hatırası bozulmadı ve bozulmayacakmış da. Hala baktığımda ortağımı hatırlıyorum, düzenlemeleri yaparken de yaptıktan sonrasında da; bu tablo hala Dilek'in yaptığı bir tablo olarak kalacak, diyebiliyorum...


Haziran'ın ilk yarısında, finallerin bitmesiyle epey rahatlamış oldum. Bu sene derslerden ötürü epey yorulduğumu zaten yeterince yazdım ve dillendirdim. Ve şimdi kendimi hem kafesinden salınmış bir kuş kadar özgür, hem de düşüncelerimle yorulmuş halde kafesinden başka bir yere ihtiyaç duymuyormuşcasına sıkıntılı hissediyorum. Bu resim bu düşüncelerimi kapsıyor...

Ne kötüyüm diyebilirim, ne de içim dışım sıkıntı dolu. Sadece endişe doluyorum yerli yersiz, yapmak istediklerim ve yaptıklarım birbirine karışıyor. Hayat var ya hayat, sanırım böyle anları bilerek seçip önüme koyuyor. Zira bu anlar olmasa sıkıntıdan patlarım ama bu anların varlığıyla da bazı geceler yorgun hissediyorum kendimi. Geceleri de gündüzleri de es geçtim, kötü düşünmek veya ne istediğimi bilememek kötü. Ve bu kötü dediklerimde buluyorum bazen kendimi... Haziran'ın ilk yarısını böyle bitiriyorum işte... 



Ve dün başladığım yeni örgüm. Biraz sürpriz olsun istiyorum birilerine, ne yapmaya başladığımı bile söylemeyeyim diyorum. Bitirir bitirmez yazısı da gelir inşallah, diye düşünüyorum. Dünden beri bu ipimin rengi beni benden alıyor, bir üst resimdeki hislerimi dünden beri azıcık yoluna koymaya da başladı bile. Sonunda ne olacağını görmek büyük bir mutluluk olacak bana yine, bekliyorum o günü. 

İçimde garip duygular, garip hisler ama az yazma hisleri vardı. Zorlu bir döneme giriyoruz gibi hissetmiştim kendimi, hala da öyle hissediyorum. Çabuk gelsin geçsin diyorum, yüreğim sıkışıyor gibi oluyor bazen. Yazmak isterken, kendimi sadece düşüncelerde boğulurken buluyordum ya hani bir süredir; iste bu duygular bana daha fazla düşüncelerim ve karmaşık hislerimin altında, açıklık dolu düşüncelerim olduğunu da hissettirdi. Yazmaya hazırım gibi... Bazen her şeyin altında bir hayır vardır diyordum ya, benim hayırım da budur belki. Haftasonuna doğru değişik kapsamlı bir yazı gelsin o zaman inşallah. Kader, kısmet tabii ki de; ötesini düşünmeden söylüyorum efendim.. :)

Sevgilerimle; Haziran'ın ikinci yarısına girdik, mutluluklar ve sağlık haberleri bizlerle olsun inşallah... :)

10 Haziran 2016 Cuma

Sıkıntılarla Biten Mayıs, Umutlarla Ve Bekleyişlerle Başlayan Haziran


Mayıs hastalıklarla geçti, Haziran ise 4-5 Haziran'da biten finallerden sonra umutlarla ve de bekleyişlerle devam ediyor... Hastalıkları da getirdi elbet Mayıs'tan kalma bir biçimde Haziran, halsizliklerimiz henüz yeni yeni bitti. Bugün annem küçük dayımız ve yengem ile beraber İstanbul'a gitti bu akşam, Mercan teyzemiz ameliyat olacak yarın hayırlısıyla ve sağlıcakla geçecek inşallah. Şimdi bunun bekleyişi var evlerimizde, ailecek. Allahım hayırlısını nasip etsin, sağlık ve şifa versin inşallah Mercan teyzeme...

