3 Aralık 2023 Pazar

3 Aralık 2023 - Engelli Köşe Yazısı #1


Dün gece karar verdim, bugün adına böyle bir yazı yazmaya. "Neden Paylaşıyorum" başlıklı yazımı yazarken bir yerde şöyle demiştim çünkü;

"Şayet aktif bir grubun içerisinde iş hayatı düzeninde bir köşe yazarlığı yapıyor olsaydım, onları paylaşıyor olacaktım. Yani sadece işim olduğu için daha net benimseyecektiniz bu durumu. Ama resmiyete göre bu bir iş değil ama ben bu durumu kendi kendime kazanç sağladığım alan olarak görüyorum. Çünkü ben hayatımı bu şekilde ilerletmek istiyorum!"

Oldum olası yazmayı çok sevdim ve bu bloğu her sene ilerletmek adına kendimle savaş veriyorum. Başaramıyor görebilirsiniz, çok normaldir ama burası beni büyütüyor; herkes tarafından görünür olamasam da, ben kendi adıma çok şey başarıyorum burada ve kendi hayatımda...


Bugün 3 Aralık 2023, yine bir Engellilerin farkındalık günü... Her sene kendimi tekrarlıyor olabilirim ama bir adım ileri dahi gidemiyoruz ne yazık ki, o sebeple yılın 364 gününe inat netlikle anlaşılmaya bugün ve yarın uğraşıldığımız ama "hı hı tamam"dan öteye geçemediğimiz üzere, saltanatı sadece 1 hafta süren azınlık kesimin o malum haftası içindeyiz yine...

Değerlendirmek istediğim üzere bu sefer de böyle bir yazı yazıyorum, bir köşe başlatıyorum aklıma geldikçe anlatmak istediklerimi yazmak üzere...


Şayet başarabilseydim, ayakta ve dimdik iş hayatının içerisinde yazar olmak isterdim hep ben. Ya da iyi bir anlatıcı... İnternet aleminde bulunmamın bir sebebi de bu ya işte, anlatmak sizlere; konferanslarda ve terapi odalarında olamasa da... 

Daha çok küçüktüm, bir hastalığa sahip engelli bir birey olmanın zorluklarını en derinden yaşamaya başladığım seneler "arkadaşlarımla yaşadığım zorlu zamanlarda" rehber öğretmen kavramı ile tanıştım. 

İşte daha o ilkokul çağımda rehberlik öğretmeni olmak istedim ben. En büyük amacım, bütün velilere "benim gibi engellilerin hayat içerisinde yer almak için canla başla nasıl çabaladığımızı anlatmaktı". 

Konferanslar vereceğim büyüyünce diye hayaller kurardım hep, hepsinde de

"engelli çocukların okullardaki varlığı korkulacak bir durum değil, hiç kimsenin hayatını tehdit etmez." Demeyi düşlerdim...

Ben bunu herkese kavratmayı o kadar çok istedim ki, niyetim hep "tek bir engelli çocuk ve ailesi daha" akran zorbalığı yaşayıp üzülmesin!

--> Sonra zaman içinde bir blog açtım senelerdir anlatmaya uğraşıyorum işte.

Engelli nedir, ne değildir? Nasıl bir insandır, nasıl davranılmalı ve en çok da nasıl davranılmamalıdır... Bence, bizce ve bizim gözümüzden...


Engelli bir köşe yazarı var mı, bilemiyorum. Ben baktımsa da bulamadım! Bize dair düzenli anlatım yapan anlatan kimseler yeterli ölçüde bence yok. Etkili bir köşe yazarı olarak bahsediyorum! 

O sebepten dün gece böyle bir köşe yazısı serisi başlatmaya karar verdim. İlk konumuz da 3 Aralık yeniden...

İnstagram hesabımda bugün dediğim gibi, o malum gün yine geldi ama ülkemde maalesef varlığını tam anlamıyla yaşayamıyor senelerdir... 

Öncelikle 3 Aralık'ı kutlanacak bir şey sanan belediyelerimiz var bizim, engellileri ve engelli ailelerini o günler için eğlendiren ve de hediyelere boğan büyük adamlarımız var 3 Aralık'larda... Peki 3 Aralık'tan sonra? Kim var engellilerin yanında, zor durumunda ve görülmeyen kişiler olarak yer aldıkları okullarda? 

364 gün boyunca biz engelliler veliler ve öğrenciler tarafından kabul görmeyen engelli bireyleri konuşuyoruz mesela. 

Sonra "engelli park yerlerine konulan arabaları konuşuyoruz". Hala...

Daha sonra "ülkemizin her cadde ve yol üstündaki engelli rampa önlerine konulan arabalarımız veya o rampaları işgal eden esnaflar ve inşaat alanları var." İnsanlarımız asla anlamıyor, engellilerin sokaktaki yerlerini hep görmezden geliyor... 

Dükkan önlerinde, apartmanlarda, asansör sıralarında; hep düşünülmeyen, önemsenmeyen engelli grubudur mesela! Okullar, sosyal alanlar ve toplumsal bölgeler "genel itibariyle engel durumu olmayan bireylere yönelik"! Neden acaba?


Engellilere gelince; 

3Aralık'tan 3 Aralık'a "her sağlıklı birey engelli adayıdır." denilerek unutulmaya uğraşılıyoruz Türkiye'de hala.

Çalışma hayatında hala engel oranına ve hastalık durumuna göre ayarlanan bir çalışma standardımız da yok.

Zorunlu engelli çalıştırma kanunu mevcut, ama kanun içeriği fazlasıyla eksik olduğu için; bedensel işçi çalıştırmak isteyen firmalarla istihdamı sağlanıyor engellinin, hem de normal bir çalışan edasında çoğunlukla! Bol mesai, bol mobbing ile.

Sosyal hayatın içinde eğitim alanında ve sosyal alanda yerimize gelince, yok denecek kadar az. Bu anlamda size okulum bittikten sonra nasıl kurslara gidemiyorum anlatabilirim, seve seve. Yıllar sonra şu dönem bir kursa kayıt olabildim ilk defa misal, ama çok zorlukla gidiyorum. Nedenlerini anlatacağım yine...


Tüm bunlar için böyle bir yazı dizisi olmalı dedim işte. Bugün de dediğim gibi; 

"Ne zaman ben ve benim gibi engelliler "Türkiye'de artık engellilik kavramı tabu olmaktan çıktı" deriz; o zaman kutlarsınız, kutlarız."

Şimdi farketme ve harekete geçme zamanı olmalıydı, mecliste engelliler konuşulmalı ve sene içerisindeki düzenlemeler listelenmeliydi ya! Sahi, yine neden bize görünmezlik pelerini giydirildi bu sene? :) acaba şimdiki sebebi neydi?


Velhasıl;

3 Aralık dünya çapında gündeme gelen bir farkındalık günü. Türkiye'de 365 gün boyunca gerekli yaptırımlar uygulanmadığı ve özen gösterilmediği için "ekstra önem verilmeye çalışılan, ancak başarılamadığı üzere engelli topluluğun pohpohlanıp geri kalan 1 sene boyunca unutulduğu bir gün" ne yazık ki!

Bu bir başlangıç yazısı ve ben bu yazı dizimde şehir şehir gezip anlatamadığım engellilik kavramı üzerine yazmayı planlıyorum sizlere. Bu hafta olmasının yegane sebebi de, biz engellilere en çok ilgi gösterildiği zaman dilimi olduğu için maalesef. 


Yani her türden insanın biz gibi insanların farkında olunması adına oluşturulan bugün adına, önemsiz görüldüğümüzün farkında olduğum gün. 


Umarım bir şeyler değişir zamanla, özellikle de benim yazdıklarım ve dilerseniz sizin yazdıklarınızla...

 Sevgilerimle... :)

Neden Paylaşıyorum? - 2 Aralık 2023

Bugün sorgulamama sebep olan durumlar oldu, kendimden ne kadar emin olsam bile sorgulatıyorlar işte... Neden Yazıyorum, neden paylaşıyorum, neden sosyal medyadayım??



Bunları kendine soran yüzlercesinden biriyim ama ben cevaplarımı da çok iyi biliyorum. Okumak isterseniz, beni saçma bulan ve bazen iyi kötü her türlü enerjimi gereksiz bulup rahatsız olan olmayan herkese ilk ve son açıklamamdır!