Biraz endişeli, biraz da umut doluyum işte bu sebeplerden. Salı günü doktora gittik babamla; mevsimsel alerjik rinitim için doktor ilaçlar verdi ve toparladım kendimi şükür. Epey iltihap söktüm ve iki haftadır hastalıklarla boğuşurken, epey kilo verdiğimi etrafımdan duydum. Sevinsem mi üzülsem mi bilmiyorum, ama yazın gelmesiyle iştahımın kaçtığına ve de uğraşlarımın da verdiği sonuç ile yeme ölçülerimi ayarlayabildiğime çok seviniyorum bu ara... :)


Sakinliği yaşıyorum bir yandan, bir yandan da yeni bir döneme girmiş gibi hissediyorum. Zorlu bir Mayıs ayını geçirdikten sonra, Haziran'a kavuşmak ilaç gibi geldi. Ama biraz halsiz bırakan bir ilaç, hala dinlenme sürecindeyim... Ve de yarın iyi haberler alabilmeyi umuyorum; gerek Mercan teyzemden, gerekse de iyi haberini beklediğimiz herkesten ve her yerden... İyiyim diyorum; ama sürekli yakın çevremizden ailemizden ve de uzak çevre dediğimiz ülkemizin dört bir yanından kötü haberler alarak ne kadar iyi olunabilirse, o kadar iyiyim bu sıra işte... Kendimi sakin tutmaya ve bu süreçlerden en az derecede etkilenmeye zorlar derecede tutuyorum.

Bunlara rağmen; Umutlar biriktirmiştim ben, sınav dönemlerinde ve yine. Sınavların zorunlu ve sıkıcı stresinden en az etkilenebilmek adına bir girişimdi yine bu durum. Sınav bitince şöyle yapacağım, sınav bitince böyle yapacağım diye.... Kendimi sınav döneminde hem ferahlatmak gereği duyduğumdan hem de isteklerimi ertelemek zorundalığımın farkında olduğumdan ötürü... Mesela dedim ki;

Bulunduğum ortama tamamen adapte olacağım... Derslere ağırlık vereyim derken, bölünmüştüm resmen bu sene. Ailemin yanında ve kalabalıkta ders çalışıyor olmama rağmen, az geliyordu hem ders hem de Biraz ağır geldi çünkü, ilk dönemdeki ders sayımın çokluğundan sonra dersler bana...

Kitap okuyacağım bol bol... Ve bugün başlayabildim, yarım bıraktığım kitaplarıma ve beni okumam için bekleyen kitaplarıma... :)

Yazacağım bol bol, yeniden... Evet buraya yeniden yeni dönmüş gibi görülebilirim ama kendimce yazmaya çalışıyorum. Yeniden yazıyormuş gibi, hiç anlatmamış gibi kendimi ve çevremi kendimce yazıya dökmeye çalışıyorum. İkinci dönemdeki ders çalışmalarım yüzünden, yazmaya uzun bir ara verir olmuştum epey...

Yogaya başlayacağım... Bir ara epeyce ilgilenmiş ve bu yolda nefesimi de düşünme gücümü de epey yoluna sokmuştum. Nefesim için de düşüncelerim için de geçerli olması gereken bir uygulama olacağını düşünüyorum ve yoga felsefesini beğeniyorum. Yeniden başarmaya başlamış hissettirmiş durumda, yoga konusu beni...

Gereksiz eşyalarım varsa, diyetine gireceğim... Malum geldi yine yaz vakti, odamda ve eşyalarımda temizlik yapma zamanım geldi diye düşündüm. Kullandığım kullanmadığım eşyaları ayırmak gerek, şimdilerde kullanırım diye eski-yeni neleri neleri biriktiriyoruz. Defterler, kitaplar, eski notlar derken doluyor etraf resmen. Elimdeki kitaplar bitene dek kitap almama sözüme, elimdeki defterler bitene dek not defteri tarzı defter de almamaya karar verdim. Sonra bir de; elime geçen eski-yeni ne varsa kullanacağım deyip koyduğum ama kullanmadığım birçok şeyi, Haziran bitmeden temizlemeyi bitirmeyi düşünüyorum...

Yapacaklarım listeme yeni maddelerimi ekleyeceğim ve daha çok önemseyeceğim... Yapmak istediklerim listem var benim; taa ne zamandan kalma ve epeydir yeni maddeler ekleyemediğim. Kendisi burada... Yapmak istediğim ve ciddiye almam gerektiğini düşündüğüm birçok şey daha var bu listeye. Hayat gerçekten çok kısa ve yıllar çok çabuk geçiyor...