Ben oldum olası yazmayı çok seviyorum, son senelerde işim gereği fotoğrafların ötesinde video çekme durumuyla da barış sağladım; bu benim işim oldu, öyle benimsedim. Hayat düzenime eklemekten memnuniyet duyduğum esnadan itibaren de, beğenen beğenmeyen çok kişi oldu. Normal olarak tabi!

BUNU KENDİME EPEYDİR İTİRAF EDİYORUM; Ben video fotoğraf ve benzeri oluşturduğum  görseller ile yazmaya paylaşmaya ihtiyaç duyuyorum. Çünkü okunmak ve belki de görülmek hoşuma gidiyor...

Ama siz bu kadar kendinizden eminken ve sorumluluğunuzu daima ele alırken, birileri sürekli "neden" diye sorguluyorlar? Ben de onları sorguluyorum tabi, bu sizi neden ilgilendiriyor?

👉👉 Bazıları fikrini belirtmek ister, okutmak,  konuşmak ve de konuşulmak... Şayet aktif bir grubun içerisinde iş hayatı düzeninde bir köşe yazarlığı yapıyor olsaydım, onları paylaşıyor olacaktım. Yani sadece işim olduğu için daha net benimseyecektiniz bu durumu. Ama resmiyete göre bu bir iş değil ama ben bu durumu kendi kendime kazanç sağladığım alan olarak görüyorum. Çünkü ben hayatımı bu şekilde ilerletmek istiyorum! 

🙏 Video üretmek istiyorum; anlatmak, anlaşılmak, görülmek, duyulan olmak istiyorum...

Günümüz gelişen teknolojisinde şu koca dünyada yalnızım farkında mısınız?? Sizler gibi aktif bir hayatın içinde değilim; sağlığım, Türkiye'deki hayat koşulları, çalışma şartları buna el vermiyor!

👉 Yazıyorum, yazdıklarıma aldığım cevaplarla sosyalleşiyorum. 

👉 Hayatımı size baktığım çerçeveden ve olduğum durum içinden videolarla ve seslerle anlatıyorum, ben gibi nice engellilerin ülkem şartlarında nasıl gelişmeye uğraştığını görün istiyorum!

👉 İçimden geldiği gibi, güldüğüm eğlendiğim ve bakım yaptığım videoları çekiyor ve paylaşıyorum; ÇÜNKÜ TÜRK TELEVİZYON TARİHİNDE GÖSTERİLEN ENGELLİ KAVRAMINDAN UZAKLAŞIN, GÖRÜN VE GERÇEK BİZİ ANLAYIN İSTİYORUM...

👉 Bu hayatı sevdiğimi söylüyorum, yaşamdan tat aldığım şeyleri yaparken; örgü örer, müzik dinler, yazı yazar, kitap okur, bakım yapar, arkadaşlarıyla eğlenir kısacası "yaşarken" video veya içerik çekiyorum = ÇÜNKÜ BUNU YAPMAK İSTİYORUM. BUNDAN YANA ÖZÜM İLE YANLIŞ BİR ŞEY YAPMADIĞIMI DÜŞÜNÜYORUM! 

👇👇

Sorguluyor isen, yapmasın istiyorsan, uzun yazma kısa yaz diyorsan veya videolarımı saçma buluyorsan; BUNLAR DA SENİN ÖZÜNLE İLGİLİ. İstemezsen izleme diyorum, kapat sayfamı çık buradan lütfen okuyan ama aslında görmek istemeyen insan. 

Ama dönüp bana, yaşımı koşullarını kendi görmek istemediğin başka şeyleri "yapma, etme, saçmalama" içerikli cümlelerle empoze etme...

Yaşımı sorun ediyorsan 31 yaşımda olduğuma göre yaptıklarımı "ki yaptığım sadece yazmak, çalışmak, hayatımı idame ettireceğim şekilde üretmek, mutlu olduğum şeyleri yapmaya devam etmek"; çok net farkında olarak, yaptığım her şeyin sorumluluğunun bana ait olduğunu biliyorum.

3 Aralık arifesinde Yazıyorum yine, tesadüfe bakın; ben yine görünür olacağım işte. Sadece bu zaman diliminde görünür olacağım. 

Bu kız niye video paylaşıyor, bu kız neden İçerik üretiyor, bu kız neden buna ihtiyaç duyuyor, bu kız neden böyle diye sorguluyorsan dön ve kendine "bundan neden rahatsız oluyorsun" bir sor lütfen.

Çünkü yaptığım bir şey bir grubu rahatsız etmiyor, tehdit etmiyor ve engellemiyorsa, bu sadece benimle ilgili.

🤔 Sahi neden rahatsız oluyorsunuz bir kişinin hayatında yaptığı işlere dair ilham olmaya, paylaşmaya, anlatmaya, anlaşılmaya ve de olduğu gibi davranmaya çalışır olmasına karşı? 

Buna dair cevabınızı verebiliyorsanız eğer, memnun oldum sizin adınıza. Ama şayet hala soruyorsanız, 

"kaç yaşındasın, neden bu kadar çok paylaşım yapıyorsun ve burayı bu kadar kullanıyorsun ki?" Diye; 

Yazımı baştan sona tekrar okuyabilirsiniz...

Diyeceklerim bu kadar.

Sevgilerimle ve görüşmek üzere... 🙏

1 Aralık 2023 Cuma

"Yazmayı" Düşünüyorum


Bu sıra yazmayı düşünüyorum...

Herhangi bir şeyi değil, basbaya yazma olgusunu düşünüyorum. İçimdeki hisler konuşuyor sanki yazıyorum gibi beynimde bir kalem oynuyor, bazen o kalemi tutan elim yoruluyor hop bir klavye oluyor... Yazıyorum işte ama kimse okuyamıyor, içimden konuşmuyor içimden yazıyorum... Garip ama gerçek, bazen bu tarz düşüncelere dalmamın ertesi çok güzel oluyor; bazen de bunları yazarsam çok kişiyi üzerim deyip susturan ben olduğum için çok üzücü oluyor. Çünkü sadece içimdeki yazıları ben okuyorum...

Tamam, ben yazıyorum hepimiz okuyoruz ama bu sefer bunu ben yazmadığım halde ben okuyorum gibi oluyor.. 🙃 Anlayan çoklu etkileşim versin mesela bu gönderime. Neden derseniz, hiç öylesine... 🙂

Neyse, yazmayı düşünüyorum dedim ya; klasörler dolusu yazılar var içimde, bunları raftan indiriyor bazen geceleri biri. Geçmiş zaman veya şu seneye dair konular...

Mesela bu sene 2024'e şu kadar kaldı bu kadar kaldı diye sayan bir sekreter var içimde! Ya bir sus kızım, yazıp gönderiyorum onu hep. Elimden geleni yaptım ben, bu seneyi çok iyi geçirdim ve geçiriyorum. "Ne yapayım, son iki haftadır hastayım ve halim yok; eklemlerim uzun uzun klavye tuşlarına basamıyor ve ben bloğa kısa kısa şeyler yazmaktan çok sıkıldım!" Diye mail atıyorum ona içimde. "Tamam efendim" diye cevap gönderiyor. Söz veriyor kendince susmaya ama susmuyor...

Neyse, dönüyorum başka bir yazı yazıyorum ben de içimde; "bugün solunum aletime çalıştım, yorgundum ama egzersizlerimi de olduğunca yaptım." "Örgü örmek beni çok rahatlatıyor, onu dinlene dinlene de yapsam uzun süreli kasmıyor artık beni" diye yazıyorum. İçimde upuzun bir yazıyla anlatıyorum bu mevzuyu..

Ta ki araya bir öksürük karışıyor, burun silmeler falan; off diyor içimdeki yazman, "duyamıyorum seni.." Çekip gidiyor sonra, ben sakinleşince ve örgüye dalınca geri geliyor. Ben söylüyorum o yazıyor. 

"Şimdi ben yazıyorum ama bak nasıl diziliyor cümleler, dön sonra sen de e mi bu güzel kurgulara" diyor. Aklımda bir hikaye oynatınca ona, etkileniyor garibim; Ta ki bir sonraki öksürük gelene kadar konuşuyoruz.

Diyorum ya, içimde yazıyorum bu aralar. Günlerim bir iyiyim, bir değilim diye diye geçiyor. 🥰

Sahi siz nasılsınız?


Ben bu ara yorgunum, her anlamda ama... Bedenim dursa beynim durmuyor, beynim dursa bedenim rahatsız oluyor; derken hiç tam dinlenemiyorum gibi hissediyorum kendi adıma.