Ve belki de en önemlilerinden biri, kendimi ve hastalığımı yeniden anlatmaya başlayacağım. Ne zamandır istediğim şeylerden biri idi bu, ders zamanında artık zamanı geldi diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hastalığım bilinmiyor ve de o kadar çok tedavi sonucu bekleniyor ve de öyle az ödenek sağlanıyor ki... MS'i, Omurilik Felçi, ALS'si, tedavisi bulunan o kadar çok hastalık bulunurken, Kas Erimesi hastalığının 15 seneye yakın süredir bizim bildiğimiz kadarıyla tedavisi aranıyor ama bulunamıyor biliyor musunuz? Sebebi ise, yetersiz ödenek ve yetersiz yapılan araştırmalar...


Yani yapacak çok şey var, benim de dönüşüm var yeniden buralara ve normal hayata. Derslerle beraber, yapmak istediklerimi hayata geçirebilmeyi çok istiyorum bu yaz ve bundan sonrasında yine.... Bir de bitirmeden önce, bugün günlüğümün arasında bulduğum notu yeniden paylaşmak istiyorum; hepimize tavsiye olarak;


Hayatımızı, yaşamak olan işimizi şansa bırakmayacağımız günler diliyorum hepimize. Hayat ince bir çizgi. O ince çizginin henüz ötesinde değilken, -yapmak istediğimiz ne varsa- şu anda yapmalı, ötesi hikaye ve boşa zaman kaybı... 

Umutlarımız ve bekleyişlerimiz hayra çıksın, yapmak istediklerimizle de amaçlarımıza ve hakkımızda güzel olacakları görebilmeye erişelim inşallah. Umutlarımla, sevgiler...

7 Haziran 2016 Salı

Final Haftasonu Ve Piknik Keyfi - (04-05).06.2016 - Haftasonundan Kalanlar



Bir final haftasonunu daha geride bıraktık, bir seneyi daha bitirdik ailecek Aöf İkinci Üniversite Sosyoloji bölümümde; 04.06.2016 ve 05.06.2016 tarihlerinde. Ah ah normal şekilde bitirebilse idim, bitmiş olmalıydı şimdi okulum esasında diye düşünüyorum bugünlerde de; ama hastalıklar daha ilk senemin ikinci döneminde beni yalnız bırakmamıştı ki, bitireyim güzelce tüm derslerimi zamanında. Alttan derslerimi olabildiğince son seneme dek bitirdim şükür ki, sadece 3-4 tane kaldı alttan ve onlar da bu seneden kalanlar. Sağlık olsun dert de etmiyorum aslında, sadece geç olsun da güç olmasın diyorum... :)

Yorucu geçti bu sene tüm sınav dönemlerim, ayrı şekilde ayrı derecelerde yorucu idi hem de. Çok fazla dışarıda bulunmadığımdan olsa gerek tüm kız ve sene dahilinde, hava şartlarına uyum sağlayamamış olmalıyım. Bir de erken kalkmalara ve tüm gün dışarıda kalmalara... Öyle böyle bu sene de ders dönemlerimi bitirmiş olduğum için çok mutlu buldum kendimi Pazar günü. 

Üstteki resimde; sağdaki resim Cumartesi günü (04.06.2016) öğleninden Avm'de öğlenki sınavları beklerken, soldaki resim de Pazar akşamı (05.06.2016) piknik'imizin bitmek üzere olduğu dakikalardan... Cumartesi günkü yorgunluğuma rağmen resim de çekinebildim işte ben. O gün bu fotoğraf çekinme durumu, benim için zorlu geçen bir sınavımın ardından uykulu halimden kurtulabilmem için savunma mekanizması çabalarımdan biri idi. Kendime gelmem için odaklanabilmem gerekti bir şeylere, üst bölümde annemleri ve ablamları bir masaya oturmuş beklerken. İşe yaradı da elbet, ama zorlu idi o gün benim için oldukça...


Pazar günü sınavlardan annem ve babamla ablamları evlerinden alıp, alt komşumuz Gönül ablam ve Taşkın abimlerle piknik sahasına gittiğimizde inandım bittiğine sınavlarımın. Sınavlar nasıl yormuşsa, açık hava da o kadar iyi geldi o andan sonra...

Bolca sohbet ettik yine, piknikte sakinlik anlarının tadını da çıkardık. Ve çokça Gönül ablamla sınavların bittiğine inandırmaya çalıştım kendimi. Uzun çalışmalarımın sürdüğü çalışmalarımın sonunda zor oluyor bittiğine inanmak... Sonrası uzun zamandır da böyle bir piknik yapmamış olduğumuzun farkında olarak piknik yapmaya koyulmak oldu... Üstteki resimler de o Pazar'dan işte, 2016'nın ikinci piknik Pazar'ı idi kendisi. Gülen yüzlerimiz hep beraber gülsün inşallah böyle...

Kendime gelmem de zor oldu bugüne dek. Alerjik Nezlem devreye girdi, sınavlar daha başlamadan öncesinde ve sonrasında da katlanarak devam etti... Açık havada bulunmak güzeldi, beraber olmak ise ayrı güzel. Ablam-eniştem-Kağanım da bizlerleydi. Beni tek sıkan konu o gün, Kağanımın gözden kaybolacak olma korkusu idi. Pimpirikli olduğumu zaten biliyorum, bunu da kendime biraz ben enjekte ediyorum; artık bunu da biliyorum. Korkuyorum, oturuyor olduğum için bir şey olduğunda farkında olsam da uzağımda olan yeğenime erişemeyecek olmak beni endişede bırakıyor çünkü. Bunun farkındayım ama bir süredir konuşmanın gerekmediğine inanıyordum, artık dile de getirebiliyorum. 

Şimdi o günden itibaren; Taşkın abi ve Gönül ablanın da desteği ile, aldırış etmemeye karar verip uygulamaya başladım o gün. Ama kolay kolay adapte olamayacağımın farkındayım, kabullenmek ve bu durumdan kurtulmaya karar vermek bile bir şeydir değil mi? Şimdi Kağanım ben kadar korunmaya muhtaç sonuçta ve de kanı epey deli akıyor. Cesaret deseniz, hat safhada. İster istemez düşünüyorum, endişeleniyorum ve içgüdülerimin esiri oluyorum bende teyze olduğumdan beri... 

Bu yazın ikinci pikniği bu çerçevelerde sakin, kararlı ve güzel geçti işte geçtiğimiz Pazar günü. 2 haftadır Pazar günleri piknikteyiz ve bu haftaki piknik benim için daha güzeldi; hem aklımda finaller yoktu hem de bir önceki piknikteki rahatsız halimdeki gibi değildim çok şükür. Bu Pazar bu sebeplerden, uzun zaman sonra ailecek piknik yapıyor da olduğumuzdan ve de Gönül ablamlarla ilk piknik deneyimimizi de tattığımızdan fazlasıyla huzurluydum şükür... :)


Uzun zamandan sonra geçirdiğim değişik bir haftasonu idi işte o iki gün; finalleri bitirmenin huzuruyla, farkındalıklarla, ailecek piknikle, ilklerin güzelliğiyle... 

Hem tadımlık hem de doyumluk anlar vardır ya hani, öyleydi benim için. Çünkü bu Cumartesi, çokça mesaj olarak aldığım noktalar oldu. Bu noktalardan en çok karşılaştığım durum da vardı ki; bebekler. Birini uzaktan, birini de yakından sevdim. İçim gitti resmen, maşallah demekten dilimde tüy bitti nicesine. Gerek bu durum gerekse de karşıma çıkan insanların büründükleri tavırlar, bana isteklerimi ve yapmam gerekenleri hatırlattı... Durmamam, bu yazı verimli atlatmam ve kendimi daha da geliştirmem gerektiğini. Sanırım "daha da" noktası bitmeyecek hiçbirimiz için, dedim tekrar; ömrümüz son bulmadıkça... 

Hayırlı günler olsun cümlemize, Ramazanımız da hayırlara vesile olacak şekilde geçsin yine inşallah...


Not; yazacak daha derin mevzularım da var aslında yazmak ve konuşmak istediğim, sadece bu ara böyle yazasım var sanırım; fazlaca yüzeysel görünüyor yaşadıklarım, biliyorum. Ama daha derinde düşünüyordum olan bitenleri bir süredir, gerek hastalıklardan gelen halsizlik ve yorgunluk gerekse de ruhsal durumuma yansıyanlar beni çok yordu. Ve yazmak kolay olmadı... Ama yazmam gerektiğini düşündüm, bunları yaşıyorum ve yüzeysel de olsa ben ne yaşadığımı biliyorum. Biraz daha toparlayayım sizlere daha da açılmayı istiyorum. Bir Kas Erimesi hastası olarak da, yine içi-dışıyla derinden Didem olarak da... Sevgilerimle, Didem Köse... :))