Bir insan kendini dinlemekten yana yorulur mu? Ben arada ciddi anlamda yoruluyorum, öyle hissediyorum ki; bir doktor açıp baksa kafamın içine 10 gün rapor yazar ve bir de asistanlarına sıkı bir talimat verir gibi hissediyorum. 

Der ki; "Bu kızın kafasını biri sustursun, yazamadığı için zaten çok yorgun. Susturun ki doğru dürüst yazsın içindekileri sonrasında..." Bir insanın kendi beyni yazacakları ile ilgili sorgular mı kendisini ya, niye düşünüyorum bazen hiç algılayamıyorum! Çok iyi şekilde kendimi kontrol edebildiğimi düşünürüm oysa, bu konuda beynim "Aman onu öyle düşünme. Aman ha, onu öyle yazma. Boşver ya, onu da yazma!" Diye diye yiyor kendi kendini. Yani beni!!!

Bunu neye benzetiyorum biliyor musunuz; çok sevdiğim fantastik kurgu bir kitap ve onun filmi var, adı Göçebe yani The Host. Uzaylılar dünyayı insan bedenlerine dünyaya iyiliği yaymak üzerine "göçebe" canlılar yerleştiriyorlar. Bu canlıların içine giren göçebeler beden içindeki ruhları ekarte ederek öldürüyor. Şayet içindeki esas ruh direnirse, bir bedende iki ruh yaşıyor. Çatışmayı düşünün işte. Ya esas ruh galip gelecek ya da göçebeler.

Bu göçebeler özel hastanelerde tutuluyor, hepsi içinde yaşadıkları tüm insanlığı ele geçirmek üzerine programlı. Ama direnen ruhlarla esas beden içindeki ruhların uzlaşmaları ile bu çatışmayı başlatan takıma karşı bir direniş başlıyor "Melanie" isimli bir kızın bedeninde görevlendirilen Göçebe varken direnen Melanie ile...

Hah, o içine göçebe yerleştirilen kişi benim bazen sanki. Şu an durumu biraz da ben dramatikleştiriyorum, kabul ediyorum ama beynimde gerçekten sorgulayan her iki taraftan da konuşanlar var. Tabii bu durumda iki ruh, iki ayrı kişilik vs yok! Tek fark bu... Psikolojik olarak kişilik bölünmesi vs yaşamıyorum ama kafamdaki konuşmaları fazla canla başla hissediyor ve ciddiye alıyorum...

Yalnız değilim, bunu da iyi biliyorum. Basen konuşturmamız gereken yerleri susturup gereksizce içimizden konuşuyoruz. İşte bu ara bu durumlarla baş başa kalmak durumunda kalınca örgü örmeye ve bir şeyler izlemeye daha çok sarılır oldum. Geçmeyen şu hastalık yüzünden çıktı bakın bu yazı. Ama o da geçecek, öyle ya da böyle ya; beni besledi de gidiyor bence. 

Varolan her şey bize bir katkı sağlar da gidermiş, Mavişimin ölümü ile başlayan sorgu mesaim bu hastalıkla boyut atladı. Tek avuntjm hepsi besledi ve besliyor beni. Ama öyle ama böyle. 

Üstteki ağaç görseli, Mavişimin yattığı yer. Perşembe günü (28.11.2023) 2 haftadır evden çıkamayışımın üstüne ilk evden çıkışım idi. Baktigim ilk yer onun gömülü olduğu ağaç diplerine ve o ağaçlara bakmak oldu.

Anlam denen şeyler nasıl da geniş olgular içeriyor. Bir ağaç bambaşka anlam bambaşka tutunma ve sevgi mercii oluyor. Maviş de bana bir şeyler katmak için vardı. Varolan herşey gibi bana katkısını yaptı ve gitti. Bu hastalık da geçecek, şu düşünceler de ama katkıları işte bu yazı olacak; yarın öbür gün birine belki destek. Umarım. 

Yani geçecek diyorum; gelen her türlü iyi kötü her şey geçecek. Şimdi öksürükler ile yorularak geçirdiğim geceler sebepli beynim yorgun oluyor haliyle günlerdir. 

Düşününce başlıyor her şey. Düşünceler eyleme geçince de böyle yazılar oluyor. Hep eyleme geçebilmek dileğimle, görüşürüz... :)